Mahmut Toptaş: Zihniyet Değişimi ve Temizliği

Güncel
Çoban, dağda donarak ölmüş. Komşuları onu evine getirmişler ama hanımı evde değil. Soruşturmuşlar kadının şehir hamamına gittiği söylenmiş. Komşu kadınlardan birini göndermişler hamamda o kadını bulmu...
EMOJİLE

Çoban, dağda donarak ölmüş. Komşuları onu evine getirmişler ama hanımı evde değil.
Soruşturmuşlar kadının şehir hamamına gittiği söylenmiş.
Komşu kadınlardan birini göndermişler hamamda o kadını bulmuş ve durumu anlatmış.
Çobanın hanımı hamam neşesi içinde olduğundan inanmadığını söylemiş ve hamam tasıyla suyu tepesinden aşağı dökerken “Şaka yapıyorsun; bu havada adam mı donarmış” dermiş.
“Ekmek bulamazlarsa pasta yesinler” diyen Fransız kralının cevabı gibi bir cevap bu.
Ancak bu tür cevaplar aslında hepimizde vardır da farkına varamayız.
Kadın ve kralın durumu az olan olaylardandır.
Bizim farkında olmayışımız, zihniyyet değişimi hastalığının umumi olmasından kaynaklanır.
Merhum Mehmet Bilgiç, arkadaşlar arasında Kürt Memet diye sevip saydığımız arkadaşımız, Karaman doğumludur ama babası Karamana göç edenlerdendir, müftülük ve vaizlik yaptı.
Adana vaizi iken, 1980 darbesinde yurt dışına çıkmak zorunda kaldı ve Milli görüşün değerli hocalarından biri olarak Almanya’da vefat etti.
Adana vaizi iken Milli Nizam veya Milli Selamet partisinden Karaman Belediye Başkanlığına aday olmuştu.
Karaman’a her gelişinde Araboğlu camiinde Cuma vaazlarında cami ve etrafındaki yollar dolardı.
Yalnız onu dinleyenler oylarını verseler, kazanacak durumda idi.
Çalışmalar yapıldı, seçimden sonra az bir oyla seçimi kaybetti.
Nedenini kendisine anlatan biri söylemiş. O söyleyen de çok çok takva sahibi bilinen biri; demiş ki, “Memedim, seni severiz. Ancak biz, sana gurup olarak oy veremedik. Karamanımızı düşündük. Sen Belediye Başkanı olsan, Karaman’a gelen Bakanlara içkili sofra kuramazsın. Kuramayınca da Karaman’ a hizmet gelmez Memedim” der.
O günlerde içilen içkinin adını ağzına alırsa ağzının yanacağını düşünen,
Faiz kurumu olan bankanın önündeki kaldırıma hiçbir vakit adım atmayan bu insanımızın ve gurubunun, seçim konusundaki durumu, Halicin kirli sularında doğup, büyüyüp yavrulayan ve birkaç nesil böyle yaşayan balıkların, Haliç temizlenince temiz sudan rahatsız olması gibidir.
Veya İstanbul’un kirli havasından, Torosların, Uludağ’ın, Sübhan dağının, temiz havasına gidince, oksijen çarpmasından meydana gelen baş ağrısı gibidir.
Dünyada sigara içenlerin hiç biri, ilk içtiğinde “Oooh be, ne güzelmiş” demezmiş.
İlk çekişinde önce boğazı sonra ciğerleri yanarmış. Israrla içmeye devam edince, nikotin kanı zehirleyince onu istemeye başlarmış.
Durumumuz aynı o balıklar gibi, tiryakiler gibi, kirli havadan hoşlananlar gibiyiz.
Başımızı ağrıtsa da oksijenden uzak durmadığımız, ve o baş ağrısının geçici olduğu ve temiz havanın bütün insanlığın sıhhati için en birinci gıdası olduğu gibi İslam, bizim bu dünya ve ahiretimiz için vazgeçilmez en birinci nimetimizdir/gıdamızdır.
Rabbimiz buyurur:
الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا
“…Bu gün size olan nimetimi (Kur’anı) tamamladım ve din olarak size İslâm’ı beğendim/razı oldum….” (Maide süresi ayet 5/3)
Zihin temizliği için:
İman esaslarımızı yıpratan yazılarda, konuşmalardan ve konuşanlardan uzak duralım.
Helalı helal, haramı haram bilmeye devam ederken, haram sınırına bile yaklaşmayalım.
Tanıdık tanımadık herkese selam verelim.
Cömertlik damarlarımızı genişletip, musluğunu hiç kapatmayalım.
Akraba ve dostları ziyaret edelim.
Gece namazına devam edelim.
Haram işler yapanların haberlerini, görüntülerini, hikayelerini, güldürülerini… dinlememeye dikkat edelim.
Karamsar insanlarla, kuduz kelimelerle aramıza mesafe koyalım.
Işıklı, sevaplı, gönül açıcı, umut verici arkadaşlarla sohbeti artıralım.
Günümüzde hayırlı, faydalı, yol gösterici, örnek olucu işler yapanların o işini ve nasıl yaptığını yayarak, yaygınlaştıralım.