Ali Bulaç Adliye Koridorlarında…

Dünya Hali
. Yılın iki-üç ayını adliyelerde geçiren Bulaç, önemli gördüğü çoğu davayı sonuçlanana kadar takip ediyor. Son birkaç yıla dair bir şikâyeti var: "Evvelden davalara bizzat taraflar gelirdi,...
EMOJİLE

. Yılın iki-üç ayını adliyelerde geçiren Bulaç, önemli gördüğü çoğu davayı sonuçlanana kadar takip ediyor. Son birkaç yıla dair bir şikâyeti var: "Evvelden davalara bizzat taraflar gelirdi, şimdi avukatları geliyor. Gözlem yapamıyoruz." Hâkimlere acıdığını söyleyen Bulaç, adliyelerin birleştirilmesindense hoşnut değil.Ali Bulaç, ilk kez sosyolojide öğrenciyken hocasının "Sosyolog olmak istiyorsanız cinayet ve boşanma davalarını takip edin." önerisi üzerine adliyeye gitmiş. O zamandan beri tam 27 yıldır her yıl, birkaç ayını adliye koridorlarında, mahkeme salonlarında geçiren Bulaç, bugün hocasına hak veriyor. Bulaç’a göre toplumsal değişim en iyi mahkemelerde takip edilebiliyor. Öğrencilerin, sosyologların ve gazetecilerin de mahkemelere gitmesi, davaları gözlemlemesi gerekiyor. Bulaç, Türkiye’de sosyolojik araştırmalar yapan akademisyenlerin toplumdan kopuk olduğunu düşünüyor ve "Mahkeme salonlarında toplumun uç noktalarını gözlemliyorum. Yazılarımda arka planda yaptığım bu gözlemlerim var." diyor.

Bulaç, şu sıralar boşanma üzerine bir kitap hazırlıyor. Üç büyük İslam ülkesinde boşanma sebeplerinde yaşanan değişiklikleri ele aldığı kitap, 27 yıllık gözlemlerinden oluşuyor. Yazar, 27 yılı dört döneme ayırıyor. İlk dönemde yani 1980’lerde boşanma oranları azmış ve boşanma sebepleri de genellikle hukuk sistemlerinin ve dinlerin kabul ettiği sebeplermiş: Eşlerden birinin terk edip gitmesi, zina, cana kast, akıl sağlığı ve ağır cürüm işlenmesi…

Davalara boşanmak isteyen çiftler mutlaka gelirmiş ve hakime dertlerini anlatırlarken yaşanan diyaloglar daha doğrusu o sözlü meydan muharebesinde bir ailenin iç yapısı gözlemlenebiliyormuş. Sonra, yani 1990’larda mahkeme salonları ve Bulaç, yeni bir kavramla tanışmış: şiddetli geçimsizlik.

Toplum şiddetle geçinememeye başladı

Aslında "şiddetli geçimsizlik" hukukta karşılığı olmayan soyut bir sebep ve Bulaç’a göre 1994’teki büyük krizden sonra literatüre girmiş bir kavram. Bulaç, ekonomik krizin yanı sıra çiftler arasındaki uyumsuzluğun da şiddetli geçimsizliğe sebep olduğunu düşünüyor. Bu uyumsuzluğu da 90’larda yaşanan büyük göç dalgasına bağlıyor. Yoğun göçler sonunda yapılan evliliklerde eşler arasında kültürel farklılıklar ortaya çıkmış.

Kayınvalideler boşanma sebebi oldu

İkinci aşama dediği 90’larda Bulaç’ın dikkatini çeken bir boşanma sebebi daha ortaya çıkar. Şiddetli geçimsizlik teşhisiyle boşanmaya gelen çiftlerden kadınlar, hâkim karşısında gerekçelerini sıralarken hep kayınvalidesinden şikayet edermiş. Bulaç, bunu da yine göçler dolayısıyla farklı kültürlerden insanların evlenmesine bağlıyor.

Rumelili bir kızla Diyarbakırlı bir oğlan evleniyor. Doğuda kayınvalidenin sözü geçer ve gelinler konuşmaz. Batılı kız ise söz sahibi olmak ister. Bu da sonu boşanmaya varan çatışmalara sebep olur. Kayınvalide kadar günlerce kalan misafirler yani yakın akrabalar da boşanmalara sebep olur. Bulaç, "Evler geniş ailelere göre kurulmamış. Özal’ın çekirdek aileyi teşvik etmesi ve konutların da buna yönelik yapılması, çatışmaların ve boşanmaların sebeplerinden bir tanesi oldu. Burada çekirdekten olmayan bireylerin (büyükbaba ve büyükannenin, akrabaların, misafirlerin) evde kalması zorlaştı." diyor.

Erkekler aldatıldığı için boşanmak istiyor

2000’lere gelindiğinde mahkeme salonlarında "aldatma" en yaygın boşanma sebebi olur. Aldatma eskiden erkek ağırlıklıyken şimdi karısı tarafından aldatıldığı için boşanma davası açan erkek sayısında artma gözleniyor. Bulaç; "Aşağı yukarı erkekler yüzde 55, kadınlar yüzde 40 seviyesinde." diyor. Bulaç, aldatma vakalarının toplumun eğitimli ve zengin kesimiyle, en yoksul kesiminde arttığını belirlemiş. Zaten bu iki kesimin ahlaki davranışları birbirine çok yakın. Yüzde 60’lık orta sınıf daha mazbut.

"Elimi sallasam ellisi" felsefesi boşanmaları artırdı

Bulaç, son iki yıldır gönüllü boşanma vakalarının arttığını söylüyor. Bulaç’a göre hem evlilikler azalıyor hem de eşler, mahkemeye hiçbir gerekçe sunmadan anlaşarak ve gönüllü olarak boşanıyor. Bulaç bu konuda şu tespitlerde bulunuyor: "Ne erkek ne de kadın aileyi sürdürmek istemiyor. Sebep yok. Biz bunu bitirmek istiyoruz, diyorlar sadece. Bu aslında ailenin çözülmekte olduğunu gösteriyor. Bence sebebi erkek ve kadının birbirlerine erişebilirliklerinin kolaylaşması. Geleneksel topluluklarda kadın ve erkek birbirine kolay kolay ulaşamaz, engeller var. Çeşme başında karşılaşacaklar da, mendil atacak da, gidip isteyecek de… Şimdi tabiri caizse elini sallasan ellisi! Kavramsal olarak erkek ve kadın birbirine bağımlı olmaktan çıkıyor. Birbirlerine karşı özerkleşiyorlar. Evliliğin bir anlamı kalmadı, cinsellikse ben istediğim kadına/erkeğe ulaşabiliyorum, diyor. Sevgi ve çocuk ihtiyacı da anlamını kaybediyor. Çocuk yerine evde hayvan besliyorlar. Radikal bir değişim yaşıyoruz."

Şehirler büyüdükçe cinayetler vahşileşti

Bulaç, sadece boşanma davalarını takip etmiyor, cinayet davalarını da gözlemliyor. Sebebini ise şöyle anlatıyor: "Cinayet ağır suçtur. Orada toplumun şiddette ulaştığı son noktayı tespit edersiniz. Çünkü o üst sınırdır."

Annesini veya kız arkadaşını öldürüp parçalara ayıranları hatırlatan Bulaç; "Eskiden zalimane cinayetleri akıl sağlığını kaybetmiş insanlar yapıyordu." tespitinde bulunuyor. Yakınlarda işlenen cinayetler için; "Bunun benim kanaatime göre en önemli sebebi nüfusun giderek merkeze akması. Merkezde toplandıkça şiddette de artış oluyor. Kalabalıklarda ötekine karşı tahammülsüzlük artıyor." diyor.

***

Anlaşmalı boşanma çıktı sosyologluk bozuldu

"Çiftler şimdi sudan sebeplerle boşanıyor. Zaten anlaşmalı boşanma çıktığından beri boşanma davaları takip edilemiyor. Kendi aralarında anlaşıyorlar, avukata veriyorlar, mahkemeye gelmiyorlar bile. Çiftleri görmediğiniz bile oluyor. Eskiden hakime anlatırlardı, karşılıklı atışırlardı hatta çocukları getiriyorlardı, orada dram olurdu, aileyi görüyorduk. Bazen mahkeme dururdu, hakim salondan atardı. Her şey daha sahiciydi, şimdi çok sahte. Ayrılanlar da acı çeken insanlar değil. Salondan çıkar hadi bunu kutlayalım, görüşelim, irtibatı koparmayalım, derler. Bana sorarsanız bu toplum ciddi manada çözülüyor."

Her kadın cinayeti haberi, sonraki cinayete sebep oluyor

"Birkaç mahkemede gözlemledim, adam hapisten izin alıyor ve üç sene önce boşandığı eşini öldürüyor. Hâkim soruyor: "Niye yaptın?" "Efendim benden boşandı, başka adamla nikâhsız yaşamaya başladı. Arkadaşlar içeride bana diyorlar ki: ‘Namusuna sahip çık, evlenmediği sürece senin namusun, bak adamlar kütür kütür öldürüyor.’ Herkes televizyonda seyrediyor, hapiste öyle duramazdım." Biliyoruz ki medya intiharları haber yaptıkça, estetize ettikçe intiharlar artar. Kadına karşı şiddette de böyle artıyor."

Hâkimlere acıyorum

"Hâkimler de sigorta hekimleri gibiler. Mahkeme kapısındaki listeye bakın 10-15 dakika arayla davalar var. Halbuki her biri bir dünya. İki kişinin hayatı var, nice yuvalar yıkılmış, hâkim acaba dosyalara nüfuz edebiliyor mu? Kesinlikle hâkimleri suçlamıyorum, üzerilerinde ağır yük var. Bu ülkede hiç işlemeyen en büyük mekanizma adalet. Adliyelerin birleştirilmesini ise çok yanlış buluyorum."

Maç izlemeye kahveye giderim

"Cebimde hep Akbilim vardır, şimdi İstanbulkart oldu. Otobüsle çok gezerim. Kahvelerde maç seyrederim. Artık tanıyorlar beni kahveye girince ‘hoş geldin’ diyorlar. Hakimler de tanırlar, selamlaşırız. Bir gün Eminönü’nde otobüse bindim, birisi telefonla konuşuyor. Trafik ağır ağır ilerliyor. Unkapanı’na kadar adam alışveriş yapıyor, randevulaşıyor, işlerini iptal ediyor. O kadar ki ‘Ya senin ne işin var otobüste?’ diyoruz. Biz böyle düşünürken Sosyal Sigortalar durağında telefonu çaldı. Aslında sahici değilmiş, kimseyle konuşmuyormuş. Gecekondu mahallelerinde mesela Gaziosmanpaşa’da cep telefonu olup hattı olmayanlar var.
 

Zaman Pazar