Mustafa Ceceli: Bu oyuna alet olmayacağım

Sanatçılar
Hakan Sadıç’ın Star gazetesindeki haberi… Yunus Emre ve Aşık Daimi’nin eserlerinin de bulunduğu Aşk İçin Gelmişiz adlı yeni bir albüm çıkaran Mustafa Ceceli ile Kanlıca’da Mihr...
EMOJİLE

Hakan Sadıç’ın Star gazetesindeki haberi…

Yunus Emre ve Aşık Daimi’nin eserlerinin de bulunduğu Aşk İçin Gelmişiz adlı yeni bir albüm çıkaran Mustafa Ceceli ile Kanlıca’da Mihrabat Korusu’nda buluştuk. Aklımıza geleni sorduk… O anlattı, biz dinledik. İşte o sohbetten yazıya düşenler…

– Aşk İçin Gelmişiz albümünüz hayırlı olsun. Albümü 11 günde bitirmişsiniz. Bu kadar kısa sürede bir albüm nasıl yapılır?

Böyle bir albüm hazırlamayı beş yıldır düşünüyordum. Fakat yoğunluktan zaman ayıramamıştım. Amerika’ya gittiğimde bu konu yine gündeme geldi. Orada bir arkadaşımızın odasını stüdyoya çevirdik ve 11 günde hazırladım. Aranjör olduğum için 11 günde bir albüm bitiyor. Hatta süre daha da kısalabilirdi. Aranjör olduğunuzda her bir şarkı zihninizde çalmaya başlıyor.

– Bu albümde neyi anlatmak istediniz? Mesajlarınız var mı?

Albümün ana teması ‘aşk’ ve ‘dostluk’. Bu albüm, tüm dünyada dalga dalga yayılmaya çalışılan nefret, öfke, sevgisizlik, mutsuzluk, üzüntü, kin, ayrımcılık, dışlamacılık gibi kavramlara karşı. Tüm bunlara karşı topraklarımızda yaşamış olan gönül dostlarının eserlerindeki anlatımın aslında nasıl bir cevap olduğunu önce kendime hatırlatmak sonrasında ise bunu herkesle paylaşmak istedim.

– Diğerlerinden farkı ne?

Bu albümün özelliği ilahilerin ve bütün eserlerin modern pop alt yapısıyla seslendirilmiş olması. Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi’nin Can Ellerinden Gelmişem eserinde akapella yaptım. Yani enstrüman olarak sesimi kullandım. 24 tane Mustafa var orada.

Çok güzel şişe çalarım

– Zaten en az beş ya da altıenstrüman çalıyorsunuz…

Bu albümde ud, buzuki, gitar, elektrik gitar, vurmalı enstrüramanlar, piyano hemen hemen hepsini kendim çaldım. O yüzden de hızlı bir albüm oldu. Dumanı da üstündeyken bunu ben sunmak arzu ettim. Geciktirmek istemedim açıkçası.

– Şişe çaldığınızı da duyduk!

Çok güzel şişe çalarım. Burada bir soda şişesi olsaydı size çalardım. Farklı şekilde çalıyorum. Bildiğiniz melodi çıkartıyorum.

– Albümünüzdeki eserleri dinleyenlerin tepkileri nasıl?

Şu ana kadar gelen tepkiler çok olumlu. Çünkü diyorlar ki; “Böyle bir ortamda ne cesaret arkadaş bunu yapmak. Sen bir pop şarkıcısısın, nasıl olur da ilahi, deyiş, halk türküsünü bir albümde toplayabiliyorsun.” Aslında bu cesaret değil realite, bu bir gerçek. Bütün yapmak istediğim şey hissettiğim tüm bu duyguları aktarmak.

– Aşkı nasıl tarif edersiniz?

Aşk tarifsizdir. Kaç milyar insan varsa aşkın o kadar tarifi olur. Fakat aşk aslında hepimizin özündeki o tekil yapıya karşı duyulur. Şimdi o kadar kadim kültürler var, onunla beraber İslam’da, Kur’an’da geçen ve Kur’an’ın esas mesajı olan varlığın tekliği konusuyla ancak aşkı anlatabiliriz. Bugün bana düşen bir sanatçı olarak aşkı sevgiyi yaymaktır, paylaşmaktır. Bir eserin içerisinde “Dövene elsiz, sövene dilsiz gerek” diye bir cümle sarfediyorsam Mustafa’nın kalkıp kendini eleştirenlere aynı şekilde cevap vermesi yakışık alır mı? O yüzden bu Mustafa Ceceli’nin kendi yolculuğuna ait bir albümdür.

– Bu tarzda yurt dışında bir çalışmanız olacak mı?

Bu albümün hem İngilizce ve hem de Arapça’sını yapmak istiyorum. Bu kadar önemli eserlerden farklı dilleri konuşan insanların da haberdar olmasını çok istiyorum.

– Muhafazakar kesimin şarkıcısı etiketi sizi rahatsız ediyor mu?

Şarkı söylüyorsanız eğer, şarkıcılığın ve müziğin evrensel olduğunu hatırlamak gerekir. Ben müzik dinleyen herkese şarkı söylüyorum. İsteyen herkes dinleyebilir, ben hiç kimseyi ayırmıyorum. Hiç kimseye karşı o, ben, sen şeklinde bir ayrımım yok. Şarkıları kendine yakın bulan herkes dinleyebilir. O kadar kutuplaşan bir hale sokulmak isteniyoruz ki, ben böyle bir oyuna asla alet olmayacağım. Yani hiç kimsenin beni bir kutuba çekip orayla sınırlaması mümkün değil. Aklınıza gelebilecek her yerde şarkı söylüyorum. Bu konuda kendime bir kısıtlama koymuyorum. Ancak dinleyicilerimizin bu anlamdaki teveccühü. Beni dinleyenlere de sonsuz saygım var. Herkes Mustafa Ceceli’yi dinleyebilir.

Düz duvara tırmanırdım!

– Oğlunuz Arın’a bir kardeş düşünüyor musunuz?

Arın, şu an tam dört yaşına geldi. Valla şu sıralar öyle bir planımız yok. Ama nasip diyelim.

– Arın nasıl bir çocuk?

Hareketli bir çocuk, bana çekmiş. Ama ben çok yaramazdım. Ailem benden çok çekti. Düz duvara tırmanırdım, öyle söyleyeyim. Başının dikine, Akrep burcu, inatçı. Arın, benim kadar değil. Uslu ve söz dinleyen bir çocuk. Ben söz de dinlemezdim. Onunla oyun oynamayı çok seviyorum. Bu aralar favorisi satranç oynamak.

– Hala inatçı biri misiniz?

Artık inatçı değilim. Yaş ilerledikçe kıskançlık, kin bu özellikleriniz gidiyor. İyi bir şey aslında.

– Peki Arın’ın müziğe ilgisi var mı?

Benim gördüğüm kadarıyla çok iyi bir kulağı var. Çok yetenekli. Piyanoda “Baba bana, sol, la, si çal” diyor. Eşim Sinem piyano dersi alırken çaldığı bir eseri gidip onunla çalabiliyor. Duyduğunu tekrar edebiliyor. Bu yaş, onu enstrümana yönlendirme yaşı. Dört yaş tam ideal.

– Siz altı yaşında piyano çalmaya başladınız değil mi?

Evet, ben altı yaşında başladım. Annemler bıkmış artık, örgü şişleri eğiliyormuş ben tavaya vurdukça… Aileler çocuklarını mutlaka bir müzikal branşa ya da spora yönlendirsin. İkisinin de çocukların beyin gelişiminde anormal bir yeri var.

Pilates kolay değil

– Kickboks’a devam mı?

Bu ara pilates yapıyorum. Kickboksı da çok seviyorum. Hocam Apaçi Serkan. Çok beyefendi, olağanüstü bir insan. İsmi Serkan Yavuz. İlk bana dediler ki ‘Apaçi Serkan’a git’. Dedim ki ‘Adam bizi dayaktan bitirir. Gidilir mi?’ dedim. Sonra numarasını verdiler, aradım. ‘Hocam selam, ben sizinle çalışmak istiyorum ama kime söylesem dayak yersin hocadan, diyor’. Hoca, önce bir kahkaha attı ve sonra ‘Mustafa bey biz vurmuyoruz, siz vuruyorsunuz. Biz ellikleri, yastıkları tutuyoruz, siz vuruyorsunuz’ dedi. 2.5 yıl boyunca beni çok güzel yetiştirdi. Ama şu anda pilates yapıyorum. Şimdi de ‘Yata yata spor yapıyorsun. Bu kadın sporu, erkek adamı bozar’ diyorlar. Hala vücudum ağrıyor. Hiç kolay değil.

– Ekrandaki ses yarışmalarını nasıl buluyorsunuz?

Faydalı buluyorum. Dünyada ses yarışmasından çıkmış ünlü sanatçılar var. İrem Derici’yi biz ses yarışması ile duyduk. Yine Hadise… Pozitif katkısı olduğunu düşünüyorum. Şu andaki benim vokalistlerimden biri de Kapışma’daki yarışmacılarımızdan biri.

– Aranjörlük dışında genç sanatçılara katkılarınız oluyor mu?

Genellikle sadece stüdyoda aranjman olarak destek olabiliyorum. Birisi dese ki ‘Müzikteki popüler olmanın kuralı şudur’ Ben de derim ki ‘Hayır’. Bunun bir kuralı yok. Müzikteki kural, kuralsızlıktır. Artık insanların kendini göstermeleri için her platforma el atmaları bence faydalı olur. Sosyal medya bunun için biçilmiş kaftan. Eskiden olsa enstrümanını alıp insanların Unkapanı’nda kapı kapı dolaşması gerekecekti. Biz de bir video portalını kullanarak bir yarışma yapacağız. Kazanan kişiyle 14 Şubat’ta Bostancı Gösteri Merkezi’nde birlikte sahne alacağız. Bir de o kişiye single yapacağız.

– Başka bir sanatçıyla düet çalışmanız olacak mı?

Maher Zain’in yakında çıkaracağı albümünde O Sensin ki adlı bir şarkıyı Türkçe olarak söylüyoruz.

Mustafa’nın sureti yok!

– Albümün kapağında neden siz değil de gülden yapılmış bir kalp var?

Aşk tanımsızdır ve suretsizdir. Dolayısıyla bu kapakta Mustafa’nın sureti yok. Ve orada kalbin evrensel mesajı, gülün de o çok özel anlatımı kapakta birleşiyor. Mustafa sadece arka kapakta haylaz bir bakış atıyor.

Kutsal topraklarda sıfırlandım

– Siz hacca gidip geldikten sonra hayatınızda neler değişti?

Benim hayatımda her şey değişti. İnsanın kendi özüne, yapısına kattığı bireysel faydanın yanı sıra Kabe’nin adeta sizin beyninizde çaktırdığı şimşek ve o etki ile beraber orada kimi zaman insana meşakkat gibi görünen oysaki çok büyük bir rahmet olan olaylarla karşılaşırsınız. İşte bir şeyleri yorumsuz yaşamanın yeri orası. Çünkü orada varlık elbiselerini çıkartıyorsun, üzerine bir kefen giyiyorsun ve şunu görüyorsun: Evet biz tekiz. Orada senin kimliğin düşer, cüzdanındaki para biter, malın mülkün biter, çoluğun çocuğun biter, yapayalnız tek başına, dilini bile anlayamadığın insanların arasında kalırsın. Bunu deneyimleyen bir insanın hayatına çok şey kattığını düşünüyorum. O yüzden hac farz. Hacca gidip dönen insanın elbette ki hali farklı olur. Dünyevi değerleri bir kenara koyarsın, koyabiliyorsan. Haccın bana kattığı en büyük şey İslam’ın özüne yönel mesajıdır.

– Hacı olmanız sahne çalışmalarınıza hiç engel olmuyor mu?

Öncelikle ibadetleri anlamalıyız. Allah beni bu yeteneklerle donattı. Dolayısıyla benim sunacağım şey bu. Şekilci olmamak lazım, şekilcilik en tehlikelisi. Bir şeylerin özünü anlamalıyız.

Aşk için geldik, dostu sevmek bizim işimiz

– Yeni yıl için dilekleriniz neler?

Yeni yıl aşk, anlayış ve sevgi getirsin. İnsanlara kötü bakmayalım, hiç kimseyi hor görmeyelim. Yeni yıldan sevgi diliyorum. Kaosa yol açmak isteyen herkesin önünü sadece sevgi ile tıkayabiliriz. Onlara onların silahı nefret ile yaklaşmayalım. Onun karşısına yakacaksak ateş, aşk ateşi yakalım. Biz sevgi ile kucaklayalım. Biz aşk için geldik ve dostu sevmek de bizim işimiz. Kültürümüz bu topraklarda yılladır hoşgörü ve sevgi ile anılır. Bunu lafta bırakmayacağız. Ve insanlara her zaman sevgiyi ulaştırmaya devam edeceğiz.

Aile önemli! Onu özenle korumak gerekir

Mustafa Ceceli, işinin dışındaki tüm boş vakitlerini 2011 yılında dünyaya gelen, oğlu Arın ile birlikte geçirmekten büyük zevk aldığını söylüyor. Öte yandan babası Bekir Bey de oğlunun başarılarının kendisini gururlandığını ifade ediyor.