Divriği Hazinesi İstanbul’da

Etkinlikler
Dünyanın en önemli mimari yapıtları arasında kabul edilen UNESCO’nun dünya mimari anıtları listesindeki tek Türk anıtı Divriği Külliyesi, bir fotoğraf sergisiyle İstanbul’a taşınıyor. Anad...
EMOJİLE

Dünyanın en önemli mimari yapıtları arasında kabul edilen UNESCO’nun dünya mimari anıtları listesindeki tek Türk anıtı Divriği Külliyesi, bir fotoğraf sergisiyle İstanbul’a taşınıyor.

Anadolu’da Selçuk döneminden kalan en görkemli yapı kabul edilen Divriği Külliyesi’ni İstanbullu tarih ve sanatseverler ve aydınlarla buluşturacak Cennetin Kapıları fotoğraf sergisi, 28 Nisan-29 Mayıs 2009 tarihleri arasında Taşkışla’daki İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde gerçekleştiriliyor. Detaylarındaki ihtişamı göz önüne sermek amacıyla devasa boyutlardaki fotoğraflarla sergilenecek Divriği Hazinesi, mimari konsept, anıtsal heykel nitelikli bezemesi ve benzeri olmayan yontularıyla dünya sanat tarihinde Türkiye ortaçağ sanatının en önemli yapıtı kabul ediliyor.

Fotoğraflarını Mimar Cemal Emden’in çektiği Cennetin Kapıları sergisi 1965 yılından beri Divriği Külliyesi hakkında kitaplar ve yazılar yayımlayan Prof. Doğan Kuban’ın danışmanlığında Yüksek Mimar Basri Hamulu tarafından gerçekleştiriliyor. Sergi, yapının taçkapılarının yok olma tehlikesine karşı bir kamusal duyarlık oluşturmak amacıyla düzenleniyor.

Selçukluların en önemli yapıtı

Mengücekoğuları’ndan Ahmet Şah ve eşi Turan Melik tarafından Sivas’ta 1228/9 tarihinde yaptırılan cami, türbe ve şifahaneden oluşan Divriği Külliyesi, İslam mimarisinde başka eşi olmayan bir üslupla gerçekleştirildi. Kuban’ın ‘Hürremşah’ın Heykeli’ olarak adlandırdığı büyük yontusal nitelikte taçkapıları ile yalnızca İslam ve Türk sanat tarihinde değil dünya sanat tarihinde başka bir benzeri olmayan bezemesiyle ve Selçuklu çağının en önemli yapıtları arasında taçkapılarının taşoyma bezemesi, İslam’ın figüratif sanata karşı olan sanat geleneği içinde, dünyanın diğer kültürlerindeki özgün yontu geleneklerine eşdeş bir nitelik taşıyan üçboyutlu bir yaratma olarak, yerleşmiş toplumlarla göçer toplumların simbiyotik yaşamlarından kaynaklanan bir kültürel çok kaynaklılığın en önemli gösterilerinden biri olarak sunuluyor.