1,2,3… Kayıt!

Yerli Müzik
123’ün yeni albümü Arve son zamanların en orijinal yerli albümü. Çatı ve boş havuzlarda konser veren grubun son albümü İstanbul Beykoz, İsveç ve ABD’de üretildi.   – En başından...
EMOJİLE

123’ün yeni albümü Arve son zamanların en orijinal yerli albümü. Çatı ve boş havuzlarda konser veren grubun son albümü İstanbul Beykoz, İsveç ve ABD’de üretildi.

 

– En başından başlayalım, 123 nasıl bir araya geldi?

– Berke Can Özcan: Ben önce 1998’de Burak’la (Irmak) tanıştım. Oda orkestrası benzeri bir topluluğumuz vardı. Birlikte kayıtlar yaptık. Ondan sonra Feryin’i (Kaya) tanıdım. Üçümüz Tamburada’da çaldık, bir albüm yaptık. Sonra aynı üçlü DANdadaDAN’a geçtik. Ama DANdadaDAN’dan önce de 123 olarak çalışmaya başlamıştık. 2004’ten beri 123 olarak çalıyoruz. Dilara (Sakpınar) ise daha ilk albümümüz Aksel 2009’da çıkmadan gruba katılmıştı ama kayıtlarda yoktu.

 

– Albümleriniz sırtını çizimleri ve fotoğraflarıyla birbirini takip eden bir konsepte yaslıyor. Bu planlı bir tercih miydi?

– Berke: En başından beri Aksel, Arve, Anja diye bir üçleme yapacağımızı biliyorduk. Kitap, hikâye devam edecek diye konuşulmuştu.

 

– Arve son zamanlarda Türkiye’de yayınlanan albümler arasında en farklı tınlayanlardan biri. Kayıtları nasıl yaptınız?

– Feryin Kaya: Arve’nin kayıtlarını şu anda da prova yapmakta olduğumuz stüdyomuzda yaptık. Burası Beykoz’daki büyük bir evin çatı katı aslında. Prodüktörümüz Can Aykal bizim için tüm enstrümanları yerleştirip, denemeler yaptı ve sonra bizi kendi halimize bıraktı. Kayıtların büyük bölümü bu şekilde ortaya çıktı. Vokal için de Berke ve Dilara İsveç’te kaldılar, küçük bir odada vokal kayıtlarını yaptılar. Albümde trompet çalan Arve Henriksen de kendi evinde kayıtlar yaptı. Mikslerse Amerika’da yapıldı.

 

– Can Aykal, orkestra şefi Gürer Aykal’ın oğlu olmasının da etkisiyle, farklı bir gelenekten. Onunla çalışmak nasıl bir deneyimdi?

– Berke: Can bizim çok uzun zamandır arkadaşımız. Üç albümü de onunla yaptık. Onun sistemini çok seviyoruz. Çünkü bize kendimizi evimiz gibi hissedebileceğimiz yerlerde stüdyo ortamı hazırlıyor. Biz de stüdyoları pek sevmeyen insanlar olarak daha rahat oluyoruz.

– Feryin: İlk albümümüz Aksel’i de Karadeniz kıyısında, Çatalca’daki bir köy evinde kaydetmiştik. Can’ın ekipmanı sayesinde her yer stüdyomuz olabiliyor. Huzurlu, sessiz, sakin. Kimse bizi rahatsız etmeden işimizi hallediyoruz.

 

– Konserlerinizi de zaman zaman ilginç yerlerde verdiğiniz oluyor; çatılarda, boş havuzlarda… Nasıl denk geliyor?

– Berke: Bu ortamları, sevdiğimiz için yaratıyoruz. Ama denk de geliyor. Genelde eşimize dostumuza yaptığımız şeyler bunlar. Beykoz’daki evin çatısında ve havuzunda çalmıştık. Yine Can Aykal’ın teknik desteği de yardımcı oldu.

– Feryin: Başlangıçta bu havuz projesini 30-40 dakikalık bir film olarak düşünmüştük. Ormanın içinde ve sahilde çalıp canlı kaydedecektik. Ama sonra araya başka şeyler girdi ve erteledik.

 

– Türkiye’deki alternatif müzik gruplarının kolayca yapamayacağı bir şeyi de yaptınız. Geçtiğimiz sene Eskişehir Senfoni Orkestrası ile birlikte çalmıştınız. Nasıl gerçekleşti bu?

– Dilara Sakpınar: Ben katılmadan önce de grubun istediği bir şeydi bu. Benim babamın orkestra şefi (Ender Sakpınar) olmasının da yardımı oldu. Böyle bir şeyi durup dururken yapmak, bu ülkede o kadar kolay değil. Çağlayan Yıldız’ın aranjmanlarını yaptığı kendi şarkılarımızı, Eskişehir Senfoni Orkestrası ile çaldık. Hızımızı alamadık, bu sefer de İzmir’de yapacağız aynı şeyi. Yine 19 Mayıs’ta.

 

– Orkestrayla çalmanıza nasıl tepkiler geldi?

– Berke: Müziğimiz zaten biraz dramatik. Bir de senfoni orkestrasıyla icra edince daha da acayip, büyük bir ses çıkıyor.

– Dilara: 500 kişilik salonun tamamı doluydu. Biz ‘Sadece arkadaşlarımız olur,’ diye düşünüyorduk ama insanların trene atlayıp Eskişehir’e geldiğini öğrenince çok mutlu olduk.

 

– Dilara’nın ailesi yaptığınız müziği nasıl karşılıyor. Baba Ender Sakpınar, dayı İlhan Erşahin. Yönlendirmeye çalışmıyorlar mı hiç?

– Dilara: Ailede babam başta olmak üzere çok müzisyen var. Babaannem ve dedem opera sanatçılarıydı. Gerçi isim olarak hiçbir zaman ön plana çıkmamış o ikisi. Babamsa her zaman bana çok destek oldu. Hiçbir zaman "Klasik müzik yapacaksın," diye de zorlamadı beni. Bütün ailem çok pozitifti yapmak istediğim şey konusunda. Mesela babamın Eskişehir Senfoni Orkestrası ile çalmamıza destek olması bizim için çok önemliydi.

 

– Türkiye’de alternatif müzik yapanlar genelde gitarı ön plana çıkarıyor ama siz yapısal olarak çok daha farklı bir noktadasınız. Bu gitarlı yeni dalga alternatifleri; Sakin, Ars Longa, DDR ve daha nicesini yan yana koyabiliyoruz. Siz onların ortasında nasıl dururdunuz?

– Dilara: Aslında bu isimlerin birçoğu bizim de arkadaşlarımız. Ama galiba biz kendi dünyamızda ilerlediğimiz için müzikal paylaşımlar pek olmuyor. Beraber vakit geçirsek de müzik paralel gitmiyor. Birçoğunun müziğini de çok seviyoruz ama bizim müziğimiz açısından çok alakasızlar.

 

– Son olarak, Arve Henrikson’la, İlhan Erşahin’le ve birçok farklı isimle de çalışıyorsunuz. Bunlar sizi nasıl etkiliyor?

– Berke: Arve Henrikson’la çalışmak inanılmazdı. Müziğini her zaman çok sevdiğimiz bir isimdi. Bir gün birlikte de çalacağız. İlhan Erşahin de bizim için çok etkileyici bir isim oldu son dönemde. Onunla ara sıra bir şeyler yapmak da çok güzel.

 

Konser tarihleri

21 Ocak Cuma / Peyote, İstanbul

29 Ocak Cuma / Tamirane, İstanbul

18 Şubat Cuma / Nublu, İstanbul

30 Nisan Cumartesi / 123 & sa.ne.na – Borusan Müzik Evi, İstanbul

19 Mayıs Perşembe / 123 & İzmir Senfoni Orkestrası – Adnan Saygun Salonu, İzmir

 

Sabah