Klipsiz En Çok Satan Kahtalı Mıçı

Sanatçılar
Geçtiğimiz hafta bu sayfalarda yayımlanan röportajlarında, "Rock müziğin Kahtalı Mıçe’siyiz" demişti Ayna grubu. Bu sözden yola çıkıp, Mahmutbey’de bir arkadaşının kebap salonund...
EMOJİLE

Geçtiğimiz hafta bu sayfalarda yayımlanan röportajlarında, "Rock müziğin Kahtalı Mıçe’siyiz" demişti Ayna grubu. Bu sözden yola çıkıp, Mahmutbey’de bir arkadaşının kebap salonunda buluştuk. Onu (Mustafa Aslan) yalnız beklerken birlikte geldiği eşi Hülya Hanım da röportajın bir parçası oldu. Aslan ailesinin hikâyesi, hâlâ süregiden, hazin zamanların izdüşümü… Şöhretine kanmayın!
***

Adıyaman’dan Adana’ya mevsimlik işçi olarak giden bir ailenin çocuğu olarak büyüyorsunuz.

Tabii biz fakir ailenin çocuğuyuz. Babam rahmetlik, çok çalışırdı. Adamcağız o yaşlarda çok hırpalandı. Büyüyünce, babamı anladım, o kadar çok sevdim ki! Bostana çapa yapmaya da gittik Adana’ya, pamuk toplamaya da…

Çalışmak zorunda olduğunuz için, ilkokulun 8 yılda bittiği doğru mu?

He, doğru. Şartlarımız yoktu. Ama sesimin güzelliği o zamandan anlaşılıyordu. 8-10 yaşında Kur’an kursuna gittim. Hacı İbrahim amca (hocası) vardı, beni minareye çıkarırdı, ezan okuturdu. 60 İhtilali’ydi, bir albay geldi. Bir dua okuyordum. Adam mest oldu. "Ya, ne güzel bir ses." dedi. Tabii o zamanlar Türkçe bilmiyordum. Dedi ki: "Bu çocuklar, ilkokula gitsinler. Hiç olmazsa ilkokulu bitirip, yazın Kur’an kursuna gelsinler." Tabii biz okula başladık. Hoca İbrahim, "Oğlum senin çok güzel sesin var. Hoca mı olursun, sanatçı mı olursun bilmem; ama iyi bir yere gelirsin." dedi. Tabii müziği, türküleri de seviyoruz…

Türkçeyi türkülerle mi öğrendiniz?

Tabii ya. Nuri Sesigüzel, Ahmet Sezgin, Şükran Ay, Abdullah Yüce, Sami Kasap, Aşık Mahzuni Şerif Baba, Cahit Seyhanlı’dan öğrendim. Bu dediğim, 70’lere kadar. Mesela Şükran Ay’ın ilk bir plağı vardı: Ağlatan Plak. "İnan sen gittin gideli…" diyormuş plakta. Türkçe bilmediğim için "Sinan sen gittin gideli…" anlıyorum. Sonradan dinleye dinleye "Lan oğlum, Sinan değil… İnan sen gittin gideli; diyor." dedim. 71’in başında, Adıyaman’a gittim. Tabii o zamanlar halk eğitim dışında başka bir şey yok. Düğün oluyor, çağırıyorlar. 71’den sonra Mahzuni Baba, daha çok gündemde tabii. Askerde, onun eserlerini çok güzel okuduğum için bana Mahsuni derlerdi.

Âşık Mahzuni’yle tanışmıyorsunuz tabii…

Olur mu? Adıyaman’a 71’de gelmişti. Kirveleri vardı. Onun türkülerini o çalıyor, ben söylüyorum, o çalıyor, ben söylüyorum. Dedi, "La, bu kim?" "Ben, Kahtalı Mıçe." dedim. "Lan oğlum, benim türkülerimi benden iyi söylüyorsun. Ciğerden söylüyorsun." O zaman, "Ya Mahzuni Baba, bu Mıçe saz çalmayı bilmiyor." dedi, yanımızdakiler. O da, "Size bir şey söyleyeyim mi? Bu, saz çalmayı bilse; ömrü fazla uzun olmaz. Öldürürler bunu. Adam bu kadar ciğerden söyler mi lan?" dedi. Yıllar sonra, 81 miydi, 82 miydi, Adıyaman’a konsere geldi. Perdenin arkasında elini öptüm bırakmadı. Bana bakıyor, bakıyor, tanımadı. "Ben Mıçe’yim." dedim. "Hakkat mi, değişmişsin ya." dedi. Ondan sonra diyaloğumuz kesilmedi.

Hapishanede, kulak zarımı patlattılar!

Devlet memurluğu geçmişiniz de var.

Adıyaman’da, Beden Terbiyesi Spor İl Müdürlüğü’ne girdim. 10 yıl kadar orada çalıştım. Hem devlet dairesinde çalışıyorum, hem arkadaşın stüdyosunda kaset yapıyorum. Eve giderdik, çiğköfte yapardık. O zaman kasete çekerlerdi, okumalarımızı. Onu el altından çoğaltıp satıyorduk. Sonra bir Kürtçe türkü söyledim diye, görevden aldılar bizi, 84’te…

Ne diyordunuz ki, o Kürtçe türküde?

Hasan Duymaz’la bir kaset yapmıştık. Çok amatörce bir şey… Kürtçe bir aşk şarkısıydı. Adıyaman’ın Besni ilçesinde, bir tane astsubay pastaneye gidiyor, tesadüf ya, orada bizim Kürtçe türkü çalıyor. Hemen soruyor, "Bu kimdir?" diye… "Kahtalı Mıçe" diyorlar. Alıyor kaseti, götürüyor komutana. Geldiler, evimi aramaya. Emniyet’e çağırdılar: "İki ay Sivas’a gideceksin." Niye, dedim? "Sıkıyönetimin emri." 80’in Mart ve Nisan’ında Sivas’ta sürgündüm. Geldim, 80 İhtilali oldu! İhtilalden sonra, bir buçuk ay gözetim altına aldılar.

İşkence gördünüz mü?

Sol kulağımın zarını patlattılar, işkencede. Hep diyorlar, "Niye ameliyat olmuyon?" Çünkü aklıma geldikçe, nefretim artıyor! Bayağı bir işitme kaybı var. Bir buçuk ay sonra saldılar. Sonra mahkemede bir sene 6 ay ceza aldık. Gerekçe aynı: Kürtçe söylemek… Adamlar, devleti havuduyla götürmüşler, hesabı bize kesiyorlar!

O dönemde Kürtçe türkü okuduğu için, hapse atılan başka sanatçılar da var mıydı?

Hayır, hiç duymadım. İlklerdenim ben. 87’de de Malatya’ya sürgün gittim. Aynı sebeple. Malatya’da bir ay kaldık. Rahmetli Özal, genel gözetim cezalarını kaldırdı. Yoksa 5 ay kalacaktım.

(Eşi Hülya hanım, söze giriyor…)

Hülya Aslan: Olan sürgüne gidenin ailesine oluyor. Her çeşit baskıyı, ailesi görüyor. Pencereme mermi mi sıkılmadı, Sivas’ta sürgünde? Kayınvalidem yanıma gelmiş, dilini bile bilmiyorum! Sabah kalktım, içeride mermi kovanı. Işık yakamıyordum, korkudan. Uyuyamıyordum. Kimse Kahtalı Mıçe’nin karısı olduğumu bilmesin istiyordum. Eve nüfus sayımına geliyorlardı. Çocuklarımı saklıyordum.

?

H.A.: Adlarından dolayı. Berivan, Şivan… Kürtçede bu isimleri ilk kullanan biziz. Eğer bu yasaksa, o zaman nüfusa niye koydular? Okulda sürekli çocuklara isimlerini soruyorlar. Ben de bilmiyorum. Berivan; ‘süt sağan kız’ demekmiş! Bilsem, savunacağım kendimi. Bu isimlerden çok çektik!

***

Biz kirada oturuyoruz evi oğlumuza almıştık
Japon Yeni’yle ev almak sizin tercihiniz miydi?

H.A.: Eşim Bağ-Kur’dan emekli olunca 740 lira olan maaşı kaynamasın istedim. "Ben kiracıyım; ama askerden gelen çocuğum işsiz, bari ona ev alalım." dedim. Bir ilan gördüm ve eşimi de götürdüm. En düşük ev, 150 bin Lira. İkimizin maaşı 1.400 lira tutuyor. 40 bin lira tüketici kredisi çekip verdik. 110 bin lira kredi çekeceğiz. Banka "Sanatçı gelir beyan edemiyor." diyerek, 1.900 lira taksiti ödeyemeyeceğimizi düşündü! Evi satanlar, sanatçı deyip "Bu kredi, dövize endeksli. Siz yine Türk Lirası ödeyeceksiniz." dediler.

Sözleşmede açıklama yok muydu?

H.A.: Yoktu. 1316 lirayla başladık. 4. taksit, 1917 lira’ya çıkınca, tansiyonum yükseldi. Türk Lirası’na geç de demediler! Geçtim; ama kur gelmiş 1.70’e. 200 bin Lira borç. Ayda 2 bin 500 Lira! Tüketici kredisi çektik. Onun üstüne koyup 2 yıl götürdüm. Kocama 2 ayda bir iş geliyor. Ev kira, iki oğlan işsiz! Son 2 taksidi ödeyemedik!

***

Demirel ve Uzan, Tatlıses’e sormuş: Kim bu Kahtalı Mıçe?
Ayna grubu, geçen hafta Zaman’a verdiği röportajda, sadece müzikle var olduklarını söyleyerek, "Rock müziğin Kahtalı Mıçe’siyiz." demişti.

Sağolsunlar, doğru söylemişler. Magazinle bir ilgim yok. Türkiye genelinde ‘Karagözlüm’ ve 86’da İstanbul’da yaptığım ‘Gurbet Kuşu’ albümüyle Kahtalı Mıçe patladı. Müziğimle buralara geldim.

Gurbet Kuşu ne kadar sattı?

Vallahi bilmiyorum. Hakkımı da helal etmiyorum! Sırtımızdan dünya para kazandılar. O zaman bandrol da yok ki! 5 sene sonra öğrendik ki bir buçuk milyon kaset satmışlar.

Kahtalı Mıçe’ye şöhreti getiren, daha çok da televizyonlar galiba?

Özel televizyonlardan sonra, Türkiye’nin her yerinde beni bildiler. Gurbet Kuşu’ndan sonraki kasetlerim de çok sattı. Ondan sonra Dilek Dağı’nı yapmışım. Eser Rüzgâr Deli Deli diye bir şarkım vardı. Her kasetimde bir, iki parça kalıcı olmuştur. Ali Asker’in Yemen Türküsü bizde patladı, arkasından İbrahim Tatlıses okudu. Sakine’yi ben okudum patladı. Sonra İzzet Yıldızhan o şarkıyla isim oldu. Arkasından, ‘Damımıza Kar Yağdı’, ‘Usta ile Çırak’ geldi.

İbrahim Tatlıses’in programlarına en çok çıkan sanatçılardan biri olmalısınız.

Uzun yıllar süren bir dostluğumuz var. İbrahim Tatlıses’in programına Urfalı arkadaşım Mehmet Dörtkardeş’in ısrarıyla gittim. O gün de Edip Akbayram konuktu. Cengiz Tekin var, Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş’ın yazarı. Onu çağırdı. O zaman Mehmet de dedi ki: "Vallahi seni çağırır." Vallahi beni çağırdı! Bir türkü okudum. Bizi de sevenlerimiz seyretmişler. Fakslar gide gide bir hal olmuş! Cem Uzan, İbrahim Tatlıses’i arayıp, "Bu Mıçe neyin nesi? Fakslarla baş edemiyoruz." demiş. Epey sonra, bizi programa çağırdı.

H.A.: Sonra da Süleyman Demirel çağırdı.

Süleyman Demirel mi istedi, programa çıkmanızı?

O ilk çıkardığı programda ‘Dağ Adamı’ diye şiiri okudum. O dönem Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel de İbo Şov’un müdavimlerindenmiş. İbrahim Tatlıses, sayın Demirel’in yanına gidiyor ve onu programına davet ediyor. Orada soruyor, "Bu Kahtalı Mıçe kim?" İbrahim de "Sayın Cumhurbaşkanım, o benim arkadaşım. Güneydoğu’nun gizli kahramanıdır." demiş. Adana’da otogara indiğimde bir kardeşim, "Yahu, baba senden bahsediyor. Hele bir gazete al." dedi. Baktım, doğru. Ondan sonra, gittiğimiz programlarda reytingler yükselince; o arkadaşım, bu arkadaşım çağırıyor.

H.A.: Ama para kazanamadı! İnsanlar sanıyor ki televizyona çıktığında küpünü dolduruyorsun! Okul aile derneklerinin beklentileri bile farklılaşıyor. Oğlum Abuzer Şivan’a "Şiwan Perver’i tanıyor musun?" diye soruyorlar; "Hayır." diyor. Adının anlamını soruyorlar; "Çoban demek." Sonra "Kahtalı Mıçe’yi tanıyor musun?" diye soruyorlar. "Hayır." diyor! Adam hep siyasi bir sanatçı olarak algılanıyor! Sanatçıysan en az 3 katı bedel ödüyorsun. En son ev alırken yaşadık bunu! Sanatçı olduğu için, ev alırken kredimiz özellikle Türk Lirası verilmedi!

ZAMAN – PAZAR