Arşiv Belgelerinde Hac Yolculuğu

Dünya Hali
Recep ayında İstanbul’dan hareket eden surre alayı, geçtiği yollarda eklenen hacılarla büyüyerek kutsal topraklara ulaşır, görevlilere ve ahaliye gidecek paralarla hediyeleri taşırdı. Başbakanlı...
EMOJİLE

Recep ayında İstanbul’dan hareket eden surre alayı, geçtiği yollarda eklenen hacılarla büyüyerek kutsal topraklara ulaşır, görevlilere ve ahaliye gidecek paralarla hediyeleri taşırdı. Başbakanlık Devlet Arşivleri’nce hazırlanan ‘Osmanlı Belgelerinde Surre Alayları’ adlı kitap, bu kutlu geleneğin izlerini arşiv belgeleri üzerinden sürüyor.Müslümanların kıblegâhı Kâbe’nin bulunduğu Mekke ile İki Cihan Sultanı’nın şereflendirdiği Medine, gidip görenler için de sevgisini gönüllerinde saklamak zorunda kalanlar için de daima gözbebeği olmuş. Ceddimiz kendilerini Belde-i Tayyibe’nin kusurlu hadimleri olarak görmüşler sürekli. Ulaşım imkanlarının kısıtlı olduğu zamanlarda Mekke ve Medine’yle alâkalı her şey farklı bir anlam kazanmış. Bu yüzden Üsküdar, yüzyıllardır ‘Kâbe Toprağı’ olarak anılır olmuş. Her yıl recep ayında yola çıkan surre kervanları, hacıların yanı sıra geride kalanların hediyelerini ve muhabbetlerini de taşımış kutsal topraklara. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlıca Arşiv Daire Başkanlığı’nca hazırlanan ‘Osmanlı Belgelerinde Surre Alayları’ adlı eser, bu kutlu geleneğin izlerini arşiv belgeleri üzerinden sürüyor.

‘Surre-i hümayun’, Osmanlı padişahları tarafından Medine’de Ravza-i Mutahhara görevlileri, Mekke’de Mescid-i Haram vazifelileri ile Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya hizmet edenlere, bu şehirlerde oturan yoksullara, âlimlere ve salihlere dağıtılmak üzere gönderilen para ve hediyeleri ifade ediyor. Surre ile birlikte hacıları taşıyan kafileye ise ‘surre alayı’ deniliyor. ‘Osmanlı Belgelerinde Surre Alayları’ adlı kitapta surre-i hümayun ile ilgili 129 belge, 43 fotoğraf, 4 gravür ve 1 harita yer alıyor. Yaklaşık 400 yıl sürdürülen hizmetin anlatıldığı kitaptaki konu başlıkları ise şöyle: Surre-i Hümayun’un tertibi ve masrafları, görevlileri, nakli, güzergâhın güvenliği, dağıtım, feraşet-i şerife, mahmil-i şerif, surrenin gidiş ve dönüşünde düzenlenen merasimler, verilen hediyeler, sağlık tedbirleri ve hacılara su temini.

Haremeyn’e Osmanlı döneminde ilk surre Yıldırım Bayezid tarafından gönderilir. Konstantiniye’nin İstanbul olmasının Hicaz bölgesinde duyurulmasına özel önem veren Fatih Sultan Mehmed, saltanatı boyunca her yıl kutsal beldelere belli miktarda hediye ve altın yollar. Oğlu Bayezid-i Veli de Haremeyn ahalisine değerli eşyalar göndermeye devam eder. Mısır’ın fethi ile Hicaz bölgesi Osmanlı yönetimine geçer ve surre-i hümayun geleneği müesseseleşir. Osmanlı Devleti, surre gönderme teamülünü, tarih sahnesinden çekilene kadar büyük bir gayretle devam ettirir.

KURUŞU KURUŞUNA HER ŞEY KAYITLI

Kitapta yer alan belgelerde saraydan, maliye ve evkaf nezaretleri ile muhtelif vakıflardan kime ne kadar para ve hediye gönderildiği son derece ayrıntılı bir biçimde gösteriliyor. Bunların yerine ulaşıp ulaşmadığının da sıkı biçimde kontrol edildiği anlaşılıyor. 1886 yılında gönderilen surrede bir miktar sof ve şal ile Kâbe-i Muazzama için gönderilen buhurların noksan çıkması üzerine yapılan tahkikatın belgeleri buna örnek olarak gösterilebilir. Osmanlı’nın her kuruşu belgelendirmekteki titizliği insanı hayrete düşürecek dereceye varabiliyor. Örneğin 11 Eylül 1780 tarihli belge Aynışah Sultan’ın Medine’deki feraşet-i şerife beratlarının yazılması için gerekli malzemenin tedarikiyle ilgili. Beratın yazılmasında ve tezhibinde kullanılacak altın varaklar bir tarafa kağıt ile mürekkepler için bile evrak düzenlenmiş ve üç asır saklanmış. 1793 yılında surre emini olarak hacca giden İsmail Efendi de kime ne hediye getirdiyse madde madde yazmış. Hediyeler zemzem, misvak, öd ağacı, tesbih, sarık, şal ve kumaşlardan oluşuyor.

Hacca binbir zahmetle gidildiği yıllarda bazen iklim şartlarının uygun olmaması, isyan, savaş gibi sebeplerle ‘Yol güvenliği yok, bu sene hac farz değil’ diyerek fetva verilip hac kervanı geri çevrilirdi. Böyle zamanlarda çoğunlukla yalnızca hacılar geri döndürülür, ‘Devletin görevidir’ denilip surre sarılıp sarmalanır, ne şekilde olursa olsun yerine ulaşması için askerlerle gönderilirdi. 1832 yılına ait bir belge, surre kervanının Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve İbrahim Paşa’nın itaatsizlikleri sebebiyle yoluna devam edemeyeceği için Şam’dan çevrildiğini gösteriyor.

Hac yolunda şirin bir menzil: Nasreddin Hoca Türbesi

‘Osmanlı Belgelerinde Surre Alayları’ kitabında yer alan belgelerden kutlu yolculuğun güzergâhını takip etmek de mümkün. Buna göre saraydan gösterişli bir merasimle uğurlanan alay Üsküdar’a geçiyor. Alayın daha sonraki güzergahı şöyle: Kartal, Gebze, İzmit, Sapanca, Akhisar, Lefke, Vezirhanı, Söğüt, Eskişehir, Seyyid Battal Gazi, Hüsrev Paşahanı, Bayat, Bolvadin, Ishaklı, Akşehir, Ilgın, Lâdik, Konya, Çumra, İsmil, Karapınar, Ereğli, Ulukışla, Yanıkhan, Gülekboğazı, Kozalıkhanı, Kütüklü, Adana, Misis, Kurtkulağı, Payas, Balan, Antakya, Hacı Paşa Mezrası, Şugur, Madikkalesi, Hama, Humus, Şam… Ramazan Bayramı’nı Şam’da idrak eden surre alayı, bayram sonrası Mekke ve Medine’ye doğru yola çıkıyor. Alay yol boyunca ziyaretlerde bulunuyor. Belirli mekanlara ve kişilere hediyeler bırakılıyor. Bu mekanlardan biri de Akşehir’de Nasreddin Hoca’nın türbesi. Bu konuda bir belgede "Nasreddin Efendi kuddise sırruhu hazretlerinin türbe-i şerifesi ziyaretine varıldıkta merkad-i münevveresi üzerine dört arşın yeşil çuka pûşîde olunup türbedârına münasip bahşiş ve mevcud olan fukaraya tasaddukat verilir." diye not düşülmüş.

Zaman