Ekim ayı dergileri zengin içerikleriyle karşımızda

Edebiyat
Ekim ayı dergilerinde neler var, birlikte göz atalım… UMRAN: SARP YOKUŞU AŞMAK Umran Ekim ayında yayınladığı 230. sayısında SARP YOKUŞU AŞMAK, Kültürel Hegemonya, İstikamet ve Ahlak başlığıyla ç...
EMOJİLE

Ekim ayı dergilerinde neler var, birlikte göz atalım…

UMRAN: SARP YOKUŞU AŞMAK

Umran Ekim ayında yayınladığı 230. sayısında SARP YOKUŞU AŞMAK, Kültürel Hegemonya, İstikamet ve Ahlak başlığıyla çıktı. İşte bu ayki Umran’da okuyacağınız konular…

Modern paradigmaya ve inşa etmek istediği dünyaya karşı değişen tonlarda muhalif (veya düşman) bir tavır sergilemenin altında yatan sebep eğer İslâm’sa, bu İslâmcı olarak anılmak için yeter bir sebeptir. İslâm’ı referans alarak bireysel ve toplumsal sorunların çözümü için entelektüel çaba sarf etmenin varacağı menzil İslâmcılık olacaktır. Kabul etmeliyiz ki yaygın İslâmcı ifade biçimleri postmodern ilkeleri, felsefi anlayışı ve yeni birey ve devlet kavramını bünyelerine çabucak yerleştirmiş görünüyor. Bunun İslâmcıların kendilerinden kaynaklanan nedenleri olduğu gibi uluslar arası sistemle bizdeki devlet anlayışının büyük etkisi bulunuyor. Devlet Müslümanları kamusal alanda kıstırıp, devlet kapısında bekletince, İslâmcılar kaçışı/açılımı özgürlük söylemleri, yerellik, kültürel çoğulculuk ve belki de en çok “hakikat” anlayışını Batılı yeni yönelimlere uygun şekilde düzenlemekte buldu.

Neoliberal demokrasinin temel politikalarından biri olarak karşımıza çıkan kültüralizm bağlamında İslâm da yani Müslümanlar da geçmiş modern dünyanın lanetlileri olarak yeni durumda kendi hakikatlerinden bahsedebilme özgürlüğüne sahip kılınıyor. Peki Müslümanlar/İslâmcılık buna nasıl tepki verecek? Davet edildikleri bu dünyada kendi düşünsel auralarının sahihliğini koruyabilecek bir düşünsel biraradalık oluşturabilecekler mi? Ya da mezkûr yeni dünya onlara nasıl bir hayat vaat ediyor ve onların bu davete icabetleri nasıl oluyor/olacak?

Meseleye Türkiye özelinde bakıldığında şöyle bir durumla da karşı karşıya olduğumuz göz ardı edilmemelidir. AK Parti’nin art arda gelen üç seçim zaferinin ardından Türk siyasal hayatı hakkında yapılan analizlerin ya AK Parti üzerine ya da AK Parti’yi İslâmcı kökenli bir parti olarak görüldüğü için İslâmcılık üzerine yoğunlaşmasına neden oldu. Bir anlamda Türk siyasal hayatının son dönemini anlamak için AK Parti analizleri yapılmaya başlanmıştır ve AK Parti’nin daha iyi anlaşılması için ise Türkiye’de İslâmcılığın sathi bir arkeolojisinin yapıldığı görülmektedir. İslâmcılık başlangıçta geleneksel İslâm telakkisinin ana kaynaktan, İlahi Vahiy’den kopukluğu gerileme sebeplerinin başında sayılırken Büyük Doğu’dan Diriliş’e doğru ilerleyen haliyle yeniden geleneğe yaslanma ihtiyacı hissetmiştir.  

Öte yandan sürekli tekrar edilen bir Kemalizm eleştirisinin hangi araçlar ve olgular vasıtasıyla 1970’li yıllardan farklı bir dille, daha gerçekçi ve etkili bir eleştiriye dönüşebileceği sorgulaması İslâmcı fikir çevrelerinin en kısa zamanda tartışması gereken konudur. Müslüman hâkim unsurun seksen yıllık trajedisi entelektüel cemaatin üzerindeyken, Müslüman entelektüellerin kendisini bu trajediden soyutlamaya yeltenmesi geri dönüşü imkânsız bir hatanın kapılarını aralar. Müslüman hâkim unsurun trajedisi AK Parti eli ile yavaş yavaş/kısmen izale edilirken Müslüman fikir adamları bu mücadelede kenara çekilme tercihinde bulunursa, İslâmi çevrelerin kesimin yeni atlatılmaya çalışılan trajedileri kısa vadede umulmadık hızla tekrardan yaşatılabilir!… Bu felaketin mesuliyeti ise en çok fikir çevrelerine tahvil edilecektir. Gündemle ilgili olduğu kadar, belli oranda refahın yaygınlaşması ve İslâmcıların da kısmen bundan faydalanması sebebiyle İslamcılar genel olarak yoksulluk ve adalet konularında büyük bir sessizlik içindeler. Birkaç silik, temelsiz ve öykünmeci ses, dışında Türkiye’deki gelirin eşit dağıtılması hususunda yüksek ses çıkaran İslâmcılar bulunmuyor.

Akleden bir kalple, hikmetle sorunların üzerine gideceğimiz yerde, komplo teorilerinin baskınına uğruyor, bu teoriler üzerinden varlık mücadelemizi tanımlamayı ve tasvir etmeyi sürdürüyoruz. Süreklilik ve sadakati, öze sadakati merkeze yerleştirecek bir ahlak anlayışını İslâmcıların kurmasından başka çıkış gözükmüyor. 

İletişim: www.umrandergisi.com    

GEZGİN 80. SAYISINI YAYINLADI

Aylık Olarak Yayımlanan Türkiye’nin Gezi, Seyahat ve Fotoğraf dergisi Gezgin  Ekim 2013 sayısı ile 80. kez okuyucularıyla buluşuyor.

Biz gezginler için dünya hala keşfedilmeyi bekleyen yerleriyle büyüktür ama Gezgin Dergisi sizler  için dünyayı küçültüyor ve bu sayıyla da dünyayı ayağınıza getiriyor. Anadolu’dan başlayarak Kaklık mağarasından Balkanların tarih kokan şehirleri Saraybosna ve Dubrovnik’e, Kaf dağının ardındaki şehir Odessa’dan Yunanistan’ın Meteora’sına, Avustralya’nın ekolojik hazinesi Darwin’den İtalya’nın insan ve doğa etkileşimini olumlu yansıtan sahil kasabalarıyla ünlü Cinque Terre’ye ve sonunda Güney Amerika’daki  jaguarın ‘memleketi’  Pantanal’a kadar dünyayı bir mozaik halinde size sunmaya devam ediyor.

İletişim: www.gezgindergi.com

İLİM VE İRFAN: HACCA GİTMEK GİTMEKLERİN EN GÜZELİDİR 

Hacca gitmek üzere çok söz söylenebilir, söylenmiştir. Ama bir de hacca gidememek var ki, üzerinde çok az durduğumuz bir meseledir. Hacca gidenler çok şey anlatır da, onun hasretiyle yanıp tutuştuğu halde gidemeyenlerin sessiz çığlıkları var ki, daha fazla şey anlatır duyabilenlere. Hac aslında gidenler için de sırasını bekleyenler için de doyumsuz bir özlemdir. Bu özlem gönüllerden ve gözlerden yaşları zamanlı zamansız akıtıverir.

İlim ve İrfan dergisi Ekim sayısında, dosya konusu olarak mübarek vakitlerin, haccın ve kurbanın manasını işliyor. Dergi, ibadetlerin ve hayatın manevi yönüne yaptığı vurgusuyla gönüllere hitap etmeye devam ediyor. 

“Hac, bir mahşer tecrübesi” şiarıyla çıkan dergi, haccı manevi boyutuyla kalplerde yaşatıyor, kurbanın da Allah’a ve birbirimize yaklaşmamız için bir vesile olduğunu hatırlatıyor.

Gözümüzde de gönlümüzde de “oralar” var  

Hac ve kurban merkezli oluşturulan dosya kapsamında, İbrahim Tenekeci, “Hacca Gitmek”; Prof. Dr. Ali Akpınar, “Haccı ve Kurbanı Hayatımıza Taşımak”; Hamza S. Toprak, “Hac Allah’ın Ahlakıyla Ahlaklanmaktır”; Doç. Dr. Selahaddin Yıldırım, “İnsanlık Veda Hutbesine Kulak Vermeli” ve Dr. Veysel Akkaya, “Gönlü Kâbe Bilmek” başlıklı yazılarıyla dergiye derinlik ve zenginlik katıyor. 

Ünlü şair İbrahim Tenekeci, annesinin hacca gitmesinden yol çıkarak haccın bu topraklarda oluşturduğu berrak, mübarek ve engin maneviyat iklimini anlatıyor. Annesinin, pasaportun üzerindeki resmi mühürlere bakarak bile oraların heyecanını yüreğinde hissettiğini ifade eden İbrahim Tenekeci, aslında gözyaşlarına boğulan bu gözün bizim kadim medeniyetimize ait olduğunu şöyle vurguluyor: “Bu göz, tamamiyle kadim medeniyetimize, milletimize, yani bize aitti. O muazzam Surre alayları, en zor zamanımızda bitirilen Hicaz demiryolu, Fahrettin Paşa’nın türlü yokluklarla sürdürdüğü Medine savunması, Hırka-i Şerif Camii, canımız bildiğimiz kutsal emanetler, Peygamber Efendimiz için yazılan şiirler, erkek adı olarak en çok Mehmet’in tercih edilmesi… Hepsi, bu gözün ve gönlün ayrılmaz bir parçasıydı.”

Prof. Dr. Ali Akpınar ise, haccı ve kurbanı sadece bu ibadetleri yaptığımız mekanlarda bırakmayıp hayatımıza taşımanın öneminin anlatıyor. “Gönlümüzü Rahman’a, beynimizi irfana, dilimizi burhana, malımızı ihvana, canımızı nirana, oğlumuzu kurbana sunabilmeliyiz. İşte böyleleri için kurban, kurbiyet olacaktır.” diyen Akpınar, ibadetin hayatımıza yansımasının önemine işaret ediyor. 

Dr. Veysel Akkaya ise, haccın manevi boyutlarını ve sufilerin haccını merkeze alarak oluşturduğu yazısında,  “Kâbe tasavvufta vuslat makamı olarak bilinir. Hacılar Kâbe için, âşıklar da Kâbe’nin Rabbi için ihrama girerler. Hacılar Kâbe’yi, âşıklar Hakk’ı tavaf ve ziyaret eder.” diyor.

Dosya konusuyla bağlantılı olarak Kâmil Yeşil çok farklı bir hikayeyle çıkıyor okur karşısına ve kurban olmanın bir nasip işi olduğunu vurguluyor.  

Şeyh Muhammed Haznevi’nin ardından

Merhum Şeyh Muhammed Haznevi Hazretleri, 22 Ekim 2005’te aramızdan ayrıldığında ardında sağlam bir Nakşibendi-Haznevi kolu ve milyonlarca gözyaşı bıraktı. “Salih Alimler Ümmetin En Güçlü Sütunlarıdır” başlıklı yazısında Şeyh Muhammed Muta’ Haznevi babası ve şeyhi Muhammed Haznevi’yi anlatıyor. Yazıda çok hassas bir noktaya dikkat çeken Şeyh Muhammed Muta’ Haznevi, “Bu ümmetin hali; ilim, fazilet ve salah ehline saygı göstermeden düzene girmez. Bu olmadan sorunlarını aşıp da ayağa kalkamaz. Bu ümmet, onlarla oturup dostluklarını sürdürmez, onlardan bilgi almaz, nasihatlarını dinlemez ve onların Peygamber Efendimizden aldıkları yolda yürümezse ıslah olmaz.  Kardeşlerim! Büyüklerden uzaklaşmak, onların meziyetlerini ve güzel özelliklerini inkar etmek, onları unutmak, parlak hizmetlerini eleştirip kötülemek, Müslümanları, dinlerinden ve yaratıcılarına ibadet etmekten uzaklaştıran büyük felaketlerdendir.” diyor. 

Şeyh Muhammed Haznevi’yi anma merkezli iki yazı daha dikkat çekiyor dergide; Mazhar Salih, “Bir Mürşid-i Kâmil: Şeyh Muhammed Haznevi” ve Selim Haşimoğlu, “Şeyh Muhammed Haznevi’nin Ardından” başlıklı yazılarıyla salih bir alim ve kâmil bir mürşid olan Muhammed Haznevi’nin aziz hatırasını sevenlerinin gönlünde yeniden diriltiyor.

Derginin bu sayısında, tasavvuf sahasının önemli isimlerinden Prof. Dr. Necdet Tosun, müceddid, alim ve sufi olan İmam Rabbani Hazretlerini ve tesirlerini anlattığı bir yazısıyla yer alıyor. Nakşibendiliğin halen devam eden bir tarikat olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Necdet Tosun, başta Hindistan ve Pakistan olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde, İmam Rabbani Hazretlerinin kurduğu Nakşibenlik tarikatıyla varlığını devam ettirdiğine işaret ediyor.

Dergi bu sayısında Said Yavuz imzalı yazıyla Afrika’dan hareketle vicdanlara sesleniyor. “Müslümanın Önündeki Sınav Kâğıdı: Afrika” başlıklı yazı, kalbimizi ve vicdanlarımız bir kez daha Afrika İslam coğrafyasına çeviriyor: “Zalim bir sahipsizlik her yerde kol geziyor. Çoğunluğu Müslüman Burkina üzerinde hesap yapanları gördükçe Türkiye’de aldığımız nefeslerin hesabını nasıl vereceğimiz geliyor aklımıza.” Yazı bir vicdan sorgulamasına ve taşan bir kalbe ne kadar ihtiyacımız olduğunu hatırlatıyor.

Kemal Özer, sağlıksız kırtasiye malzemelerine dikkat çekerek anne-babaları bir kez daha uyarıyor; siz doğruyu seçtikçe çocuğunuz da bunu seçecektir.

İlim ve İrfan dergisi yeni döneminde okuruna Ailemiz eki ile sürpriz yapmıştı. Ekim sayısında da Ailemiz, sıcacık yazı ve çizgileriyle hanımların ve çocukların ellerinden düşürmeyeceği bir ek olarak dergiyle birlikte okura ulaşıyor.

İletişim: www.ilimveirfan.com.tr

İTİBAR ÜÇÜNCÜ YAYIN DÖNEMİNE GİRDİ

İbrahim Tenekeci’nin Genel Yayın Yönetmenliği’nde çıkan, aylık edebiyat ve fikriyat dergisi İtibar, 25. sayısı olan Ekim sayısıyla üçüncü yayın dönemine girdi. İki yılını geride bırakan derginin bu sayısında Beşir Ayvazoğlu ve Suavi Kemal Yazgıç’la yapılan iki söyleşi de yer alıyor. 

Ekim 2011’den bu yana yayınına istikrarlı bir şekilde devam eden aylık edebiyat ve fikriyat dergisi İtibar, yeni yayın döneminin ilk sayısında yeni bir kapak tasarımıyla okuyucunun karşına çıkıyor. Usta çizer Hasan Aycın’ın kıymetli çizgisiyle açılan derginin bu sayısı özellikle şiir sayfalarıyla dikkat çekiyor. Süleyman Çobanoğlu, Osman Konuk, Cevdet Karal, Hüsrev Hatemi ve İbrahim Tenekeci gibi Türk şiirinin günümüzdeki çıtasını yükselten usta isimlerin yeni şiirleri İtibar’da bir araya geliyor. Mustafa Muharrem, İsmail Kılıçarslan, Erdal Çakır, Fatma Şengil Süzer, Nurettin Durman, Mehmet Aycı, Murat Özel, Said Yavuz, Emel Özkan, İlker Nuri Öztürk, Gökhan Ergür, Mehmet Tepe ve Melih Tuğtağ İtibar’ın bu sayısına şiirleriyle katılan diğer isimler. 

Şiir ve Nesir Odaklı İki Önemli Söyleşi

İtibar’ın Ekim sayısının kapağında Beşir Ayvazoğlu ve Suavi Kemal Yazgıç ile yapılan söyleşilerin duyuruları yer alıyor. Biyografi alanında çalışan en önemli isimlerden biri olan Ayvazoğlu’yla Yusuf Genç’in yaptığı söyleşi derginin en dikkate değer metinlerinden birisi. Suavi Kemal Yazgıç’la geçtiğimiz aylarda okura sunulan yeni şiir kitabı Heves’den hareketle yapılan söyleşi ise şairin şiir serüvenine ışık tutuyor.

Turgut Cansever’in Gün Işığına Çıkan Metni

İtibar’ın Ekim sayısının öykü hanesi de son derece zengin. Yıldız Ramazanoğlu, Cihan Aktaş, Gülçin Durman, Işık Yanar ve Güray Süngü öyküleriyle bu sayıda yer alan isimler. Düzyazı sayfalarının süprizi ise Turgut Cansever’in “Haccın Derinliğinde” başlıklı metni. İlk kez okuyucuyla buluşan metin rahmetli Cansever hocanın kaydedilmiş bir konuşmasının deşifresi. Bir başka yenilik de Melek Paşalı’nın, “Ölünün Ardından Roman Yazmak” adlı denemesiyle dergiye katılması olmuş. Tarık Tufan da merakla beklenen yazılarına devam ediyor. Bu sayının diğer deneme, inceleme ve eleştiri yazıları ise Atasoy Müftüoğlu, İhsan Fazlıoğlu, Fatma Barbarosoğlu, M. Fatih Andı, Ercan Yıldırım, Kâmil Yeşil, Güven Adıgüzel ve Mustafa Nezihi’ye ait.

İletişim: www.itibardergi.com    

TÜRK EDEBİYATI DERGİSİ EKİM SAYISINDA NELER VAR?

Türk Edebiyatı dergisi Ekim sayısında “Eski Mektepten Yeni Mektebe Türk Edebiyatında Okul Hayatı” başlığıyla çıktı. İşte bu ay Türk Edebiyatı dergisi okuyucularına şöyle sesleniyor…

Sevgili Türk Edebiyatı okuyucuları,

Geçen ayın en çok tartışılan konularından biri, Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Genel Kurulu tarafından İlahiyat Fakülteleriyle ilgili olarak oy çokluğuyla alınan karardı. İsmi de İslami Bilimler Fakültesi olarak değiştirilen bu fakültelerde bütünüyle kaldırılmak istenen felsefe dersleri, bazı üyelerin kararlı muhalefeti sayesinde kısmen kurtarılmıştı. Bu hasbıhali yazarken YÖK Genel Kurulu’nun iptal ettiğini öğrendiğimiz karar etrafında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi profesörlerinden Dr. İsmail Kara’yla konuştuk. Sorularımızı, hem ilahiyatçı, hem siyaset bilimi doktorası yapmış bir bilim adamı, hem de felsefeyle çok yakından ilgilenen bir aydın olarak vukufla ve samimiyetle cevaplandıran İsmail Bey, tartışmalara ciddi bir katkı olduğunu düşündüğümüz bu röportajda, hülasa olarak “Felsefesiz İlahiyat olmaz!” diyor, ama meselenin köklerine inerek…

Bu sayımızda, yeni öğretim yılının başlaması dolayısıyla, eski ve yeni okulların ve bu okullarda verilen eğitimin edebiyatımıza nasıl yansıdığını araştırdık. Yayın Kurulu üyemiz Alâattin Karaca’nın ciddi katkılarıyla hazırlanan dosya, Sezai Coşkun’un eski usul mektepten modern mektebe geçiş sürecini anlattığı yazısıyla başlıyor. Coşkun’un önemli tespitlerinden biri, modern mekteplerle ilgili hatıraların genellikle öğrenilen şeylerde, eski mektep hatıralarının ise ritüellerde yoğunlaşmasıdır. Bu ritüellerin en önemlisi olan mektebe başlama töreni, yani “Âmin Alayı” Türk ressamları tarafından çok sevilen bir konuydu. Sayfalarımızda üç önemli ressamdan üç güzel “Âmin Alayı” tablosunu göreceksiniz. 

Namık Açıkgöz, Fuzulî’nin Leyla vü Mecnun adlı mesnevisiyle Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ındaki mektep sahnelerini anlattı. Bilindiği gibi, çocukluklarında Leyla, Mecnun’un, Hüsn de Aşk’ın sınıf arkadaşıdır. 

Muallim Nâci ve Ahmet Râsim, mahalle mektebi hatıralarını çok ayrıntılı bir şekilde anlatan iki önemli yazarımızdır. Nâci’nin Ömerin Çocukluğu, Ahmet Râsim’in de Falaka adlı eserleri bu konuda bilgi edinmek isteyen herkesin okuması gereken klasikleşmiş eserlerdir. Umut Düşgün’ün bu eserleri ele aldığı yazısında, Malik Aksel’in “Falaka” adlı yağlıboyasıyla Nevhatü’l-Uşşak adlı taş baskısı eserden eski mektep hayatının tasvir edildiği dört resmi kullandık. 

Beyhan Kanter, Halit Ziya, Ali Ekrem Bolayır, Mehmet Rauf ve Hüseyin Cahit’in hatırat kitaplarına dayanarak Servet-i Fünun neslinin okul hatıralarını; Alâattin Karaca da Sezai Karakoç’un parasız yatılılık yıllarına anlattı. 

Bu sayının ilgi çekici yazılarından birini de Selçuk Karakılıç yazdı. “Sait Faik ve Traji-komik Bir Sürgün Hikâyesi” başlığını taşıyan bu yazıda, 1925 yılında, İstanbul Erkek Lisesi’nde Arapça mualliminin sandalyesine iğne konulduğu için bir grup öğrencinin başına gelenler ve olayın Çankaya Köşkü’nde bile yankılanan büyük bir “memleket meselesi” haline gelişi anlatılıyor. Ceza olarak Bursa Erkek Lisesi’ne sürülen öğrencilerden biri de ünlü hikâyecimiz Sait Faik’tir. 

Selahattin Çitçi’nin “Türk Romanında Ecnebi Okullar” başlıklı yazısı da önemli. Son iki yüzyıllık tarihimizde Türk entelijansiyasının zihin dünyasını şekillendiren yabancı okullar, eğitim, kültür ve düşünce tarihimiz yazılırken asla ihmal edilmemesi gereken kurumlardır. Bahtiyar Aslan da Avusturya Kız Lisesi’nde okumuş bir yazar olan Tezer Özlü’nün Çocukluğun Soğuk Geceleri adlı romanını bu açıdan ele alarak değerlendiriyor. Dosyamız, Şener Şükrü Yiğitler’in “Bir Yatılı Okul Klasiği: Hababam Sınıfı” başlıklı yazısıyla sona eriyor, ama gelecek sayıda aynı konuda birkaç yazıya daha yer vereceğiz.

Ben de önemsediğim bir konuyu, Çankaya Köşkü’nde yıllardır depolara gelişigüzel yığıldığı için ciddi zarar gören resim koleksiyonunun Hayrunnisa Gül Hanımefendi’nin özel dikkat ve gayreti sayesinde nasıl kurtarıldığını, zarar görmüş tabloların restore edilerek ömürlerinin nasıl uzatıldığını ve unutulmuş önemli bir ressamın gün ışığına nasıl çıkarıldığını anlattım. Garaudy’nin dilimize Cemal Aydın tarafından kazandırılan ve bu ay Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları arasında çıkacak olan İslâm’ın Aynası Camiler adlı kitabından iki bölüme tadımlık olarak yer verdik. Hülya Atakan’ın geçen sayıda ilk bölümünü yayımladığınız “Nabucco, Babil Asma Bahçeleri ve Rüyalar” başlıklı yazısının ikinci bölümünü gelecek sayıda okuyacaksınız. 

Bir de özrümüz var: Geçen sayıdaki “Dört Uyku Bir Ölüm” adlı hikâyenin yazarı Hatice Gökyılmaz değil, Hatice Eğilmez Kaya’dır. Düzeltir, özür dileriz.

Bu sayıda maalesef hikâyeye yer veremedik. Şairlerimize gelince: Cevdet Karal, Mehmet Aycı, Kalender Yıldız, Ziya Paşa Akyürek, Abdurrahman Şimşek, Niyazi Mete Gürgan, Salih Çınar Han, Tarık Özcan, Halil İbrahim Polat ve Mücahit Yılmaz… Tabii Kırkambar’ımız her zaman olduğu gibi dopdolu…

Daha güzel ve daha zengin sayılarda buluşmak ümidiyle ve muhabbetle efendim.

İletişim: www.turkedebiyati.com.tr

HAKSÖZ DERGİSİNİN EKİM SAYISI ÇIKTI!

Ekim 2013 tarihli 271. Sayısıyla okurlarının karşısına çıkan Haksöz Dergisi, Suriye’deki kimyasal vahşeti ve müdahale pazarlıklarını manşete taşıdı ve konuyla ilgili bir soruşturma yayınladı.

“Kur’an’ın aydınlığına doğru” şiarıyla aylık yayınını sürdüren Haksöz Dergisi, Ekim 2013 tarihli 271. Sayısında Suriye’de yaşanan kimyasal katliamı kapağa taşıdı. Kimyasal katliam sonrası uluslararası kuruluş ve devletlerin ahlaksız pazarlıklarına ve Esed lobisinin Suriye direnişini karalama çabasına dikkat çeken kapakta şu manşete yer veriliyor: “Küresel Karartma Çabaları ve Esed Lobisinin Yalanlarıyla Baas Vahşeti Gizlenemez!”

Gündem’de son günlerde iyice yoğunlaşan karalama iftira ve karalama kampanyasına karşı Suriye direnişini sahiplenme çağrısında bulunuluyor. Esed rejiminin 100 bini aşkın insanı katlettiği yerde direnişçilerin eylemlerinin tartışılmasının hedef saptırma olarak değerlendirildiği Gündem’de “Yanlışa tavır alalım, Müslümanlara değil.” ve “Zulmü kınayalım ama büyüğünden başlayarak!” vurguları dikkat çekiyor.

Rıdvan Kaya’nın Samar Yazbek’in içeriden tanıklığı üzerinden kaleme aldığı yazısı da Suriye’ye yönelik kirli dezenformasyonu gözler önüne seriyor.

Musa Üzer ise “Suriye’de Üçüncü Yol Mümkün!” şeklinde özetlenen ve birçok “aydın”ın imzasının bulunduğu bildiriyi değerlendiriyor.

SORUŞTURMA

Dergide bu ay “Esed’in Kimyasal Katliamı ve Küresel İkiyüzlülük” başlıklı geniş bir soruşturmaya yer veriliyor. Soruşturmaya katılan Ahmet Ağırakça, Turgay Aldemir, Osman Atalay, Ömer Ekşi, Osman Gülaçar, Necmettin Irmak, Ahmet Kaya, M. Fesih Kaya, Adem Özköse, Mustafa Siel, Abdulkadir Şen, Fırat Toprak, Ahmet Varol, Abdullah Yıldız, Ahmet Yıldız ve S. Bülent Yılmaz kimyasal saldırı sonrası yaşanan tiyatro, Suriye sorununa çözüm tartışmaları, hükümetin ve Türkiyeli Müslümanların neler yapması gerektiğine ilişkin sorulara yanıt veriyorlar.

Dergide Suriye’deki direniş örgütleri hakkında bilgi veren Aron Lund’un yazısı ile Suriye Kürdistanındaki Kürt göçünde PYD baskısının faktörünü gözler önüne seren Andrea Glioti’nin yazıları da dikkat çekici. Ayrıca Charles M. Sennott’un Mısır derin devletiyle ilgili analizi de dergide yayınlanan çeviri yazılar arasında.

Murat Koç, Türk ve Kürt Solunun kadim İslam düşmanlığını kaleme aldığı yazısında özellikle PKK’nın İslam karşıtlığını son süreçteki eylem ve söylemleri üzerinden ortaya koyuyor.

Haşim Ay, Irak Kürdistanında yapılan seçimleri ve sonuçlarını analize tabi tutuyor. Partilerin temsil ettiği kesimler açısından aldıkları oyları tahlil eden Ay, bölgedeki siyasi atmosfer hakkında da bilgiler sunuyor.

Mustafa Yılmaz, “Yirmi Yan Değini” serisine dikkat çekici ve ilgiyle okunacağını düşündüğümüz bir yazıyla devam ediyor.

Edebiyat ve kültür-sanat sayfalarının zengin olduğu bu sayıda Gülşen Demirkol Özer’in 28 Şubat davası, Sezai Arıcıoğlu’nun Esma Bilteci, Zehra Türkmen’in Suriyeli çocuklar üzerine kaleme aldığı denemelere yer veriliyor. Ayrıca Bünyamin Doğruer ve Atavi O. Erdemir’in şiirleri de dergideki müstesna yerlerini almış.

Derginin arka kapağı ise geçen ay Suriye’de şehit düşen Türkiyeli kardeşlerimize ayrılmış.

İletişim: www.haksozhaber.net

YEDİKITA’DAN ÖNEMLİ SAHAF DOSYASI!

Sahafların tarihi serüvenini inceleyen Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi, hazırladığı geniş dosya ile sahaflığın bilinmeyen yüzüne ışık tutuyor. Osmanlı sarayındaki tarihi kitapların batılılarca nasıl çalındığına yer veren dergi, iki duayen sahafın yaklaşık 50 yıldır saklanan konuşmasını da yayınladı. 

Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi Ekim sayısında sahaflık konusunu işledi. Bugünün sahaflarının önemli isimleriyle yapılan röportajlara da yer verilen sahaflık dosyası, mesleğin yok olmayacağını anlatmak için, “Sahaflık Ölmedi, Ölmeyecek!” başlığıyla sunuluyor. Sahaflığın nasıl doğduğunu ve bugünlere nasıl geldiği, Osmanlı dönemindeki durumu ve ilginç adetlerine yer veriliyor.

Kitap İçin Saray Soyuldu

29 Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail E. Erünsal, batılıların temel bilimlerle ilgili kitaplara ilgi gösterdiğini belirterek, “Bunun sebebi şu; İslam’da bu bilimlerin ne dereceye ulaştığını öğrenmek istiyorlar. Buraya gelenlere matematik, coğrafya, fizik, kimya ile ilgili kitapları alın diyorlar. Rasgele almıyor, arayıp buluyorlar. Bir de sanat değeri yüksek minyatürlü kitapları alıyorlar. O yüzden temel bilgilerle ilgili kitaplar korunmuştur” dedi. 

Yabancıların, başta Yunan klasiklerini, Yunan ve Roma ile ilgili kitapları, Bizans’tan devralındığı işitilen kitapları bulmak için uğraştıklarını anlatan Prof. Dr. Erünsal, “Gayri meşru faaliyetler, çabalar sonucu bazı kitaplar saraydan bile çaldırılmış; 16. – 17. asırda önemli kitaplar buradan götürülmüş…” diyerek saraydaki kıymetli kitapların çalındığını anlattı. 

Sahaflık Ölmez Ama…

Sahaflığı geleceği konusuna da yer veren dergi, bu konuda sahafların önde gelenleri ile görüşerek önemli bilgiler toplamış. Yedikıta dergisine açıklama yapan günümüz sahaflarından İstanbul Sahaflar Derneği Başkanı, Beyazıt Kitap Sarayı sahibi Adil Sarmusak, “Sahaflık eşittir kitap doktoru demektir. Kitabı gördünüz mü teşhisi koymalısınız. Sahaflık bir loncadır. Kitapçı ile sahafı ayırmamız lazım” derken, Sahaflar Birliği Derneği Başkanı, Turkuaz Sahaf’ın sahibi Emin Nedret İşli ise sahaflığın tanımının yapılması gerektiğini söylüyor. “Çoğu kişi sahaflık ölüyor mu, sahaflık çöküyor mu” diye sorduğunu anlatan İşli, “Esas problem bu işi layıkıyla yapacak kişinin yetişmemesi. Yoksa sahaflık ölmez.” diyerek mesleğin her zaman geçerli olduğunu vurguluyor. 

Tarihi Kayıttan Çıkan Lonca Kuralı

50 yılı aşkın süredir gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen tarihi kasetten son devrin en meşhur iki sahafın konuşma kayıtları çıktı. Yedikıta Dergisi’nin ilk defa yayınladığı, Raif Yelkenci ile Muzaffer Ozak’ın ses kaydından sahaflığın geçmişine dair önemli ipuçları ortaya çıktı. Raif Yelkenci ses kaydında sahaf durumunu özetlerken, ellerinde muntazam Osmanlı Tarihi olmadığından, Aşık Paşa tarihinin baştan aşağıya değiştirildiğinden, Neşri Tarihi’nin ise bütün bütün mahvedildiğinden şikayet ediyor. 

1985 yılında hayatını kaybeden sahaf Muzaffer Ozak ise, sahaflar locasının kurallarına ışık tutacak açıklamalar yapıyor. Eskiden sahaf çarşısının kâhyasının aynı zamanda sahafların şeyhi olduğunu ve sabah muayyen saatte çarşıya gelip bütün esnaf birlikte dua etmeden dükkânların açılmadığını anlatan Ozak, şöyle devam ediyor: 

“Mesela bir adam benden kitap aldı ve bu adam eksik buldu bu kitabı, içerisinden formasını. Gelip kâhyaya şikâyet ederse, bana falanca eksik kitap sattı diye. Gelip ona yolsuz veriyorlar, tembih ediyorlar evvela. Sonra aynı şey tekerrür etse dükkânını kapama cezası veriyor. Bir hafta kapalısın diyor. Yine bir daha tekerrür ettiği vakitte esnaflıktan atıyorlar ve ‘Bu adam esnaflığa yaramaz’ diyorlar ve dükkânını kapatıyorlar. Kimin kalfası bu işe daha yatkın ise ona devrediyorlarmış.” 

Diğer Yazılar

Dergide bu ay, dil ve kültür üzerine, Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı D. Mehmet Doğan ile yapılmış “Son İki Yüzyıl’ın İlkinde Bedenimize, İkincisinde Dilimize Kastedildi!” başlığıyla sunulan ilgiyle okuyacağınız bir röportaj yer alıyor. 

Ayrıca, Doç. Dr. Mustafa Güler’in “Mısır’daki Darbenin Hatırlattıkları”, Cape-Town Üniversitesi’nden Halim Gençoğlu’nun “Afrika’nın İlk Osmanlı Mektebi Bugün Kulüp Olarak Kullanılıyor!”, Arşivci Sabri Bacacı’nın Osmanlı’nın Hac Görevlileri”, Tarihçi-Yazar Selman Soydemir’in “Osmanlı Devrinde Kitap Nasıl Basılırdı?” ve Belgeselci-Gazeteci İsmail Kahraman’ın gezi yazısı “Doğu Türkistan’da Tarihimizin İzleri” başlığıyla verilen yazılar da dikkat çekiyor.

Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi, ekim sayısıyla birlikte okuyucularına “İstanbul’un Sahaf Haritası” kitapçığını hediye ediyor.  

İletişim: www.yedikita.com.tr

GENÇ: İSLAM’I NASIL ANLATALIM?

Genç dergi 85. Sayısında “İslam’ı nasıl anlatalım? Yedir, güldür, sevdir” başlığıyla çıkıyor. Genç derginin ekim ayı sayısında neler var, birlikte göz atalım…

Bundan tam 84 ay önce yola çıktığımızda “Tek hünerimiz var, samimiyetimiz” demiştik. Şimdi gelip geçmiş bu 84 aya bakıp mahcup bir hamd hissiyle diyoruz ki samimiyet iyi bir şeydir ama heyecansız samimiyet hiçbir şeydir. Asıl olan heyecanla yola düşmüş samimiyettedir. Samimiyet bir Hak çerağıdır ki ancak heyecan aleviyle ışık verebilir. Diriliğin kaynağı heyecandır. Hayattan gayeyi bildiren heyecandır. Kımıldayan, dönen, yeşeren, büyüyen, değişen ne varsa bunu heyecan sırrıyla yapmaktadır. İş üstüne işin, oluş üstüne oluşun birbirini takip ettiği şu kâinatın özü, esası ve devamı heyecanladır, heyecandadır. İnsanın ölümü aslında heyecanın ölümüdür. Heyecanını yitiren sadece kendisini değil varlık sebebini, şükrünü ve özünü de hükümsüz kılar.

GENÇ, en başından beri “biz varız ve bir iddia ile buradayız” dediyse bunun kaynağı heyecanıydı. Her sözümüz, her yazımız, her çizgimiz o heyecanı dillendirmeyi hedefledi. Biz o heyecanı birkaç yazarın ya da köşenin malı gibi görmedik. Biz o heyecanı yazıların ana fikri, sözlerin vardığı yer veyahut hâsıl-ı kelam gibi de değerlendirmedik. Biz o heyecanı baştan aşağı varlık gayemiz olarak gördük, hissettik ve bu zamana kadar da bilfiil yaşadık. Bizi, şu kadar zamandır, şu dolulukta, şu kıvam ve kalitede bir gençlik dergisi çıkartabilmeye muvaffak kılan, mahiyetini bilemediğimiz ve fakat kendi dar, kısıtlı ve eksik aklımız ve dimağımızla bizden olmadığını bildiğimiz o heyecandır. Evet, biz o heyecanı en başından beri bir çağıltı olarak her zerremizde yaşadık. GENÇ için doğrulduğumuz, ayağa kalktığımız, yöneldiğimiz ve yürüdüğümüz her işte o heyecanın sesinin arştan dünyaya dökülen bir çağlayan gibi kulaklarımızı ve sadrımızı doldurduğuna şahit olduk. Ne yaptıksa o heyecanla yaptık; sadrımızı doldurmuş olan o heyecanı nasibimiz ve nasibiniz kadar satırlarımıza nakşettik. Derûnumuzdan kopup gelen o heyecanı eli, gözü, zihin ve kalbi ile dergimize dokunan herkes hissetsin istedik.

84 sayılık GENÇ yolculuğu her ayında tazelenen bir heyecan yolculuğudur. Ne yaptınız, ne yapıyorsunuz, ne yapacaksınız diyenlere sözümüz işte budur: Biz heyecanla çıktık, heyecanla yürüdük; bundan sonra da heyecanlanarak ve heyecanlandırarak yürümeye devam edeceğiz. Biliyoruz ki heyecanımızı yitirdiğimizde artık çıkmamızın bir anlamı kalmayacak. Heyecanımızı yitirdiğimizde belki yaşamamızın da anlamı kalmayacak.

Sekizinci senemize işte bu heyecan tazelemesi ve şükür hissiyle giriyoruz. Rabbimize bizi böyle güzel bir işle buluşturduğu için hamd ederiz. Hamd ve sevinçle heyecanlandığımız şu mutlu anımızı bizimle paylaşarak tebriklerini ileten kıymetli okuyucularımıza teşekkür ederiz. Her sene olduğu gibi yine güzel ve iyiye doğru değişerek girdiğimiz yeni dönemimizin hayırlara vesile olmasını niyaz ediyoruz.

Yeni dönemde hediye kitabımız 365 Sahabe Ölçüsü başlığını taşıyor. Sahabe ölçüleri çok önemli, çünkü kitabın yazarı Mehmet Köprülü’nün de ifade ettiği gibi biz dünyaya, hayatımızı onların ölçülerine göre tanzim etmek için geldik, çünkü onların ölçüleri daha hayatlarında iken cennet ve rıza mührü ile onaylanmış ölçülerdi. Kitabımızı beğeneceğinizi ümit ediyor, beğeni ve tavsiyelerinizi yakınlarınızla paylaşmanızı umuyoruz.

İletişim: www.gencdergisi.com

MOSTAR: FLÖRT AŞKI ÖLDÜRÜR

Mostar 104. sayısında “Flört Aşkı Öldürür” diyerek “flört” anlayışını sorgulayan bir kapak konusuyla okurlarının karşısına çıktı.

“Flört Aşkı Öldürür”

Davut Bayraklı, Yazar Dursun Gürlek ile “İstanbul ve Gençlik Ruhu” üzerine ilgi çekici bir söyleşi yaptı. Emre Baştuğ “Cepheden Göç Merkezine Bir Hayat Hikâyesi” araştırma yazısıyla, Mümin Munis “Sisin Ardındaki Han: Emir Timur”, Muharrem Yeşilyurt “Ben Müslüman Olduğumu Hiçbir Zaman Unutmadım: Cevher Dudayev”, Feyyaz Avan “Eğitimde Seviye Atlamak”, Sulhi Ceylan “İnkılâbı İçlerinde Yaşayanlar”, Süleyman S. Şahin “İran Sineması”, Argun Cevher “Çaylak Öğrencinin Üniversite Rehberi”, Attila K. Sezer “Çayına Öykü Batıranlar III”, Murat Aydoğdu “Resmî Tarih Zincirinin Kırılan Halkası: Enver Paşa”, Beyaz Arif Akbaş “Şeyh Galip İle Aşkın Okunmaz Kıyılarında” Fahri Sezer “Fragmanlar II” isimli yazılarıyla sizlerle buluşuyor. 

Dergide yer alan, genç yazarların uğrak yeri “Tezgâh” bu ay Mostar okurlarından gelenlerle daha bir hareketli oldu ve gün geçtikçe profesyonel bir edebiyat yayını olmaya doğru da gidiyor. Tezgâh’da bu ay yazı gönderen okuyuculardan seçilen metinler okuyucularla paylaşılıyor. Ayrıca Muhammed Emin Selvi’nin hazırladığı Ödüllü hikâye yarışması “Abondone” sizleri bekliyor. 

Gündelik hayatın, sosyal konuların, genel kültürün ve mizahın geniş yer tuttuğu yazılar da zevkle okuyacağınız bir bölüm oluşturuyor. “Gençliğin Gündemi”, “Kitap”, “Edebiyat”, “Külliyat”, “Öğrenci Günlüğü”, “Rahle”, “Kırkambar”, “Bulmaca” “Çizgi Hikâye” ve “Çizgili Düşler” bölümleri de ilginizi bekliyor.

İletişim: www.mostar.com.tr

Gençdoku’dan “İhvan-ı Müslimin Özel Sayısı”

Gençdoku Ekim ayı sayısında davasının bedelini kanıyla ödeyen bir hareketi inceliyor; Müslüman Kardeşlerimizi ya da bizim kardeşlerimiz değillermişçesine basında yer eden ismiyle “Müslüman Kardeşler’i!”

Samet Öztürk, Gençdoku’da bu ay okuyacaklarınızı şöyle özetliyor…

Besmeleden hemen sonra: “Biz, insanlara amacımızı açıkça söylemeyi, programımızı önlerine net bir şekilde koymayı, herhangi bir kapalılık ve gizlilik olmadan dâvetimizi kendilerine sunmayı severiz. Bizim dâvetimiz, güneşten daha parlak, sabahtan daha aydınlık ve gündüzden daha açıktır.” sözleriyle konuşmasına başlayan İmam Hasan el-Benna’ya ve onun yürüdüğü yola, basiretimiz el verdiğince göz atmaya çalışıyoruz…

Ümmet bütünlüğünden taviz vermemeyi şiar edinen, tekfir etmek varken hakikat bilgisini teklif eden, reddiye yazmak varken din kardeşleri için dua eden, “Ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?” düsturunca hareket eden bir oluşumdan, hareketten, davadan, cemaatten ya da teşkilattan (sizin için hangisi uygunsa) bahsetmek istedik bu sayımızda…

Asırlarca yapılamayanları gönlüne koyup eyleme dönüştürenleri anlatalım istedik. İki Müslüman bir araya gelince ‘dergi’, üç Müslüman bir araya gelince ‘fitne’ çıkarabiliyorsa, bir durup soluklanalım, başarabilenlerin nasıl yürüdüklerine hep birlikte bakalım istedik…

Nureddin Yıldız Hocamızın da sunumlarıyla birlikte, Sosyal Doku Derneği Yönetim Kurulu ve eğitimcileri ile birlikte farklı oturumlardan müteşekkil, zengin içerikli değerlendirmeler yaptık. Bu oturumlar boyunca İhvan-ı Müslimin’in doğuşunu, kullandığı kavramları, Mısır’da ve İslam dünyasındaki yansımalarını, eğitim sistemini, entelektüel boyutunu, yaşadığı sıkıntıları ve siyasete bakışını ele aldık. Bayan hocalarımızca incelenen Zeynep Gazali ve İhvan’ın kadın çalışmaları gibi konular da bu oturumlarımızın ardı sıra İhvan ile ilgili söyleşilerimize ayrı bir zenginlik kattı.

Dünden Bugüne Mısır

Mısır tarihini Abdullah Şak, İhvan-ı Müslimin’in kronolojik tarihini Osman Zaim inceledi. Konuya öyle uzaktan bakmış olmayalım diye Muhammed Mürsi’nin sekreterlik görevini de yapmış olan gençlik danışmanı Abdurrahman Şûşe ile az ama öz bir röportaj gerçekleştirdik.

Zaman Makine’mizin mühendisi Mehmet Erturan, bu ayki Zaman Makinesi’nin dişlilerine takılan “Mısır’da Suikast Tezgahı”nı halletti, aynı zamanda Ali Ulvi Kurucu’nun hatıratından Hasan el-Benna ile aktarılanları bizler için çok güzel bir dille özetledi…

İhvan-ı Müslimin Modeli

Prof.Dr.Faruk Beşer Hocamızdan İslam medeniyeti için İhvan-ı Müslimin modelinin önemini dinledik. Sonrasında bu modelden kendimize ders çıkarmak, İhvan’ı anlayıp yaşamak adına Sosyal Doku Derneği olarak Bolu/Aladağ kamp alanımızda üç gün süren bir kamp gerçekleştirdik. Kampımızın özet metnini, İslami hassasiyetlerle hareket etmeye çalışan tüm sivil toplum kuruluşlarına örnek olması için kamp koordinatörümüz Hakan Kurtuluş bizler için hazırladı.

Mısır Olayları

Mısır’da yaşanan insanlık suçunu, uluslar arası insan hakları açısından değerlendiren Onur Dur, insan hakları hukukunun doğu ülkelerinde geçerli olmadığı gerçeğini vurguladı. Küresel emperyalizmin karşısında Müslüman Kardeşlerin nasıl bir tavır sergilediğini genç yazarımız Talha Batu inceledi.

Hasan el-Benna

Yaşar Değirmenci Hocamız, Hasan el-Benna’yı ve hareketinin temel ilkeleri istifade edilecek şekilde özetledi. Kendisinin Eylül ayı boyunca Akit gazetesindeki köşe yazılarının da gündemini Hasan el-Benna oluşturmuştu. Hocamızın gündem belirleyen yazılarından istifade etmenizi umarız.

İhvan-ı Müslimin Hareketi

Ayrıca Hasan el-Benna’nın “Risaleler”ini ülkemizde baskıya hazırlayan, Nida Yayınevi’nin değerli editörü Recep Songül, İhvan-ı Müslimin’in dâvet sahasındaki çalışmalarını bizler için inceledi ve yazdı. Şimdiye kadar baskıya hazırladığı tüm eserler gibi dolu dolu bir yazı… Okumanızı ısrarla tavsiye ederiz.

Belirtmek gerekir ki bu sayımızın mimarı, Sosyal Doku Derneğimizin Onursal Başkanı Nureddin Yıldız Hocamızdır. Gerçekleştirdiğimiz İhvan-ı Müslimin oturumlarını, kendilerinin teşvikleri ile icra ettik ve bu oturumlarda en ziyade kendilerinden istifade ettik.

Okumak, harekete geçebilen insanların en asil eylemlerindendir. Okumak ve ihvan olmak ümidiyle hazırlanan Gençdoku dergisi, Ekim sayısıyla tüm NT mağazaları ve seçkin kitabevlerinde…

İletişim: www.gencdoku.com

AYRAÇ 48: “TARİH NASIL YAPILIR?”

Aylık Kitap Dergisi Ayraç, tarih dosyasıyla karşınızda! Ayraç yazarları, bir bilim olarak tarihi, tarihin yazımını ve oluşumunu incelediler. Birbirinden farklı kitaplarla tarihin tarihi üzerine çalıştılar…

– Tarih hermeneutik bir bilim midir?

– Tarih nasıl oluşur?

– Tarihyazımı nasıl gerçekleşir?

– İnsan, ontolojik olarak tarihle neden ilgilenir?

Dosya Yazarları: Abdurrahman Üzülmez, Alper Gürkan, Hasan Aksakal, Hasan Parlak, Salime Kaman, Nihal Yormaz

İletişim: www.ayracdergi.com

 

 

BİLİŞİM DERGİSİ MODA-TEKSTİL VE BİLİŞİMİ ELE ALIYOR

Türkiye Bilişim Derneği (TBD) BİLİŞİM Dergisi’nin 158. sayısı yayında. TBD BİLİŞİM Ekim 2013 sayısının “Dosya” sayfalarında  “Moda-Tekstil ve Bilişim” konusu, “Tekstil ve hazır giyim, siyasi muhatap, teknoloji, teknik bilgi ve girişimcilik desteği bekliyor” değerlendirmesiyle ele alındı.

Tekstil ve hazır giyimin, katma değeri yüksek, yenilikçi, “bilgi bazlı” ürünleriyle dünya ticaretinden daha fazla pay alması için, siyasi bir muhatap  ile kısa, orta ve uzun vadeli strateji ve hedeflerin belirlenmesi, kamu-özel sektör işbirliğinin hızlanması gerekiyor.

Tekstil ve hazır giyim, gayri safi yurt içi hâsıla (GSYH), imalat sanayi, sanayi üretimi ve ihracat gelirleri içindeki pay, ekonomiye sağladığı net döviz girdisi, istihdam, yaratılan katma değer ve yatırım gibi makroekonomik büyüklükler açısından Türkiye’nin kalkınmasında en önemli sektör olarak görülüyor. 

Dosya sayfalarına, kendisini “Terzi yamağı” olarak tanımlayan, yazar ve televizyoncu, Barbaros Şansal ile Moda Hukuku Enstitüsü Yönetim Kurulu Başkanı Erdem Eren soruları yanıtlayarak, İstanbul Aydın Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Tekstil Mühendisliği Öğretim Üyesi Yardımcı Doçent Doktor Vedat Özyazgan ise Türk tekstil sektörü sorunları ve çözümü konulu değerlendirme yazısı ile katkı verdi.

Dijital oyunlar ve oyuncuların güncel sorunları     

Avukat Yelda Gizem Ünal, dünyada bir ilk olarak Türkiye’de 2011’de Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde kurulan Türkiye Dijital Oyunlar Federasyonu (TÜDOF) ile dijital oyun sektörünün hukuki statüsünü değerlendiriyor.  TÜDOF’un 61. federasyon olarak kurulmasıyla dijital oyunların tek çatı altında topladığı ve bir tanıma kavuştuğunu vurgulayan Ünal, dijital oyunun hukuki statüsü ile ilgili birçok farklı görüş olduğunu belirtiyor. Ünal, Türkiye’de gelişen dijital oyun sektöründe sıklıkla karşılaşılan hukuki sorunları da sıralıyor.

TBD eski Başkanlarından Prof. Dr. Ersin Töreci, “İnternet Etiği: Sosyal Medya Ortamlarında İnternet İletişiminin Etik Kuralları” yazısında 1999’da tanımlanıp 2000’de çeşitli biçimlerde duyurulmaya çalışılan “İnternet İletişiminin Kuralları”nı irdeliyor.

Gezi olaylarında ortaya çıkan kimilerince olumlu, kimilerince olumsuz biçimde algılanan İnternet’teki sosyal medya ortamlarının bireylerce kullanımı bu konuda etik kurallar gerektiği yorumlarını da beraberinde getirdiğine işaret eden Töreci, “İvmesi çok hızlı bir dönüşümün içinde etik değerlerin yitip gitmesine göz yumamayız. Tersine belki de daha uygulanabilir bir duruma getirilmeleri gerekiyor. Yoksa etik değerler konusunda büyük bir boşluğa düşme tehlikesi görülmektedir” diyor.

Devamı Türkiye Bilişim Derneği (TBD) BİLİŞİM Dergisi’nin 158. sayısında..

İletişim: www.bilisimdergisi.org

İZDİHAM: KIYAMETİN YAŞAYAN ÇOCUKLARIYIZ 

İzdiham Dergisi’nin 14. sayısı “Kıyametin Yaşayan Çocuklarıyız” manşetiyle çıktı. 2 ayda bir yayınlanmaya başlayan İzdiham, son üç sayıda olduğu gibi 1.500 baskıyla satışa girdi. Bu hafta satışa çıkan İzdiham’ın 14. sayısında şiir, öykü, sinema, müzik, felsefe bölümleri bulunuyor. 

İzdiham her zaman olduğu gibi Kapı bölümüyle açılıyor. Kapı bölümünden sonra Cioran’ın Behlül Dündar tarafından çevrilen metni 3. sayfada yer alıyor. “O, Onların Dünyasından Değildi.” 

Gökhan Arslan‘ın Benim Mavi Cinnetim ve Atakan Yavuz’un İlerleme Raporu dergide ilk sayfalarda yer alan şiirlerden. Kendine has üslubuyla dikkat çeken Berkan Ürgen “Cinnet Senin Ayaklarının Altındadır” diyor. 

Derginin sinema bölümünde Merve Çetin, bir Fransız filmi olan “La fille sur le pont”u değerlendiriyor. Hep Haksız Hep Hiç kitabının yazarı Yasin Kara ise yazdığı denemenin adı  ”Öğrendiklerimden Yaşadığım Çok Şey Var”. Bülent Parlak ise yazdığı şiirde şunu söylüyor. “işte o gün söylemiştim bu sözü / Sen az zamanda çok sigara içenlerin de Rabb’isin /diye. 

Feyza Özcan “Burası Defolu Dahilerin Olduğu Bir Yer O yüzden Ağarıyor Medetlerim”, Ufuk Akbal Yaz Beşlemesi denemeleriyle dergide yer alıyor. Mihraç Cerrahoğlu hikayede son zamanlarda göze çarpan isimlerden. Cihan Ülsen’in şiirini adı ise Suyun Öte Yakası. 

Kitap kritğinde ise Sadık Hidayet’in Diri Gömülen‘i var. Halil Öztürkci‘nin yaptığı kitap kritiğinde Sadık Hidayet’in yaşamına dair anekdotlar ve satırlar yer almakta. 

İlk Müslüman Türk Fotoğrafçı olan Rahmizade Bahaeddin Bediz Bey Ahmet Cora‘nın kaleminde vücut bulmuş. Emeti Saruhan Eczane, Ayşe Olgun ise  Her şey Dahil 33 Yaşında anlatılarıyla, Kaan Burak ŞenBabamın Kaldığı Yerden Ölüyorum, Affet, Çağrı Oruk Öğrenim Kredimiz Ve Aklımızda Hep İskender,Alican Kızılcıklı Mağara Sonatı yazılarıyla yer almakta. 

Fatmaz Şengil Süzer, Mahmut Özkızıl, Cengizhan Konuş, Hüsameddin Bayraklı‘nın da dergide şiirleri olan diğer isimler.

İletişim: www.izdiham.com

SİYER-İ NEBİ: “ZULÜM, HİCRET, HAC VE ALLAH’A YAKLAŞMAK: KURBAN”

Siyer-i Nebi dergisi Eylül ve Ekim sayısında okuyucularına şöyle seslenmekte; 

Değerli okurlarımız, Hac heyecanının herkesi sardığı şu mübarek günlerde bizler de dergiyi  (Eylül/Ekim 2013 23.sayı) elinize ulaştırabilmenin mutluluğunu yaşıyoruz. İnanmış yüreklerin gayretiyle dergimiz çıkmakta, zorluklara rağmen sabırla olgunlaşarak ve büyüyerek yola devam etmekteyiz. 

Hayatı durduramadığımız malum. Bu süreç içerisinde bir yolcu misali yolumuza devam ediyoruz. Siyer-i Nebi, bu konuda önümüzü aydınlatan en parlak ışık. Yol gösteren bir fener. Çünkü bizler yolcu gibi olmayı Rasulullah’tan (s.a.s) öğrendik. Dinlenmemiz; soluklanma,  yeni arayışlar, yeni hamleler için olmalı bunu keşfettik. Dergimizin bu sayısındaki siyer dosyası, Habeşistan hicretleri ve onunla eş zamanlı gerçekleşen konulardır.  

Dünya çalkalanmakta, Arap dünyası kaos içinde çırpınmakta, şehitler bir bir cennete uçmakta, bu hengâme içerisinde müstekbir ve mustazaflar günyüzüne çıkmaktadır. Mustazafın bulunduğu durumlarda diğer coğrafyalarda yaşayan inananların üzerine sorumluluklar düşmekte, hicret ve muhacirlik gündeme gelmekte, müminler ensar olma noktasında denenmektedirler. 

Bizler Siyer-i Nebi dergisi olarak mazlumun yanında yer almayı görev bilerek zalime buğzetmenin gereklilik olduğunu düşünmekteyiz. Bu duruşumuzu İsmail Lütfi Çakan hocamızın “Kin de Kutsaldır.” başlıklı yazısı çok güzel bir şekilde temellendirmektedir. 

Evet, yolumuz belli, haritamız elimizde eh biz de yolcuysak geriye tek bir şey kalıyor: Sırat-ı Müstakîm üzere yürümek. 

Rabbimiz bizleri M. Yaşar Kandemir hocamızın hatırlattığı gibi “Sünnetle Dirilenler”den, Şerafettin Kalay hocamızın dua ettiği gibi “İman Güzelliğini Ameliyle Aksettirenler”den  Adem Saraç hocamızın örneklendirdiği gibi “Öncüler”den Nurettin Yıldız hocamızın belirttiği gibi kıblesini bilenlerden, A. İhsan Genç’in yol gösterdiği gibi hicretini manevi hicrete kapı eyleyenlerden eylesin.  Amin.

Not: Dergimiz iki ayda bir yayınlanmakta olup bir yılda 6 dergi çıkmaktadır. Derginin eksik kaldığını zanneden okurlarımıza bu durumu hatırlatırız. Sizden ricamız aboneliklerinizi gözden geçirmeniz ve tazelemenizdir. Yeni sayılarda, yeni konularla buluşmak dileğiyle. Allah’a emanet olunuz.

İletişim: www.siyerinebi.com

AŞIKANE BU AY ‘AYNA’ BAŞLIĞIYLA YAYINLANDI

Ekim ayında 14. sayısını yayınlayan Aşıkane Dergisi, bu ay “Ayna” başlığıyla yayınlanıyor. Sıddık Naci Eren Efendi’nin  “Rahman’ın Aynası” başlıklı yazısı derginin orta sayfalarında yer alıyor. Muhammed Hikmet Bey “Manevi Ayna”, Mustafa Akgül “Camii”,Prof. Dr. Bilal Kemikli “Mesnevihanlık Geleneği” konusunu yazarken, Dr. Talha Uğurluel “Mukaddes Emanetler” yazısını kaleme alıyor. 

Bu sayıda “Allah Dostları” köşesinde Şeyh Sa’ban-ı Veli Hazretleri yer alıyor. Ayrıca bu sayıda Halit Sevimli makalesinde “Tevessül” konusunu işledi, Ferhan Önem “Kusur Aramak” yazısında görüşlerini özetledi, Pınar Tel de “Medine’de Yaşam” ile kutsal beldeyi resmetti. 

 

İletişim: http://www.asikanedergisi.org/ussaki.php

On5yirmi5