Kasım ayı dergilerinde neler okuyacaksınız?

Kitap
Kasım ayında okuyucularıyla buluşan dergileri sizin için derledik… Genç Dergi: Ne olacak bu babamın hali? ‘Ebedi Gençlik Dergisi’ sloganıyla yoluna devam eden Genç Dergi, kasım ayınd...
EMOJİLE

Kasım ayında okuyucularıyla buluşan dergileri sizin için derledik…

Genç Dergi: Ne olacak bu babamın hali?

‘Ebedi Gençlik Dergisi’ sloganıyla yoluna devam eden Genç Dergi, kasım ayında 74. sayısıyla okuyucularının karşında. Genç Dergi’nin bu ayki kapak konusu oldukça ilginç. "Ne olacak bu babamın hali?" babalar ve çocukları arasındaki ilişkiyi sorguluyor. Ayrıca Osman Nuri Topbaş’ın "Peygamberimiz’in gençlerle münasebeti" başlıklı yazısı, Ebubekir Kurban ve Hüda Kaya ile yapılmış röportajlar bu ayki sayıdan sadece birkaç konu başlığı… Okuyucuları bu ay neler bekliyor?

Adam Olmak Tefrid Sırrına Ermektir

Bilmem sizin de dikkatinizi çekti mi, medyada her gün bir araştırma haberi yayınlanıyor. Bunlara bir de servis edilmeyenleri eklerseniz birilerinin sürekli bizi ölçmekle vazifeli olduğunu tahmin edebilirsiniz. Peki, niye bizi ölçmek istiyorlar ki? Ölçemezlerse yönetemez ve güdemezler çünkü. Bizi ölçtükleri sürece biçme imkânına da sahip olacaklar. Biçmek, kitleyi sürgit düzenin menfaatlerine uyduracak bir kıvamda tutmak demek… Aslında ölçülebilir olmak demek, hesaba kitaba gelebilir, basit, sıradan ve sığ adamlar olmak demek değil midir? Bizim acilen ölçüye hesaba gelmeyen adamlar olmamız gerekiyor. Kitlenin ruhu olmaz, adamın ruhu olur. Ancak kitle ölçülebilir, adam ölçülemez. Kitlenin, daha amiyane bir tabirle sürünün içinde kalmak hesaba ölçüye gelen basit adam olmak demektir. Hesâbî değil hasbî olmadan sürüden çıkamayız. Hasbîlik ise ancak fertlerin harcıdır. Fert olmak için ise tefrid sırrından haberdar olmak gerekir. Tefrid sırrı, kendindeki muradı bulmuş ve onu kinetik enerjiye dönüştürmüşün yaptığı iştir. Bunun en güzel örneği Rasulullah Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’dir. O, Aziz Mahmud Hüdayi’nin ifadeleriyle sırr-ı terfidi bulan, böylece tevhid yolunu açan ilk beşerdir: “Açan râh-ı tevhîdi/Bulan sırr-ı tefrîdi/Hüdayi’nin ümidi/Sensin yâ Rasûlallah…” Fert olma sırrını öğrenmeden adam olamaz, bizi ölçmelerinin, dolayısıyla da biçmelerinin önüne geçemeyiz. Bu sırrı öğreneceğimiz yegâne modelimiz Sevgili Peygamberimiz ise yapacağımız ilk iş O’nu anlamaya ve hayata O’nun baktığı pencereden bakmaya çalışmaktır. Bu, hasbî adam olma yolunun ilk adımıdır.

***

Yeni dönem hediye kampanyamızla ilgili bir hareketlilik başladı. Hediye kitaplarımızı bu ay içerisinde dağıtmaya başlıyoruz. Eminiz ki kitaplar okuyucumuzun eline geçmeye başladığı zaman hareketlilik iyice hız kazanacak, çünkü iki kitabımız da alanında önemli boşluk dolduracak kalitede… Baskıları da göz dolduruyor. Sizlerden ricamız yakınlarınızı ve arkadaşlarınızı GENÇ’le ve hediye kitaplarımızla buluşturmanızdır. GENÇ’i buluşturduğunuz her yeni okuyucu sizin GENÇ’ten aldığınızı misliyle katlayacak bir bereket getirecektir, bundan hiç şüphemiz yok.

***

Kapak konumuz ilginç değil mi? Babalar ve evlatları arasındaki o hususi ilişkiyi gündeme taşıdığımız bu konunun özellikle gençler açısından kendi içlerinde çok faydasını görecekleri bir yüzleşme başlatacağını ümit ediyoruz. Aldığımız cevaplar konunun ne kadar hayati olduğunu gösterdi. Önemli olan gençlerle başlayacak bu yüzleşmenin zamanla konu ile ilişkili herkese faydası olacak bir empati ortamı oluşturmasıdır. Ne olacaksak birlikte olacağız ya da ne isek hep birlikte oyuz zaten…

Gelecek sayıda buluşmak duasıyla Allah’a emanet olunuz.

‘Mağlup Ordunun Galibiyet Abidesi’ Yedikıta’da

8 Ekim 1912’de Karadağ’ın Osmanlı Devleti’ne savaş açmasıyla başlayan 1. Balkan Harbi, 30 Mayıs 1913’te imzalanan ve Edirne dahil Balkanlardaki Osmanlı toprağı Londra Anlaşması’yla Balkan devletleri arasında paylaştırılmasıyla sona erdi. Ancak, bu paylaşımın doğurduğu anlaşmazlık nedeniyle Balkan devletleri 29 Haziran 1913’te İkinci Balkan Harbi’ni başlattılar.  Bu savaşı fırsat bilen Osmanlı Devleti Edirne’yi savaşmadan Bulgarlardan geri aldı. Ancak, bütün Rumeli toprakları da kaybedilmiş oldu.

Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi Kasım sayısında Balkan Harbi’nin 100. Yılı nedeniyle savaş sonrası Lüleburgaz’a dikilen Zafer Abidesi’ni kapağına taşıyarak mağlubiyetle sona eren savaş sonrası dikilen zafer abidesini sorguluyor. Kasım Hızlı’nı kaleme aldığı “Mağlup Ordunun Galibiyet Abidesi” başlığını taşıyan yazı, Balkan Harbi’nde mağlup olan Osmanlı Ordusu’nun Çanakkale’de aldığı zaferin ardından alel acele, askeri imkanlarla, Kasım 1916 yılında dikilen ve askerin şan ve şerefinin geri alındığını simgeleyen, zafer abidesinin hikayesini arşiv belege ve fotoğraflarla zenginleştirerek günümüze taşıyor. 

Osmanlı’da yetişen ve eserleri günümüze ulaşan kişilerin nasıl bir eğitimden geçtiği hep merak edilir olmuştur. İşte bu merakı giderecek olan yazı tarihçi yazar Selman Soydemir tarafından son dönemin önemli devlet adamlarından Ahmet Cevdet Paşa’nın eğitim-öğretim hayatı kaleme alınmış. “Ahmet Cevdet Paşa’nın Medrese Hatıraları” başlığı ile ele alınan yazıda, medreselerde verilen eğitimler, medreselerin durumu, imtihan heyecanı gibi bilgilerin yanısıra İstanbul’da parasız kaldığında çektiği sıkıntılar gibi ilginç detaylara da yer veriliyor.

Dergide yer alan dikkat çekici konulardan biri de, “Peygamberimiz’e Hakaret Piyesinde Diplomasi Zaferi” başlığı ile verilen Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşadığı birçok sıkıntıya rağmen dünyadaki gelişmeleri an be an nasıl takip ettiği Müslümanları rencide edecek olayları diplomasiyle nasıl engellediğini gözler önüne seren ve günümüze ışık tutan güzel bir makale. Tarihçi Yazar Ahmet Uçar’ın kaleme aldığı yazı, İkinci Abdülhamid Han’ın döneminde yaşanan bir olaydan yola çıkarak Osmanlı Devleti’nin diplomatik gücünü ve hassasiyetlerini ortaya koyuyor.

Dergide ayrıca, 1878’de Osmanlı-Rus Savaşı sonunda yapılan Berlin Anlaşması’nı fırsat bilen Avusturya’nın hukuka aykırı olarak Bosna-Hersek’i işgal ederek “Dirlik, refah ve hürriyet getirme” adına yaptıkları zulüm ve vahşetler “Bosna Hersek’te Avusturya Zulmü” başlığıyla verilirken, Türkistan halkının dilini ve kültürünü Ruslaştırmak, dininden uzaklaştırmak için yapılanlar, “Çarlık Rusyası’nın Türkistan Siyaseti” başlığıyla vesika ve fotoğraflarla belgeleniyor.

Dergide Ayasofya Camii’nden İstanbul-1849 isimli, Gaspare Trajano Fossati’nin İstanbul panoraması poster olarak hediye ediliyor. 

Umran dergisi “iktidarla yaşama”nın kritiğini yapıyor

Umran dergisi bu ay, AK Parti’nin kuruluşunun 10. yıldönümü dolayısıyla, AK Parti tecrübesinin Türkiye siyasal hayatında meydana getirdiği değişimlerini, yönelimlerini ve İslâmcılık açısından bu tecrübenin getirileri-götürülerini ele alıyor. Bu bağlamda 28 Şubat süreci, darbeler, dindarlık, muhafazakârlık, dünyevileşme, AB, İslâm ve İslâmcılık, reformlar, Anayasa değişikliği, PKK sorunu, etnik problemler, Kürt kimliği, dış ilişkiler, model ülke, değişim vs. gibi anahtar kavramlardan hareketle “iktidarla yaşama”nın kritiğini yapıyor.

Umran, devrimci, fedakâr, İslâmi kişiliğiyle, felsefi, siyasi, entelektüel özellikleriyle Ali Şeriati’yi dosya yapmış. Ali Rahnema’yla yapılan söyleşi ve M. Önal Mengüşoğlu’nun tahlili dosyayı oldukça zenginleştirmiş.  

Okuyucuları bu ay nasıl bir Umran bekliyor?

Kasım 2002’de yapılan genel seçimlerden bu yana Türkiye’nin son on yılının iktidar başta olmak üzere pek çok alanına damgasını vuran AK Parti üç dönemdir ülkeyi yönetiyor. Partinin geçtiğimiz aylarda yapılan olağan kongresi de büyük ilgi ve heyecanla tamamlandı. Bilindiği üzere bunun bazı sebepleri vardı. Bizzat partinin genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere üç dönem siyaset yapan AK Partililerin parti içindeki yerlerinin sonlarına yaklaşmış olmaları, ülkede yüzde 50 civarındaki bir kitlenin umutlarını hâlâ bu partiye bağlamış olmaları ve dolayısıyla bu umuda karşılık verecek biçimde partinin yeni isim, grup ve kesimlerle takviye edilmesi büyük önem taşıyordu.

Cumhuriyet Bayramı kutlamaları özelinde yaşanan tartışmalar ise uzun zamandır sürdürülen bambaşka tartışmaları gündeme getirdi. Şüphesiz AK Parti on yılda 15 milyon genç yaratmadı her yaştan, ülkeyi demir ağlarla da örmedi ama hemen her kesime hitab eden hizmetler sunmaya çalıştı. Siyasal baskı ile örülmüş ülkeyi bu ağlardan çözmek için uğraştı. Fakat sistemin olmazsa olmazı kabul edilen bazı uygulamaların, ritüellerin bizzat bu partiye destek veren farklı çevrelerce özellikle de muhafazakârlarca savunulması siyasal toplumsallığın değişim yönünü kavramak/görmek bakımından oldukça önemli. İktidara yakın gazetelerde Cumhuriyet Bayramı özelinde çıkan yazı ve yorumların Kurban Bayramı ve onun çağrıştırdığı ibadet, hac, bayramlaşma, hayır vb. konulardan daha fazla olması bunun ufak bir göstergesi olarak okunabilir. Bu yüzden iktidarın onuncu yılını, 10. Yıl Marşı mantığı ile düşünmek siyasal alanda olup bitenleri anlamak bakımından oldukça ilginç bir metafor olabilir. AK Parti hakkında yapılacak değerlendirmelerde kullanılacak dil ne kadar önemli ise, muhatapların yazılıp söylenenlerle ilgili tutum, tavır ve davranışları da o kadar önemlidir. Müslüman camianın belli bir kesimi, bu noktada farklı düşünmekte, yapılan hataları görmemeye, söylememeye ve hatta içselleştirmeye eğilimli davranmaktadır.

“AK Parti ile on yıl” deyince, karmaşık ve çok boyutlu tartışma alanlarının önümüze açıldığını söyleyebiliriz. Bu yüzden AK Parti dönemi denildiğinde akla gelebilecek anahtar kelimeleri ortaya koymakta fayda vardır. 28 Şubat süreci, darbeler, dindarlık, muhafazakârlık, Avrupa Birliği, İslâm ve İslâmcılık, reformlar, Anayasa değişikliği, PKK sorunu, etnik problemler, Kürt kimliği, dış ilişkiler, değişim, bunların içinde sadece birkaçı olarak sayılabilir. Umran, Kasım sayısında bu hayati ve turnusol özellikli meseleleri kısmen ele alarak iktidar tecrübesini değerlendirmeye ve birtakım değişimlere, yönelimlere dikkat çekmeye, bir bakıma “iktidarla yaşama”nın kritiğini yapmaya çalışıyor.

AK Parti tecrübesinin Türk siyasal hayatında meydana getirdiği değişimler kadar İslâmcılık açısından bu tecrübenin değerinin ne olduğu konusu da ilerleyen dönemlerde daha somut olarak tartışılacaktır. AK Parti’nin, içerisinden çıktığı Milli Görüş geleneğiyle hangi noktalarda farklılaştığı, hangi noktalarda bu geleneği sürdürdüğü meselesi, 1969 sonrasında Milli Görüş partilerinde görülen söylemsel kırılmalar üzerinden daha doğru olarak okunabilecektir. Tunus, Mısır, Libya’da yaşanan siyasal iktidar değişiklikleri ile belirginleşen Ortadoğu halklarının uyanışının AK Parti tecrübesi ile kurdukları ‘bağ’ı daha somut olarak görmeyi mümkün kılan son AK Parti olağan kongresi de göz önünde bulundurulduğunda, yaşanan değişimler uzun vadede İslâmcılığın ‘istikameti’ konusunda bazı ipuçları sunmaktadır.

Umran dergisi, AK Parti’nin, on yıldır bir telafi politikası izlediğini ve bunda kısmen başarılı da olduğunu belirterek şu uyarıyla meseleyi özetliyor: Toplum hiçbir siyasi oluşuma mecbur değildir, ne var ki AK Parti’den siyasi, ekonomik, toplumsal düzenlemeler konusundaki ümitleri hâlâ devam etmektedir.

Ayraç 37: “Yaşanabilir Şehir”ler inşa edebilmek”

Aylık kitap dergisi Ayraç, kasım ayında 37. sayısıyla karşınızda. “Kentsel Değişim, Kültürel Dönüşüm” dosya başlığıyla yayınlanan dergi, şehircilik sayılarına ve şehir kitaplığı dosyalarına bir yenisini daha ekliyor.

Dördüncü yılına girecek dergi, halen bir kitap tahlili ve eleştiri dergisi alanında tek dergi. Ayraç, binlerce kitabı okurlarıyla buluşturmanın sevincini yaşıyor her ay. Dergide kitap eleştirileri, tahlilleri, karşılaştırmalı analizler, incelemeler ve röportajlar yer alıyor. Ayrıca Kapanmış Dergiler Kıraathanesi bölümünde her ay kapanmış bir derginin genel yayın yönetmeniyle konuşuluyor, Çocuk Kitaplığı bölümüyle çocuk yayıncılığı, Kültür Sanat bölümüyle sanat ve edebiyat camiasından haberler sunuluyor.

İstanbul üzerine söyleşiler

Rock’çı Haluk Levent, ünlü piyanist Tuluyhan Uğurlu ve İstanbul şehir tarihçisi Süleyman Faruk Göncüoğlu ile İstanbul’un tarihinden yaşadığı değişikliklere, kültür ve sanat hayatından toplum psikolojisine hemen her alanda konuşulmuş. Son zamanlarda gündemden düşmeyen kentsel dönüşümün şehirle olan ilişkisi de incelenmiş.

Kentsel değişim Küresel dönüşümü de sağlar mı?

Derginin bu sayısının dosya konusu “Kentsel Değişim: Kültürel Dönüşüm”. Mimar ve Mühendisler Grubu Başkanı Avni Çebi, insan ve şehir ilişkisini inceleyen, bir mühendis ve şehir bilimci olarak şehre ve şehri inşa eden insana getirdiği farklı yaklaşımlarıyla konuya müthiş bir giriş yapıyor. Avni Çebi’nin “Herkes için şehir” bakış açısını özellikle şehre dair değer ve fikir üreten herkesin okuması elzem. Dosya genişçe ele alınarak Yunus Emre Tozal, Alper Gürkan, Sümeyye Eroğlu, Nihal Yormaz, İskender Gümüş, Hasan Parlak ve Ömer Gök ile de devam ediyor.

Kayıp Renk’i bulabilmek

Hüseyin Tunç’un çok satanlar listesinde birçok kitabı geride bırakan, hayatın rengini arayan bir insanın hikayesini yazdığı “Kayıp Renk” kitabıyla yapılan söyleşi de, derginin 37. sayısında. Kayıp Renk kitabını tüm Ayraç okurlarının okumasını tavsiye ediyor derginin editörleri.

Dil ve Edebiyat Dergisi’nden Mavera Dergisi Özel Sayısı

Ülkemizdeki edebiyat dergilerinin gelenekleri arasında, zaman zaman özel sayılar çıkararak belli konular, yazarlar ve şairler hakkında kapsamlı dosyalar yayımlama geleneği vardır. Özel sayılar, bir bakıma şairlerin, ediplerin ve edebî yayınların içinden geçtikleri süreçlerin, aldıkları mesafenin ve evrildikleri yönün referans noktaları hâlinde kayda geçirilmesi anlamına geliyor.
 
Dil ve Edebiyat dergisi, bu geleneğe uyarak; 1976-1990 yılları arasında 163 sayı yayımlanan; İslam kültür ve medeniyetinin kodlarına bağlı kalarak Türk edebiyatında Anadolu’nun gerçek kimlik ve kişiliğini temsil etmiş olan Mavera dergisini Kasım sayısında özel sayı konusu yaptı.
 
Derginin Genel Yayın Yönetmeni Üzeyir İlbak’ın deyişiyle “Edebiyat dergileri, aynı zamanda fikrî, edebî ve kültürel algı ve anlayışların ortaya çıktığı tarihsel şartları anlamamıza; dönemin sosyal hayat ile diğer tüm ekonomik, politik gündemlerini kavramamıza da imkânlar ölçüsünde kaynaklık ederler.” Dergilerin bu işlevlerinden dolayı, Dil ve Edebiyat dergisi de Türk edebiyatında önemli bir yeri olan, birçok kalemin yetişmesine imkân sağlayan Mavera dergisini ele alarak kurucularıyla, yazar ve şairleriyle görüştü; anekdotlar, hatıralar, mektuplar derledi.
 
Mavera’nın kurucularından, Türk edebiyatının duayenlerinden Rasim Özdenören’le yapılan söyleşide, okuyucuların hem o dönemin siyasi konjonktürüne, sosyolojik ve kültürel ortamına ilişkin ipuçları yakalamaları hem de bu önemli edebiyat ustasının zarif anlatımından edebî zevkler devşirmeleri mümkün… Atasoy Müftüoğlu ile yapılan diğer söyleşi de en az birincisi kadar dolu, önemli ve yararlı… Üzeyir İlbak, “Tefekkür ve Karşı Duruş Kaleleri Olarak Bizde Dergicilik” başlıklı yazısıyla okuyuculara bir kültür ürünü olarak derginin tarihi, bizdeki dergicilik ve belli başlı dergiler hakkında özet bir ufuk turu yaptırıyor.
 
Dil ve Edebiyat’ın Mavera dergisinin ele alındığı bu sayısında okuyucuların ilgisini çekecek Cahit Zarifoğlu’na ait iki özel mektup da yer alıyor. Bununla birlikte dergide diğer yazı türleri de ihmal edilmedi. Bu sayıda da yine çeşitli hikâyeler, gezi yazısı, şiir ve denemeler okurların ilgisine sunuluyor. Dergi, amacını okuyucularına her edebî türden tadımlık lezzetler sunmak olarak açıklıyor.
 
Mavera Dergisi Özel Sayısı’nda yer alan yazı, söyleşi ve yazarlar:

Üzeyir İlbak, Tefekkür Kaleleri Olarak Bizde Dergicilik

Mavera Bir Ekip Hareketidir, Rasim Özdenören ile söyleşi (Üzeyir İlbak)

Nazif Gürdoğan, Sonsuzluk Kervanı’nda Bir Kültür ve Sanat Dergisi Mavera

Mavera’nın Çıkış Gerekçesi, Mavera dergisi sayı 1

Mustafa Özçelik, BirEdebiyat Mektebi Olarak Mavera Dergisi

Mehmet Atilla Maraş, Mavera

Ömer Lekesiz, Benim Güzel Eşiğim

Düşünce ve Edebiyat Dergileri Üzerine Atasoy Müftüoğlu ile söyleşi (Üzeyir İlbak)

Hüseyin Yorulmaz, Mavera ve Akabe

Mustafa Yürekli, Mavera’nın Önderliği ve Cahit Zarifoğlu

Nurettin Durman, Mavera Dergisi Vesilesiyle

Zafer Acar, Komplekssiz ve Komple Bir Dergi

Bahtiyar Aslan, Mavera Hikâyeleri mi, Hikâyeciliği mi?

Aykut N. Kelebek, Mavera’nın Entelektüel Birikimi

M. Şadi Polat-OğuzÇetinoğlu, Mavera dergisi 

Haksöz Dergisi’nde gündem Suriye

Haksöz Dergisi, Kasım 2012 sayısı “Ergenekon Cephesi 29 Ekim Nöbetinde!” manşetiyle çıktı. Derginin ağırlıklı gündemini yine Suriye oluşturuyor.

Haksöz Dergisi, “Kur’an’ın aydınlığına doğru” şiarıyla sürdürdüğü aylık yayınında 260. Sayısını yayınladı. Kasım 2012 tarihli derginin manşeti “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı” kutlamalarına atıfta bulunuyor: “Ergenekon Cephesi 29 Ekim Nöbetinde!”

Gündem’de 29 Ekim yürüyüşleri üzerinden Ergenekon ittifakının Kemalist Cumhuriyetin asıl varisi olduğu işleniyor. Ankara’daki yürüyüşün engellenmesinin değerlendirildiği yazıda “Kim Daha Cumhuriyetçi Yarışı”nın da doğurduğu acziyet haline dikkat çekiliyor.

Hamza Türkmen, 11-12 Ekim’de düzenlenen “İstanbul Küresel Forumu”nda öne çıkan bir vurgu olarak adalet arayışını yorumluyor. Batılı kalkınma sistemiyle adalet aramanın beyhude olduğuna işaret eden Türkmen, Batı’nın hâkimiyetinden kurtulmak anlamında Başbakan Erdoğan’dan sadır olan sözleri değerlendiriyor.

Rıdvan Kaya, Zaman gazetesinde Ahmet Turan Alkan’ın Suriye’den bir fotoğraf karesi üzerinden yazdığı ve muhaliflerle ilgili karamsar bir tablo çizdiği makalesi üzerinden Suriye fotoğrafına nasıl bakılması gerektiğine ilişkin bir analiz yapıyor.

Musa Üzer, Türkiye’deki aydın karakterinin Suriye direnişine yaklaşımını sorguluyor. İslamcı aydınların zihin dünyasına inen Üzer, Ali Bulaç örneği üzerinden Suriye üzerine yazılan yanlış tezleri tek tek ve etraflıca eleştiriye tabi tutuyor.

Suriye’de şehit düşen Ömer Bukerati’nin annesi Şaza Hanım’la yapılan röportaj mümin bir annenin vakur ve örnek duruşunu göstermesi açısından ilgi çekici. Bukerati, Ömer’in iç dünyası kadar, Müslümanların Suriye direnişiyle imtihanı hakkında da açıklamalar yapıyor.

Simon Assaf, Türkiye’dekine benzer şekilde Avrupa solunda yaşanan tar­tışmaya dikkat çekerek Suriye devriminin mezhebî bir kalkışma değil, bir halk hareketi olduğunu ve devrime bizzat Suriye halkının öncülük ettiğini vurguluyor.

Basil Kudat, Humus’ta devam eden kuşatmayı, bizzat Humus’ta bulunan tanıkların gözünden aktarıyor.

Rıdvan Kaya, dergideki ikinci yazısında Kurban organizasyonu için gittiği sınır ötesindeki Suriye kasabalarından izlenimlerini paylaşıyor.

***

Dergide bir röportaj da Hanife Sevde Köse ile yapılmış. Köse, “Arap Devrimlerinde Sosyal Medyanın Rolü” konulu tez çalışması üzerinden Mısır başta olmak üzere Ortadoğu’daki halk ayaklanmalarında sosyal med­yanın etkisine yönelik sorulara cevap veriyor.

Haşim Ay, anadilde eğitim gündemine dair Başbakan Erdoğan ve Burhan Kuzu’nun ifadelerini değerlendiriyor.

Mustafa Siel, bu ay da bir tefsir çalışması ile dergiye katkıda bulunuyor. Siel, Necm Suresinin tefsiri ışığında vahyin korunmuşluğu ve şefaat meselesini ele alıyor.

Fevzi Zülaloğlu, “Vasat Ümmet Duası”yla bir dua örneğini okuyucularla paylaşıyor.

Ayşenur Korkmaz ve Hanife Karasu “Muhammad And The Believers” (Muhammed ve İnançlılar) adlı Fred Donner’in “Muhammed yalnızca İslam’ın değil, üç dinin lideriydi.” tezini içeren kitabını değerlendiriyorlar.

Dergide Sezai Arıcıoğlu’nun kale aldığı deneme, Ali Emre’nin Suriye’den iki fotoğrafa dönük yazdığı öykü ve Bünyamin Doğruer’in Suriyeli bir çız çocuğuna ithaf ettiği şiir ilgiyle okunabilir.

Derginin arka kapağı ümmetin Suriye’de şehit düşen muhacir ve genç çocuklarına yönelik bir çalışmaya ayrılmış.

Türk Edebiyatı’nda Itri özel sayısı

Aylık fikir ve sanat dergisi Türk Edebiyatı vefatının 300.yılında Buhurizade Mustafa Itri ve Türk musiki meselelerini ele alıyor. Türk Edebiyatı okuyucularına şöyle sesleniyor:

Sevgili Türk Edebiyatı okuyucuları,

2012, Buhurîzâde Mustafa Itrî’nin vefatının 300. yılıdır. UNESCO, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü’nün talebi üzerine, isabetli bir kararla, bu yılı “Uluslararası Itrî Yılı” ilan etmişti. Ocak ayı sonlarında Yenikapı Mevlevihanesi’nde büyük bestekârın Segâh Mevlevi Âyini’yle açılışı yapılan Itrî Yılı, sempozyumlar, konserler ve çeşitli yayınlarla değerlendiriliyor. Biz de bu yıla bir özel sayı ile katkıda bulunmak istedik.

Hayatı hakkında ne yazık ki çok az bilgiye sahip olduğumuz Itrî’nin XVII. yüzyıl ortalarında Mevlânâkapısı’nda doğduğu, Yenikapı Mevlevihanesi’ne devam ettiği, hatta bu mevlevihanenin haziresine gömüldüğü rivayet edilmektedir. Vefatına onu çok sevdiği anlaşılan bir şairin düşürdüğü tarih çok manidardır: “Buhûrîzâde’yi bûyâ-yı bezm-i adn ide Allah.”

Sadece büyük bir bestekâr değil, aynı zamanda şair ve hattat olan Buhurîzâde, Sultan IV. Mehmed ve Kırım Hanı Gazi I. Selim Giray tarafından da himaye edilmiş ve muhtemelen pek geçim sıkıntısı çekmemiş talihli sanatkârlardan biriydi. Ama zenginliğinin iç dünyasını fakirleştirmediği, engin bir ruh zenginliğini yansıtan muhteşem eserlerinden anlaşılıyor. O, Yahya Kemal’in ifadesiyle “şafak vaktinin cihangîri”dir ve “saltanatlı Tekbir”iyle İslâm ruhunu benzersiz bir mükemmeliyette sese dönüştürmüştür. Segâh Salât-ı Ümmiye’si, Dilkeşhâveran Gece Salâsı, Rast Naat’ı, Rast ve Nühüft Tevşih’leri, Mâye Cuma Salâtı’yla halkımızın dinî hayatına İslâm’ın ruhuna uygun musikinin zenginliğini getiren Itrî, Segâh Mevlevî Âyini’yle de tasavvufî derinliklerde dolaşır. Lâdinî eserlerinde, mesela Nevâ Kâr’da da aynı başarıyı gösteren Itrî’nin ne yazık ki çok az eseri günümüze ulaşabilmiştir. Yahya Kemal, ünlü şiirinde onun bestelerinin kaybolmuş olmasından duyduğu üzüntüyü dile getirdikten sonra, kendi kendini “Belki hâlâ o besteler çalınır / Gemiler geçmeyen bir ummanda” diye teselli etmişti. “Itrî Yılı”nın bu ummanda bir keşif gezisine dönüşmesini temenni etmiştik, ama henüz yeni bir eserinin keşfedildiğine dair bir haber duymadık.

İki bölümden oluşan özel sayımız, Rûhî Ayangil’in Itrî hakkındaki genel bir değerlendirmesiyle başlıyor. Itrî’nin -hayatı bütün ayrıntıları bilinmese ve eserlerinin çoğu kayıp da olsa-Tekbir ve Salât-i Ümmiye’si ile sonsuza kadar yaşayacak bir değer olduğunu söyleyen Ayangil’in yazısını, Talip Mert’in arşivde yaptığı çalışmanın sonuçlarını açıkladığı yazısı takip ediyor. Üç yeni belgeyle özel sayımıza katkıda bulunan Talip Mert’in yazısındaki üç belgeden ikisi, Itrî’nin Esirciler Kethüdalığını bizzat talep ettiğini ve bu görevin kendisine verildiğini açıkça gösteriyor. Bu konuda artık şüphe izhar etmeye gerek yoktur. Tamer Kütükçü’nün “Itrî’nin Nevâ Kâr’ı Üzerine Bir Tahlil Denemesi”nin dikkatinizi hemen çekeceğinden eminim. Ben de Yahya Kemal’in “İtrî” şiirinin kaynağının Rauf Yekta Bey tarafından yazılan ve 1922 yılında Tevhîd-i Efkâr gazetesinde yayımlanan yazısı olduğunu göstermeye çalıştım. Rauf Bey’in yazısını da sayfalarımızda bulacaksınız.

Mehmet Emin Kakan’ın yazısını hayretle ve yüzünüzde acı gülümseler belirerek okuyacağınızı sanıyorum. Yazıda, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Salonu’nda 1971 yılında verilmek istenen “Itrî Konseri”nin devrimlerin elden gittiği iddiasıyla nasıl engellendiği belgeleriyle uzun uzadıya anlatılıyor.
Özel sayımızın ilk bölümünde Ruşen Ferid Kam’ın Itrî’nin şairliğini anlattığı yazısıyla İsmail Habip Sevük’ün “Itrî” şiiri hakkındaki yazısını da iktibas ettik. Sevük’ü yazısı, Yahya Kemal’in şiiri yayımlandığında yazılan ilk ve belki de tek yazıdır.

Musikimizin meselelerinin masaya yatırıldığı ikinci bölüm, M. Selim Gökçe’nin Neyzen Kudsi Erguner’le gerçekleştirdiği röportajla başlıyor. Yalçın Çetinkaya’nın “İslâm Musikisinin Kozmosla İzahı ve Türk Musikisindeki Yansımaları” başlıklı yazısını ise Sadık Kutalmış’ın Mehmet Güntekin’le yaptığı röportaj takip ediyor. Güntekin’in müdürü olduğu İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nun geçen ay sonlarından itibaren Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu olduğunu hatırlatarak geçiyorum.

İncila Bertuğ, Ahmet Turan Alkan, Savaş Barkçin ve Gönül Paçacı, musikimizin meselelerini çeşitli açılardan ele aldıkları yazılarla özel sayımıza katkıda bulundular. Bayram Bilge Tokel de kısa bir süre önce kaybettiğimiz Neşet Ertaş hakkında yazdı.

Bu sayıda maalesef şiir ve hikâyeye yer veremedik, fakat Kırkambar’ımız yine dopdolu.
Daha güzel ve daha zengin sayılarda buluşmak üzere…

İtibar zengin bir içerik ile okurlarının karşısında

Geçtiğimiz ay çıkan 13. sayısıyla ilk yılını tamamlayarak ikinci dönemine giren aylık edebiyat ve fikriyat dergisi İtibar, yüz sayfayı bulan Kasım sayısında kadrosunu ve içeriğini genişletip zenginleştirerek okur karşısına çıkıyor.

İtibar’ın yeni döneminin ikinci sayısı olan Kasım sayısı da önceki aylarda olduğu gibi ayın ilk günlerinde okuyucularla buluştu. Derginin Kasım sayısındaki sunuş yazısı “İtibar Ailesi Büyüyor” başlığını taşıyor. Sunuşta, dergiye hem yazarların hem de okuyucuların ilgisinin arttığı belirtiliyor ve hacimli Kasım sayısının bu durumun en canlı örneği olduğu ifade ediliyor.

Derginin bu ayki kapak tasarımında müzik teması ve gerçekleştirilen iki söyleşinin duyurusu öne çıkıyor. İlk söyleşi, şiir serüveni 35 yılı bulan, yetmişli yıllardan bu yana Türk şiirinin önemli temsilcilerinden biri olan Arif Ay’la yapılmış. Kendi ifadesiyle yaşamının en uzun konuşması olan bu söyleşi, Arif Ay’ın şiir birikimi, Edebiyat dergisi tecrübesi ve Nuri Pakdil, şiir-gelenek ilişkisi ve günümüz edebiyat ortamı gibi çeşitli konular etrafındaki yorumlarını kapsayıcı bir şekilde sunuyor. İtibar’ın bu ayki ikinci söyleşisi ise Kudsi Erguner’le gerçekleştirilmiş. 1973’ten beri Paris’te yaşayan Erguner’le yapılan söyleşinin merkezî meseleleri ise modernleşme, kadim değerler, klasik musikimiz ve içi boşalan Mevlevilik… Birbirini tamamlayan bu iki söyleşi art arda okunduğunda, son asırda ülkemizde yaşanan modernleşme süreci ve kültür politikalarına bağlı olarak ortaya çıkan çoraklaşma hakkında sağlıklı bir kanaate kavuşmak mümkün olacaktır.

Cevdet Karal, Hüseyin Atlansoy, Emel Özkan, Haşmet Babaoğlu, Muzaffer Serkan Aydın, Ercan Yılmaz, İbrahim Tenekeci, Büşra Dilek, Nurettin Durman, Berat Demirci, Soner Karakuş, Fatih Muhammet Atasever, Gökhan Ergür, İlker Nuri Öztürk, Belya Düz, Orkun Elmacıgil, Adem Turan, İsmail Kılıçarslan ve Haydar Ergülen Kasım sayısına şiirleriyle katılan isimler. İtibar’ın bu sayısına öyküleriyle katılan isimler ise Güray Süngü, Akif Hasan Kaya ve İsmail Özen. Öykülerin hemen ardından gelen ve Abdullah Harmancı imzasını taşıyan “Genç Öykücülere Muhtıra” başlıklı yazı da öyküseverler ve öykü yazarlarınca mutlaka okunmalı.

Bu ay derginin düzyazı ürünleri de önceki sayılara nazaran artış gösteriyor. Atasoy Müftüoğlu, Berat Demirci, Kâmil Yeşil, Lütfi Bergen, Ercan Yıldırım, Murat Erol ve Yusuf Genç, düşünce yazılarıyla derginin fikriyat cephesini güçlendiriyor. Eylül ve Ekim’de olduğu gibi İtibar, Cahit Zarifoğlu’nun bilinmeyen radyo çocuk oyunlarını yayınlamaya devam ediyor. Bu sayıda Zarifoğlu’nun “Deve ile Uçuç Böceği” adlı oyunu ilk kez okur karşısına çıkıyor. Hüsrev Hatemi “O Güzelim Güfteler” başlıklı yazısında Osmanlı’dan Cumhuriyete Türkçe şarkı sözlerini ele alıyor. Mustafa Ruhi Şirin de dergide günlüklerini yayınlamayı sürdürüyor. Bu ay günlüklerin odağında 100 Temel Eser meselesi var. Ali Emre, Suavi Kemal Yazgıç, Murat Saldıray ve Ali Görkem Userin ise deneme ve inceleme yazılarıyla dergide yerlerini alıyor. Düzyazı açısından bu sayının sürpriz isimleri ise Tarık Tufan ve Zeki Bulduk.

Özgün İrade ‘Müslümanların İktidarla İmtihanı’ konusunu masaya yatırıyor

Özgün İrade kasım ayında yayınladığı 103. sayısında Müslümanların iktidarla imtihanı meselesi üzerinde durarak bu meseleyi analiz etmeye çalışıyor. Özgün İrade yazarları Ak Parti’nin 10 yıllık iktidarı boyunca yaşanan gelgitleri değerlendirip irdeleyerek elde ettikleri sonuçları hem bir eleştiri hem de bir öneri olarak kamuoyuyla paylaşıyorlar.

Bu sayıda, Ümit Aktaş’ın ‘Ak Parti ve Müslümanların iktidarla imtihanı’, Ferhat Özbadem’in ‘İslam coğrafyasında yeni iktidarlar ve kaygılar’, Ali Öner’in ‘Ak Parti, eğitim ve ilkesizlik’, Fatma Yazıcı Turhan’ın ‘İktidar Sarhoşluğu’, Bakiye Marangoz’un ‘ Mü’min Hak’kın temsilcisidir’ ve Adil Akkoyunlu’nun ‘İktidarla deneniş’ başlıklı yazılarını takip edebilirsiniz.

 

 

Gezgin’de bu ay ne var ne yok?

Aylık gezi ve kültür dergisi Gezgin kasım sayısını yayınladı. Bu ayki Gezgin’de Cumhuriyet Bayramı’nda İstanbul Boğazı’ndaki görkemli ışık gösterileri, ABD’nin Houston şehrindeki İpekyolu Festivali’nden kareler var. Tanrı dağlarının ülkesi Kırgızistan bu ay Gezgin’de okuyacağınız dosya konularından. Ayrıca Akçakoca dosyası da Düzce’nin Akçakoca ilçesine farklı bir gözle bakmanızı sağlayacak. Fotoğrafçı Arif Aşçı ile yapılmış röportajı da keyifle okuyacağınızı düşünüyoruz.

Keyifli okumalar…

 

 

Temrin’den Ahmet Mithat Efendi özel sayısı

Temrin, kasım ayında vefatının 100. yılı dolayısıyla Ahmet Mithat Efendi özel sayısıyla karşınızda. Temrin okuyucularına şöyle sesleniyor:

Dördüncü yılımızda, altıncı özel sayımızı sizlerle paylaşmanın mutluluğunu ve heyecanını yaşıyoruz. Kurban Bayramı ile Cumhuriyet Bayramı’nı bu yıl bir arada kutlamanın çifte heyecanına Temrin ailesi olarak Ahmet Mithat Efendi özel sayısını da ekliyoruz. Ahmet Mithat Efendi adına heyecan duymamız, edebiyatın hatırını gözetiyor olmamızdan kaynaklanıyor elbette.

Bu yıl Ahmet Mithat Efendi’nin vefatının 100. yılı… Ancak ele avuca gelir bir etkinlik ortaya konulabilmiş değil. Bu tür durumlarda ilk hedef tahtası Kültür Bakanlığı olur genelde. Bu sebepsiz değildir. Bakanlık, Ahmet Mithat adına Mustafa Miyasoğlu’na bir kitap hazırlattı. Kitabı henüz görmesek de Miyasoğlu’nu tanıyor olmamızdan ve onun kitap hazırlama sürecindeki titizliğini ve gayretini bilmemizden dolayı çalışmanın kayda değer bir eser olacağından kuşkumuz yok. Soru şu: Peki bu yeterli mi? Elbette hayır…

Ahmet Mithat Efendi, bir kitapla ve birkaç konferansla geçiştirilecek kadar ucuz bir adam değil… Resmi kurumların ve belediyelerin bu tür anmalarda yaptıkları geçici ve baştan savma yöntemleri ise sempozyumlardır. Sempozyumlar gereksiz midir? Elbette hayır… Peki yeterli midir? Hayır… Öyleyse, adı ülke sınırlarını aşmış isimlerimiz için kalıcı ve kayda değer başka uygulamalar ve etkinlikler yapılmalıdır. Ahmet Mithat Beykozlu… Beykoz Belediyesi’nin bu yılın kalan iki ayında ne yapacağı da doğrusu merak konusu… Belediyelerin gündeminde Ahmet Mithat’a gelinceye kadar günübirlik çöpe atılacak birçok etkinliğin olduğunu tahmin etmek güç değil… Ahmet Mithat’ı, siyasetin ve belediyelerin anlamasını beklemiyoruz zaten. Ancak devletin anlamasını beklemek hakkımız… Yaklaşık kırk yıllık yazı hayatı boyunca 60 civarında roman ve hikâye bırakan bu adam, iki kalemde geçiştirilemez… Milletimize okumayı öğretme gibi hasletlere sahip, “hace-i evvel” (ilk öğretmen) gibi unvanları milletinden almış bu Osmanlı efendisi, bir iki etkinliğe hapsedilemeyecek kadar donanımlı bir şahsiyettir. Kendi zamanında “yazı makinesi” olarak adlandırılmış bu velud kalem, göstermelik bir sahiplenme ile hak ettiği yere oturtulamaz. Hayatı boyunca iki yüzün üzerinde esere imza atmış olan Ahmet Mithat Efendi, sadece bu yıl değil bundan sonraki yıllarda da başvuracağımız berrak ve gür bir kaynaktır. Vefatından bu yana değeri artmış, günümüzde hâlâ tanımı ve içeriği, tanımlayana göre değişip duran Postmodernizm gibi akımların izlerinin onun eserlerinde görülüyor olması, onun nerede durduğunun açık bir göstergesidir. Ahmet Mithat Efendi, her şartta, her türlü tarzı ve üslubu denemiş, farklı farklı alanlarda eserler vermiş bir kalem olduğundan, önden gidenlerin izleri ve yeni açılan yollar bir şekilde ona çıkmaktadır. Onunla ilgili söylenecek çok şey var elbette… Bunları derginin sayfalarında yer alan uzmanlarının yazılarına bırakacağız. Bu özel sayıya Ahmet Mithat Efendi’nin resimleriyle katkıda bulunan ve konu hakkında değerli birikimlerini bizimle paylaşan Mustafa Miyasoğlu Beyefendi’ye teşekkür borcumuz var. Arşivlerimizde yer alacak ve araştırmacılara ışık tutacak bu özel sayımızın da hayırlara vesile olmasını diliyoruz.

Nida Dergisi bu ay ‘Yabancılaşma’yı ele alıyor

Nida Dergisi 156. sayısında; yabancılaşma konusunu irdeliyor. İşte bu ay Nida Dergisi’nde okuyacaklarınız…

Öncesinden farklı bir duruma evrilme, ‘sonradan vârolan’ bir durumu tazannum eden kavramsallaştırmadır yabancılaşma…

Öz’den, tabii olandan uzaklaşma; insanın özüne aykırı bir dünyayı tasavvur etme, kurma, varlık ve varoluşta kaybolma, bilincin ve yaratılışın insan özüne uygun gerçekleşmemesi,
insanın nesneleşmesi, insanın eşyayla arasında tabii olmayan bir ilişki biçimi, ruhun yabanıl olan tarafından işgali… ‘Hedef-amaç’ ilişkisinin bozulması, harap edilmesi sonucu insanın hedefsiz ve amaçsız bir varoluşun derinliklerine doğru batması…

İnsanın karanlık yanı… Esaretine düşkünlüğü, özgürlük ve güvenden kaçışı… yalana, eşyaya sığınışı… cesaretin içerisindeki korkaklığı… ne istediğini anlamayışı…

Yabancılaşma, insan için kaçınılmaz bir duruma karşılık gelir ama asla bir ‘yazgı’ değildir. Bu münasebetle def edilmesi gereken bir ‘hastalık’tır.

Yabancılaşma her zaman iyiden, özden ‘yaban’a doğru bir sürece işaret etmez. Bazen insan bir yabancılıktan başka bir yabancılığa doğru da savrulur. Ama doğru olan ‘öz’ü her zaman vardır ve bu öz, yabancılığından kurtulması için oldukça işlevseldir. Biz bunu ‘fıtrat’, ‘vicdan’, ‘akıl’, ‘yaratılış hakikati’ olarak tanımlıyoruz. ‘Her akıl bir nebidir’ veciz ifadesi meramımızı ne de güzel ifade ediyor!

Bir kavram olarak yabancılaşmayı konuşmak sadece bir tehlikeyi konuşmak değil, aynı zamanda ‘insanı müteyakkız kılan’ bir şuuru, kendini sürekli yenilemek zorunda olan bir algıyı konuşmaya da kapı açar. Çünkü diriliğini, dinamizmini, aksiyonunu kaybetmiş her düşünce, merkezi aktörü, referansı ‘din’ bile olsa, başka bir tür yabancılaşma üretir.
Sorgulamanın, arayışın durduğu, hedef ve amaç dengesinin kaybedildiği noktada, bakteri misali üreyen ve ürediği cismi fesada uğratan varoluşsal bir sorunun adıdır yabancılaşma.

Nida Dergisi’nin sayfaları arasında heyecan ve ilgi uyandıran yazılar ve yazarlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

İlkeli Bir Hayatın Serencamı
Nurettin ÖZCAN

Yabancılaşma Bize Yabancı
Ömer Şevki HOTAR

Yabancılaşma Üzerine
M. Kürşat ATALAR

Alev ERKİLET ile
Röportaj: Fatih Bütün – Muhammed T. Çalışkan

Kültürel Bozulma ve Müslümanın Yabancılaşması
İbrahim SARMIŞ

Zade, Zede, Zeyd
Nusret ALTUNDAĞ      

Kuran Dışı Vahiy Nazariyesi
Hikmet ZEYVELİ

Şükür
Hüseyin KARATAY

Kimlik, İdeoloji, Siyaset (IV)
Arif ARCAN

İtibara Dair – Bir Eleştiri Münasebetiyle-
Mehmet AZİMLİ

Ferda KESKİN İle Entelektüel ve İktidar Üzerine
Söyleşi: Mücahid Sağman 

On5yirmi5