Çorum Hakkında Genel Bilgiler

Türkiye'nin İlleri
Çorum genel hakkında bilgiler; İklim Çorum İli, Karadeniz ikliminden İç Anadolu iklimine geçiş bölgesinde bulunmaktadır. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır. İlin kuzey bölgesinde ye...
EMOJİLE

Çorum genel hakkında bilgiler;

İklim

Çorum İli, Karadeniz ikliminden İç Anadolu iklimine geçiş bölgesinde bulunmaktadır. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır. İlin kuzey bölgesinde yer alan  Kargı, Osmancık, İskilip, Laçin, Dodurga, Oğuzlar ve Bayat İlçeleri İç Karadeniz geçiş ikliminin etkisinde kalan ilçelerdir. Çorum Merkez İlçe, Sungurlu, Alaca, Boğazkale, Ortaköy, Mecitözü ve Uğurludağ İlçeleri İç Anadolu step  iklimi özelliklerini gösterir.

1929 yılından bu yana yapılan meteorolojik ölçümler sonucunda yıllık ortalama yağış miktarı İl Merkezinde 423,0 mm, Alaca’ da 376,0 mm, Bayat’ ta 445,2 mm, Boğazkale’ de 490,3 mm, Dodurga’ da 373,2 mm, İskilip’ te 484,8 mm, Kargı’ da 360,3 mm, Laçin’ de 530,2 mm, Mecitözü’ nde 422,7 mm, Ortaköy’ de 409,5 mm., Osmancık’ ta 368,1 mm, Sungurlu’ da 438,1 mm, Uğurludağ’ da 450 mm olarak tesbit edilmiştir. İl Merkezi’ nin yıllık ortalama sıcaklığı 10,7ºdir. En yüksek sıcaklık 2000 yılının Temmuz ayında 42,7 Cº, en düşük sıcaklık 1985 yılının Şubat ayında -27,2 Cº olarak ölçülmüştür. Temmuz ve Ağustos ayları en sıcak aylardır.

İl genelinde yaz mevsiminde öğleden sonra başlayarak gece saat 22′ ye kadar esen poyraz etkilidir. Bazen ters yel de denen sıcak ve kavurucu bu rüzgâr tarım alanları için zararlıdır. Kışın kuzeyden yıldız rüzgârı, İlkbaharda güneybatıdan lodos rüzgarı eser. Bu rüzgarlar bol yağış ve kimi zaman da dolu yağmasına neden olur. Sonbaharda genellikle sakin bir hava gözlenir. Halk arasında bu aylara sağır aylar adı verilmiştir.

-Türkiye’nin İlleri Hakkında Genel Bilgiler Tam Liste-


Bitki Örtüsü

Çorum İlinin güney bölgesinin doğal bitki örtüsü bozkırdır (step). İlkbahar yağışları ile birlikte yeşerirler, sonbaharda kururlar. Bunlara örnek: papatya, gelincik, deve dikeni, köy göçeren dikeni, çakır dikeni, kangal otu, sığır kuyruğu, yavşan otu, geniş yayılma alanı bulmuştur. Akarsu boylarında ise söğüt ve kavak  çeşitlerine rastlanır.

Alaca, Sungurlu, Ortaköy ve Mecitözü’nün yüksek kesimlerinde meşe, ardıç ve karaçam ağaçlarına rastlanır. İlkbahar ile birlikte çiğdem, yabani sümbül, yabani lale  çiçekleri de görülür. İlin kuzeyindeki ilçelerde ise meşe ormanları ve iğne yapraklı ormanlara rastlanır.

Deniz seviyesinden 1000-1200 m yüksek olan bölgelerde meşe, kızılcık, yabani erik, elma, alıç, yabani gül yaygın olarak görülür.Hacıhamza çevresinde seyrek olarak ıhlamur ağaçlarına rastlanır.

Kargı, İskilip, Osmancık, Bayat ilçelerinde sarıçam, karaçam, köknar, kızılçam ağaçları görülmektedir.Toplam ormanlık ve fundalık alan 365.208 ha. olup İl yüzölçümünün % 28 ‘ i kadardır.


Hattuşa Aslanlı Kapı

Flora

Çorum İlinin güney bölgesinin doğal bitki örtüsü bozkırdır (step) İlkbahar yağışları ile birlikte yeşerirler, sonbaharda kururlar. Bunlara örnek: papatya, gelincik, deve dikeni, köy göçeren dikeni, çakır dikeni, kangal otu, sığır kuyruğu, yavşan otu geniş yayılma alanı bulmuştur. Akarsu boylarında ise söğüt ve kavak çeşitlerine rastlanır. Alaca, Sungurlu, Ortaköy ve Mecitözü’nün yüksek kesimlerinde meşe, ardıç ve karaçam ağaçlarına rastlanır. İlkbahar ile birlikte çiğdem, yabani sümbül, yabani lale çiçekleri de görülür. İlin kuzeyindeki ilçelerde ise meşe ormanları ve iğne yapraklı ormanlara rastlanır. Deniz seviyesinden 1000-1200 m. yüksek olan bölgelerde meşe, kızılcık, yabani erik, elma, alıç, yabani gül yaygın olarak görülür. Hacıhamza çevresinde seyrek olarak ıhlamur ağaçlarına rastlanır. Kargı, İskilip, Osmancık, Bayat İlçelerinde sarıçam, karaçam, köknan, kızılçam ağaçları görülmektedir. Toplam ormanlık ve fundalık alan 365.208 ha olup İl yüzölçümünün % 28’i kadardır.


Fauna

Bölgede bulunan memeliler Karaca, Geyik, Yaban Domuzu, Ayı, Porsuk, Tilki, Tavşan, Kurt, Sansar, Sincap ve Kunduz’dur. Kargı İlçesindeki Ormanlarda yaşayan Karaca ve Geyik popülasyonları son derece önemli olup, yoğun koruma altındadır. İlimizde tespit edilen kuş türleri aşağıda sıralanmıştır:

Küçük Ak Balıkçıl ………….Egretta garzetta Gri Balıkçıl…………………….Ardea cinerea Leylek…………………………..Ciconia ciconia Kara Leylek……………………Ciconia nigra Küçük Akbaba………………..Neophron percnopterus Kaya Kartalı…………………..Aguila chrysaetos Yılan Kartalı…………………..Circaetus gallicus Kara Çaylak…………………..Milvus migrans Şahin……………………………..Buteo buteo Kızıl Şahin……………………..Buteo rufinus Gökdoğan………………………Falco peregrinus Kınalı Keklik………………….Alectoris chukar Bıldırcın…………………………Coturnix coturnix Dövüşken Kuş………………..Philomachus pugnax Kaya Güvercini……………….Columba livia Florya……………………………Carduelis chloris İbibik…………………………….Upupa epops Kumru…………………………..Streptopelia decaocto Tahtalı…………………………..Columpa palumbus Guguk…………………………..Cuculus canorus Kukumav………………………Athene noctua Ebabil……………………………Apodidae Ak Karınlı Sağan……………Apus melba Alaca Ağaçkakan……………Dentrocopos syriacus Boyun Çeviren……………….Jynx torguilla Tarlakuşu………………………Alauda arvensis Tepeli Toygar………………..Galerida cristata Bozkır Toygar……………….Calandrella brochydactyla Boğmaklı Toygar…………..Melanocorypha calandra Sarı Kuyruk Sallayan……..Motacilla flaua Dağ Kuyruk Sallayan……. Motacilla cinerea Ak Kuyruk Sallayan……… Motacilla alba Kızılgerdan……………………Erithacus rubecula Bülbül…………………………..Luscinia megarhynchos Taş Bülbülü…………………..Irania gutturalis Kara Kızılkuyruk…………..Phoenicurus ochruros Kuyrukkakan………………….. Oenanthe oenanthe Kara Kulaklı Kuyrukkakan. Oenanthe hispanica Taşkuşu…………………………. Saxicola torguata Ökse Ardıcı……………………..Turdus viscivorus Karatavuk………………………. Turdus merula Ak Gerdanlı Ötleğen…………Sylvia communis  12 Saz Bülbülü……………………..Acrocephalus scirpaceus Söğüt Bülbülü………………….Phylloscopus trochilus Kara Sinekkapan………………Ficedula hypoleuca Benekli Sinekkapan………….Muscicapa striata Büyük Baştankara…………….Parus major Çam Baştankarası……………..Parus ater Mavi Baştankara…………….. Parus cyanus Sıvacı Kuşu……………………..Sitta europaea Kızıl Sırtlı Örümcek Kuşu…Lanius colluria Kara Alınlı Örümcek Kuşu.. Lanius minor Saksağan…………………………..Pica pica Alakarga…………………………..Garrulus glandarius Küçük Karga…………………….Corvus monedula Ekin Kargası……………………. Corvus frugilegus Leş Kargası……………………… – Kuzgun…………………………….Corvus corax Sığırcık…………………………….Sturnus vulgaris Sarı Asma…………………………Oriolus oriolus Ev Serçesi…………………………Passer domesticus Ağaç serçesi…………………….. Passer montanus Kaya serçesi……………………..Petronica petronia İspinoz…………………………….Fringilla coelebs Ketenkuşu ………………………Cardvelis cannabina Saka………………………………. Cardvelis carduelis Kocabaş…………………………..Coccothraustes coccothraustes Küçük İskete……………………Serinus serinus Karabaşlı Kiraz Kuşu………..Emberiza melanocephala Tarla Kiraz Kuşu………………Miliaria calandra Turna………………………………Grus grus Yeşilbaş…………………………..Anasplatyrhcnhos Kızılkuyruk……………………..Phoenicurus phoenicurus Uzun Bacak……………………..Himantopus himantopus Su Çulluğu……………………….Gallinago gallinago Bölgede bulunan memeliler Karaca, Geyik, Yaban Domuzu, Ayı, Porsuk, Tilki, Tavşan, Kurt, Sansar, Sincap ve Kunduz’dur. Kargı İlçesindeki Ormanlarda yaşayan Karaca ve Geyik popülasyonları son derece önemli olup, yoğun koruma altındadır. İlimizde tespit edilen kuş türleri aşağıda sıralanmıştır: Küçük Ak Balıkçıl ………….Egretta garzetta Gri Balıkçıl…………………….Ardea cinerea Leylek…………………………..Ciconia ciconia Kara Leylek……………………Ciconia nigra Küçük Akbaba………………..Neophron percnopterus Kaya Kartalı…………………..Aguila chrysaetos Yılan Kartalı…………………..Circaetus gallicus Kara Çaylak…………………..Milvus migrans Şahin……………………………..Buteo buteo Kızıl Şahin……………………..Buteo rufinus Gökdoğan………………………Falco peregrinus Kınalı Keklik………………….Alectoris chukar Bıldırcın…………………………Coturnix coturnix Dövüşken Kuş………………..Philomachus pugnax Kaya Güvercini……………….Columba livia Florya……………………………Carduelis chloris İbibik…………………………….Upupa epops Kumru…………………………..Streptopelia decaocto Tahtalı…………………………..Columpa palumbus Guguk…………………………..Cuculus canorus Kukumav………………………Athene noctua Ebabil……………………………Apodidae Ak Karınlı Sağan……………Apus melba Alaca Ağaçkakan……………Dentrocopos syriacus Boyun Çeviren……………….Jynx torguilla Tarlakuşu………………………Alauda arvensis Tepeli Toygar………………..Galerida cristata Bozkır Toygar……………….Calandrella brochydactyla Boğmaklı Toygar…………..Melanocorypha calandra Sarı Kuyruk Sallayan……..Motacilla flaua Dağ Kuyruk Sallayan……. Motacilla cinerea Ak Kuyruk Sallayan……… Motacilla alba Kızılgerdan……………………Erithacus rubecula Bülbül…………………………..Luscinia megarhynchos Taş Bülbülü…………………..Irania gutturalis Kara Kızılkuyruk…………..Phoenicurus ochruros Kuyrukkakan………………….. Oenanthe oenanthe Kara Kulaklı Kuyrukkakan. Oenanthe hispanica Taşkuşu…………………………. Saxicola torguata Ökse Ardıcı……………………..Turdus viscivorus Karatavuk………………………. Turdus merula Ak Gerdanlı Ötleğen…………Sylvia communis  12 Saz Bülbülü……………………..Acrocephalus scirpaceus Söğüt Bülbülü………………….Phylloscopus trochilus Kara Sinekkapan………………Ficedula hypoleuca Benekli Sinekkapan………….Muscicapa striata Büyük Baştankara…………….Parus major Çam Baştankarası……………..Parus ater Mavi Baştankara…………….. Parus cyanus Sıvacı Kuşu……………………..Sitta europaea Kızıl Sırtlı Örümcek Kuşu…Lanius colluria Kara Alınlı Örümcek Kuşu.. Lanius minor Saksağan…………………………..Pica pica Alakarga…………………………..Garrulus glandarius Küçük Karga…………………….Corvus monedula Ekin Kargası……………………. Corvus frugilegus Leş Kargası……………………… – Kuzgun…………………………….Corvus corax Sığırcık…………………………….Sturnus vulgaris Sarı Asma…………………………Oriolus oriolus Ev Serçesi…………………………Passer domesticus Ağaç serçesi…………………….. Passer montanus Kaya serçesi……………………..Petronica petronia İspinoz…………………………….Fringilla coelebs Ketenkuşu ………………………Cardvelis cannabina Saka………………………………. Cardvelis carduelis Kocabaş…………………………..Coccothraustes coccothraustes Küçük İskete……………………Serinus serinus Karabaşlı Kiraz Kuşu………..Emberiza melanocephala Tarla Kiraz Kuşu………………Miliaria calandra Turna………………………………Grus grus Yeşilbaş…………………………..Anasplatyrhcnhos Kızılkuyruk……………………..Phoenicurus phoenicurus Uzun Bacak……………………..Himantopus himantopus Su Çulluğu……………………….Gallinago gallinago Bölgede bulunan memeliler Karaca, Geyik, Yaban Domuzu, Ayı, Porsuk, Tilki, Tavşan, Kurt, Sansar, Sincap ve Kunduz’dur. Kargı İlçesindeki Ormanlarda yaşayan Karaca ve Geyik popülasyonları son derece önemli olup, yoğun koruma altındadır. İlimizde tespit edilen kuş türleri aşağıda sıralanmıştır: Küçük Ak Balıkçıl ………….Egretta garzetta Gri Balıkçıl…………………….Ardea cinerea Leylek…………………………..Ciconia ciconia Kara Leylek……………………Ciconia nigra Küçük Akbaba………………..Neophron percnopterus Kaya Kartalı…………………..Aguila chrysaetos Yılan Kartalı…………………..Circaetus gallicus Kara Çaylak…………………..Milvus migrans Şahin……………………………..Buteo buteo Kızıl Şahin……………………..Buteo rufinus Gökdoğan………………………Falco peregrinus Kınalı Keklik………………….Alectoris chukar Bıldırcın…………………………Coturnix coturnix Dövüşken Kuş………………..Philomachus pugnax Kaya Güvercini……………….Columba livia Florya……………………………Carduelis chloris İbibik…………………………….Upupa epops Kumru…………………………..Streptopelia decaocto Tahtalı…………………………..Columpa palumbus Guguk…………………………..Cuculus canorus Kukumav………………………Athene noctua Ebabil……………………………Apodidae Ak Karınlı Sağan……………Apus melba Alaca Ağaçkakan……………Dentrocopos syriacus Boyun Çeviren……………….Jynx torguilla Tarlakuşu………………………Alauda arvensis Tepeli Toygar………………..Galerida cristata Bozkır Toygar……………….Calandrella brochydactyla Boğmaklı Toygar…………..Melanocorypha calandra Sarı Kuyruk Sallayan……..Motacilla flaua Dağ Kuyruk Sallayan……. Motacilla cinerea Ak Kuyruk Sallayan……… Motacilla alba Kızılgerdan……………………Erithacus rubecula Bülbül…………………………..Luscinia megarhynchos Taş Bülbülü…………………..Irania gutturalis Kara Kızılkuyruk…………..Phoenicurus ochruros Kuyrukkakan………………….. Oenanthe oenanthe Kara Kulaklı Kuyrukkakan. Oenanthe hispanica Taşkuşu…………………………. Saxicola torguata Ökse Ardıcı……………………..Turdus viscivorus Karatavuk………………………. Turdus merula Ak Gerdanlı Ötleğen…………Sylvia communis  12 Saz Bülbülü……………………..Acrocephalus scirpaceus Söğüt Bülbülü………………….Phylloscopus trochilus Kara Sinekkapan………………Ficedula hypoleuca Benekli Sinekkapan………….Muscicapa striata Büyük Baştankara…………….Parus major Çam Baştankarası……………..Parus ater Mavi Baştankara…………….. Parus cyanus Sıvacı Kuşu……………………..Sitta europaea Kızıl Sırtlı Örümcek Kuşu…Lanius colluria Kara Alınlı Örümcek Kuşu.. Lanius minor Saksağan…………………………..Pica pica Alakarga…………………………..Garrulus glandarius Küçük Karga…………………….Corvus monedula Ekin Kargası……………………. Corvus frugilegus Leş Kargası……………………… – Kuzgun…………………………….Corvus corax Sığırcık…………………………….Sturnus vulgaris Sarı Asma…………………………Oriolus oriolus Ev Serçesi…………………………Passer domesticus Ağaç serçesi…………………….. Passer montanus Kaya serçesi……………………..Petronica petronia İspinoz…………………………….Fringilla coelebs Ketenkuşu ………………………Cardvelis cannabina Saka………………………………. Cardvelis carduelis Kocabaş…………………………..Coccothraustes coccothraustes Küçük İskete……………………Serinus serinus Karabaşlı Kiraz Kuşu………..Emberiza melanocephala Tarla Kiraz Kuşu………………Miliaria calandra Turna………………………………Grus grus Yeşilbaş…………………………..Anasplatyrhcnhos Kızılkuyruk……………………..Phoenicurus phoenicurus Uzun Bacak……………………..Himantopus himantopus Su Çulluğu……………………….Gallinago gallinago


Ekonomik Yapı

Osmanlı Devleti hakim olduğu geniş arâzilerde özel şahıslara toprak mülkiyeti tanımamış ve bütün arâziyi devletin kabul etmiştir. Bunun yanında bağ, bahçe ve içine ev yapılmış olan çevrili yerler, yani imar görmüş arazi ferdin mülkü sayılmaktadır. Köylü genellikle bir çift öküzle işlenebilecek ve bir çiftçi ailesinin geçinmesine müsait olacak büyüklükte olan ve “çift” tabir edilen işletme bütünlerinden birini, devlet namına işlerdi. Bu arazilerden en önemlisi, Osmanlı Devleti’nde toprakların büyük bir kısmını teşkil eden mîrî arazilerdir. Umumiyetle kabul edilen fikre göre, 1839’da Tanzimat’ın ilanı ile dirlik (tımar) sistemi kaldırıldığından bu tarihten 1847’ye kadar kısmen sipahiler ve kısmen mültezimler mîrî araziyi dağıtmışlardır.

1845’te yapılan temettuât sayımlarındaki bilgilere göre, Çorum ve köylerinde özel tasarruf hakkı altında bulunan ekili ve dikili arazilerin toplamı 59170,5 dönümdür. Bunun, 52384,5 (% 88,5) dönümü ekili arazilerdir. Bu tarlalar, şehirde % 68,7 köylerde ise % 91,6 oranındadır. Çorum 155 Şerif Korkmaz, a.g.t., s.159-177, 181-185.176 genelinde ekili ve dikili arazilerin % 7,2’sini bağlar, % 3,7’sini ise cehrilikler teşkil etmektedir.

Çorum havalisinin toprağı kuvvetsiz olduğundan, nadas yöntemi uygulanmakta idi Bu şekilde ekim yapılmazsa tarladan verim alınamıyordu. Bu şekilde toprağı nadasa bırakma sadece Çorum’da yapılan bir usul değildir. Osmanlı çiftçisi, daha çok toprağını 2 ya da 3 yılda bir dinlendirerek verim gücünü kazandırmağa çalışıyordu. Boş bırakma süresi ise çoğunlukla 1 yıldı.

1911 Tarım İstatistiğine göre ise Çorum ve köylerindeki ekili ve dikili arazinin miktarı artmış ve 240.630 dönüme ulaşmıştır. Buna göre, 1845-1907 yılları arasında Çorum’daki ekili ve dikili araziler dönüm olarak yaklaşık 4 kat artmıştır. Bu artışın ormanlık alanlar kesilerek mi yoksa ziraata elverişli olmayan yerlerin çeşitli yollarla ıslah edilmesiyle mi ortaya çıktığı hakkında herhangi bir bilgi yoktur.

Temettuât defterlerindeki bilgilerden, 1845 yılında ekili ve dikili arazilerin miktarını, büyüklüğünü dönüm olarak tespit etmek mümkündür. Bağ, cehrilik, bostan, meyvelik dikili arazi olarak yazılmıştır. Ekili araziler ise pamuk ve tütün ekilenleri hariç sadece ekili ve ekili olmayan tarla şeklinde yazılmıştır. Dolayısıyla buralarda hangi ürünlerin ekildiği ve bunlar için kaç dönüm arazinin kullanıldığı belli değildir. Bununla birlikte ekili tarlalarda yetiştirilen ürünlerin, buğday, arpa, burçak, nohut, soğan, yulaf ve alef olduğu aynı defterlerdeki aşâr gelirlerinden anlaşılmaktadır. Bu ürünlerin dışında, bakla, pirinç, domates, kavun gibi ürünler de şehirde ekiliyordu. 1845 yılında, Çorum’un 17 köyünde 75 dönüm arazide pamuk ekimi yapıldığı görülmektedir. Yine Babaoğlu ve Balım Sultan köylerinde 12,5 dönüm araziye de tütün ekiliyordu. Uzun yıllar sonra,1907’de tütün ekilen arazi 42 dönüme çıkmıştır. 1911 yılında Çorum’da 20 çeşit bitkisel ürün ekimi ve 5 çeşit meyve üretimi yapılmaktaydı.

1845 yılında Çorum merkezde yaşayan 1998 vergi mükellefinden sadece 245 (%12,2) kişinin ekili bir tarlası bulunmakta idi. Bu oran, şehirde tarım dışı faaliyetlerin daha yoğun olduğunu göstermektedir. Buna karşılık köylerde yaşayan 2556 haneden 1763’ünün (% 69’unun) bir ekili araziye sahip olması, Tevfik Güran’ın “köylü ekonomisi” diye nitelediği sosyo-ekonomik modelin Çorum köylerinde geçerli olduğunu göstermektedir.

1845 yılında Çorum köylerinde toprağın eşitlikçi bir şekilde küçük ve orta büyüklükler halinde dağılmış olduğu görülmektedir. Köylerde hane başına ortalama 7 dönüm arazi düşmektedir. Dönümleri küçük de olsa 1763 hanenin toprak sahibi olması ve bunlar arasında büyük toprak sahiplerin azlığı Çorum’da toprakların adil olarak aileler arasında dağıldığının bir göstergesidir. Osmanlı tarımı da büyük ölçüde bu şekilde idi. Gerçekten bu dönemde ülkede, geçimini tarımdan sağlayanların büyük çoğunluğu küçük miktarda toprak sahibi köylü aileleriydi. 1907 senesinde ise Çorum’da ziraatla meşgul olan hane sayısı 7200’dür. Bu hanelerin 2000’i 10-50 dönüm, 5200’ü de 50 dönümden büyük arazilere sahip idi.

Çorum’da ekilebilen toprağın büyük bir kısmına sahip olan küçük üreticilerin dışında diğer bir grupta çiftlik tipi yerleşim birimlerine sahip olan büyük üreticilerdir. 1845 yılında şehirde çiftlik sahibi olan 6 kişi vardı. Köylerdeki bu çiftliklerin sahipleri şehirde yaşıyorlardı. Bundan başka Çorum’da 100 dönüm ve daha fazla toprağa sahip 8 aile vardı.

Çorum’daki arazilerin önemli bir bölümü, toprak sahiplerinin kendi tasarrufu altında bulunan topraklardır. Bu oran şehirde % 70,9, köylerde ise % 81,5’tir. Ekilen arazilerin şehirde % 19’u, köylerde ise % 3,7’si sahipleri tarafından kiraya verilmektedir.

Bağcılık, şehir tarımında önemli bir yere sahiptir. Bağcılık ve bahçecilik tarla tarımına göre emek isteyen yoğun faaliyetler olup nüfusun yoğun olduğu kasaba ve şehir çevrelerinde oldukça yaygındır. Bağ ve bahçe ürünleri pazara dönük ürünlerdir. Bağlar 19. yüzyılın ikinci yarısında imparatorluğun bazı bölgelerinde tarım yapılan toprakların önemli bir bölümünü meydana getiriyordu. Bağ ve bahçe ürünlerinin, vilayetlerin ziraî üretimleri içindeki payı %1 ile % 32 arasında 177 değişiyordu. Çorum’da ise bu oran % 7,2 idi.

Evliya Çelebi, Çorum’da bulunan 4300 hanenin hepsinin bağlı-bahçeli olduğunu zikretmektedir. 1845 yılında Çorum mahallelerinde oturan 1998 haneden 1246’sının bir bağı bulunuyordu. Bu bağlar, Çorum civarındaki bazı mahaller ile köylerde bulunuyordu. Çorum civarında bağların en yoğun olduğu mevki Kabaklı idi( % 45,2). Daha sonra Ilıca bölgesi ( % 24) gelmektedir. Çorum halkının sahip olduğu 2679 dönüm bağdan 995 (%37, 1) dönümü Çorum civarında bulunuyordu. Geri kalan 1684 (% 62,9) dönüm bağ Çorum köylerinde idi. Bunların çoğu Eşençay Kuruçay, Sarın, Eskiekin, Aleyki, Acıpınar ve Yavi köylerinde bulunuyordu. Köylerde ise 2556 haneden 974 kişinin bağı bulunuyordu. Çorum köylerinden 57 köyün arazisi bağcılığa uygun idi. Köylerde bir bağa sahip olan hanelerin oranı % 38,1 idi.

Cehri üzüme benzeyen meyvelerinden sarı boya elde edilen bir ağaççıktır. Sentetik boyaların imalinden önce cehri, “Türk Cehrisi” adı altında Avrupa piyasalarında çok önemli bir yere sahipti. Çorum’da, cehri üretimi, yabanî cehriliklerin aşılanması veya yeniden cehri ağacı dikilmesi suretiyle yapılıyordu. Yeniden cehri ağacı dikimlerinde ürün 3 ile 7 sene arasında alınıyordu.

Çorum’da ürün veren 1435 dönüm cehrilik vardı. Bunlardan 965 dönümü Çorum civarında, 470 dönümü köylerde idi. Çorum’da en çok cehrilik Çomar denilen ( % 39,3) mahalde dikili idi. Daha sonra Kabaklı ( % 28) ve Sıklık (% 15,1) adı verilen yerlerde cehrilik vardı.

Cehri hasadı Çorum’da şenliklerle yapılırdı. Bu şenlikler, bağ ve cehriliklerin yoğun olduğu Sıklık Boğazında olurdu. Cehri, olgunlaşmaya başladığı zaman sahipleri çocuklarıyla birlikte buralardaki küçük kulübelerine taşınırlar, gündüzlerini cehri toplamakla gecelerini kulübeleri önünde ateş yakıp kuzu kızartmakla ve delikanlıların halaylarıyla geçirirlerdi. Geç vakitlere kadar davul zurna çalınır, gündüzden hazırlanan çeşitli yiyecekler yenirdi. Cehri toplanırken devşiricilerin önlerine önlükler bağlanır, uçları “kevik” tabir olunan ağaç, kıskaçlarla birbirine tutturulur bir tane cehri meyvesinin dahi ziyan olmamasına ve ağaçlara zarar verilmemeye çalışılırdı. Buralarda eğlenilir, kız beğenmeler ve nişanlanmalar olur, o yılın kazancı çuvallanıp dönülürdü. Çorum’da bu şenliklere “cehri yarenliği” adı veriliyordu. Daha sonra her türlü tatlı sohbetler bu adla Çorum’da yaşatılmıştır Cehrinin başlıca alıcısı önce İngiltere olup, 19 yüzyılın sonlarına doğru Fransa ön plana geçmiştir. Hayvancılık

Hayvan yetiştiriciliği, en önemli ziraî faaliyetlerden biridir. Tarımla uğraşan haneler çeşitli amaçlarla hayvan yetiştirirlerdi. Koşum ve yük taşıma işlerinde, gübre sağlamak, çiftçinin kendi ailesinin peynir, yağ, süt, et, deri ve yapağı ihtiyacını gidermek ya da bu ürünleri satmak için havyan yetiştirilirdi. Tarla tarımını temel faaliyet olarak yürüten çiftçiler, hayvanları üretim faaliyetlerinin yardımcı araçları olarak kullanırlardı. Çorum ve köylerinde öküz, manda gibi koşum işlerinde, katır, beygir, merkep, deve gibi yük işlerinde kullanılan ayrıca inek gibi sütünden ve etinden yararlanılan çeşitli büyükbaş hayvanlar yetiştirilmekte idi.

1845’li yıllarda şehirde en çok beslenen büyükbaş hayvan sağmal sığır ineğidir. Şehirde yaşayan 1998 haneden 558’inin (% 27,9’u) bir sığır ineği bulunmaktaydı. Bir ineğe sahip olanlar büyük ihtimalle pazara yönelik değil de kendi ihtiyaçları için evlerinde inek beslemekteydi. Birden çok ineği olanların da süt ve mamullerini satmak için bu hayvanları yetiştirdikleri düşünülebilir. Köylerde yaşayan 2556 haneden 1867’sinin (% 73’ü) ise evinde bir sığır ineği vardı. Bu durumda, köylerde yaşayanların kendi ihtiyaçlarını karşılamak için inek beslediği söylenebilir. Sütü için beslenen diğer bir hayvan da camus ineğidir.

Çorum köylerinde tarım yaygın bir biçimde yapılmaktadır. Dolayısıyla bölgede çift sürme işlerinde koşum hayvanlarının önemi ortadadır. Çift sürme işlerinde gücünden yararlanılabilen 178 hayvanlar öküz, at ve katırdır. Hem bu yüzden hem de kayıtlarda bu hayvanların dışında çift sürmek için kullanılabilecek hayvanlardan olan katır ve at sayısı çok az olduğundan, Çorum’da da tarım arazilerinin sürülmesinde kullanılan en önemli koşum hayvanlarının karasığır ve camus öküzleri olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu bilgilere göre Çorum’da büyükbaş hayvancılık bitkisel üretim faaliyetlerini tamamlayıcı bir nitelik taşımaktadır. Hayvancılık temel üretim faaliyeti olarak görülmemektedir. Hayvanların büyük bir kısmını sağmal inek ve koşu öküzleri oluşturmaktadır. Ailelerin çoğunluğunun bir inek sahibi olması bu hayvanların evin ihtiyaçları için beslendiğini gösterir.

Çorum’da tarım arazilerinin sürülmesi için kullanılan koşum hayvanları, tüm hayvanlar içinde % 10,9’luk bir orana sahipti. Bu hayvanlar Çorum’da her sene ekilebilen 26.000 dönüm arazinin ekilmesinde yeterli idi. Yine sütünden yararlanılan inekler de bütün hayvanların dörtte biri oranında idi. Osmanlı Devleti’nde küçükbaş hayvancılık, daima önemli bir faaliyet olmuştur. Göçebe topluluklar, bu faaliyeti tek geçim kaynağı olarak sürdürüyorlardı. Bunlar, pazara dönük olarak küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine ağırlık veriyorlardı. İmparatorlukta, özellikle nüfus yoğunluğunun azlığı hayvancılığı teşvik ediyordu. Ülkede tarım yapılmayan toprakların fazlalığı hayvan yetiştiriciliğine elverişli bir ortam sağlıyordu. Özellikle dağlık iç bölgelerde ulaşım imkânlarının yetersizliği, çiftçiliğin gelişmesine engel olmakta idi. Çorum’da sakin 1998 haneden 202’sinin (% 10,1’inin) sağmal keçisi, 240 hanenin (% 12’sinin) sağmal koyunu bulunmaktadır.

Köylerde ise 2556 haneden 599’u ( % 23,4’ü) sağmal keçi, 365’i de (% 14,3) sağmal koyun sahibidir. Şehirde beslenen küçükbaş hayvanların başında kuzularıyla birlikte küçükbaş hayvanların % 47,5’ini oluşturan sağmal koyun gelmektedir. Köylerde ise en çok beslenen hayvan oğlaklarıyla beraber % 47,9’lık bir paya sahip olan sağmal keçidir. Ticaret ve Esnaf Çorum’un Fatih döneminde bölgelerarası ticaret ile olan belki en önemli ilişkisi, zaman zaman İstanbul’un iaşesine katkıda bulunmasıdır. Bunların arasında, buğday başta gelmektedir. Ancak, İstanbul’un zahiresi az geldiği zaman Osmanlı başkentine yapılan satışlarda, bir çeşit zorunlu satış haline gelmektedir. Bunların yanında Fatih döneminde Çorum’da ev kiralayarak ya da satın alarak ticarî faaliyette bulunan gayr-ı Müslimler bulunuyordu. Bu dönemdeki ticaret ilişkilerinde, bölgedeki tarımsal ürünlerin dış pazarlara gönderilmesi deniz yoluyla oluyordu. Bu sebeple bölgenin limanı işlevini yapan Samsun şehrinin önemli bir yeri vardı. Doğal olarak Samsun’a gidip gelen nakliyeciler Çorum’dan geçerken konaklıyorlardı.

1845 yılında şehirdeki en önemli meslek grubu, hizmet, mal üreten ve satan esnafla bu alanlarda kalfa, çırak olarak çalışan kişilerdir. Toplam hanelerden 931’i (% 46,6’sı) esnaf ve ticaretle ilgili mesleklerden geçimini sağlamaktadır. Bunlardan 101 hane berber, katırcı, kizir, sünnetçi, tellak gibi hizmet üreten esnaftır. Esnaf grubu içinde mal üretme ve satma alanında çalışanların oranı % 30,5’tir. Bunların çoğunluğunu, bezzaz, attâr, debbağ, dikici, ekmekçi, helvacı, serrâc, demirci, tüccar v.s. gibi meslekler meydana getiriyordu. 210 hane reisi çırak ve kalfa olarak bu alanda çalışmaktadır. En fazla çırak çalıştırılan alanlar 40 çırakla dikici, 30 çırakla debbağ ve 31 çırakla mûytâb mesleğindeydi. Bu mesleklerde kalfa olarak 33 kişi çalışmaktaydı. En fazla kalfa terzi, debbağ ve dikici alanındaydı. Bunlardan 11’i terzi, 9’u debbağ, 6’sı dikici mesleğinde idi. Bu oranlarda ve çeşitlilikte esnaf ve tüccar grubunun Çorum’da faaliyet göstermesi, küçümsenemeyecek bir ihtisaslaşma düzeyini yansıtmaktadır.

Şehirde yaşayanların yoğunlaştığı ikinci meslek grubu, bir üretimle ilgisi olmayanlardır. Bu gruptaki 697 haneden 393’ünü defterlerde bilâ-sanat olarak kaydedilen mesleksiz kişiler meydana 179 getirmektedir. Tarımla ilgili mesleklerin oluşturduğu birinci grubun en önemli kesimini ırgat, amele, hizmetkâr, çoban, bahçıvan gibi tarım işçileri oluşturmaktadır.

Köylerde yaşayanların meslek durumları şehir merkezine göre daha farklıdır. Kırsal nüfusun meslek gruplarına bakıldığında, köylü ekonomisinin temelini meydana getiren bağımsız küçük çiftçiler çoğunluktadır. Toplam hanelerin % 87,8’i (2244 hane) tarım alanında çalışan kişilerdir. Bunlardan 1826 hanesi bağımsız çiftçiler, 418’i de ırgat, amele, hizmetkâr ve çoban gibi tarım işçileridir. Görüldüğü gibi Çorum köylerinde temel faaliyet ve geçim kaynağı çiftçiliktir. Üretimle doğrudan ilgisi olmayanlar köylerde yaşayan hanelerin % 9,3’ünü (224 hane) oluşturmaktadır. Bunların çoğunluğu da mesleksiz kişilerdir. Çorum köylerinde temel faaliyetin ve geçim kaynağının tarım gelirleri olduğu görülmektedir. Bu durum, daha önce bahsedilen “köylü ekonomisi” modelinin varlığını daha kesin bir şekilde ortaya çıkarmıştır.

Esnaf, şehir ve kasabalarda, mal ve hizmet üretimiyle ilişkili herhangi bir iş kolunun belirli alanında uzmanlaşmış olarak çalışanların meydana getirdiği mesleki örgütlenmeler olarak tanımlanabilir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında, şehirlerde yaygın ve kuvvetli olan örgütlenme olan Ahi teşkilatının yerini, daha sonra lonca esnaf teşkilatı almaya başlamıştır. Lonca teşkilatının sürekli olarak gelişmesine mukabil, ahi teşkilatı debbağ esnafı arasında varlığını devam ettirebilmiştir. Ahilik miras ve geleneklerinden kalma esnaf teşekkülleri, bütün Osmanlı ülkesinde olduğu gibi Çorum’da da lonca teşkilatı adı altında faaliyet gösteriyordu. Her esnafın bir loncası, her loncanın bir yiğit başısı, bir şeyhi, bir işçi başı vardı.

Lonca sistemi zamanla çökmeye başlamıştır. Ticaret yollarının değişmesi, Osmanlı esnafı üzerindeki ilk ve en önemli darbeyi oluşturmuştur. 18. yüzyılın başlarından itibaren yoğunlaşan şehirlere akın hareketleriyle, tarım kesimindeki köylüler esnaf üzerinde önemli bir baskı oluşturmuşlardır. Bunların yanında Avrupa’nın sanayi inkılâbını gerçekleştirip kütlevî üretime geçişi, ucuz maliyetli makine mahsulleriyle daha çok el emeğine dayanan mamullerin rekabet imkânını ortadan kaldırmıştır. 19. yüzyıl boyunca bu birlikler gereken yenilikleri sağlayamadıkları gibi içten ve dıştan her türlü desteği yitirmişlerdi. Çorum’da faaliyet gösteren esnafı ürettiği malların, üretim ve kullanım özelliklerine göre belli bir sınıflandırmaya tabi tutmak mümkündür. Tanzimat Döneminde Çorum esnafı, ürettiği mal çeşitlerine göre, gıda, deri, dokuma, maden ve verdiği hizmete göre de inşaat, nakliye, sağlık, temizlik gibi gruplara ayırarak tasnif edilebilir.

Çorum’da gıda imal eden ve satan oldukça yoğun bir esnaf grubu bulunmaktaydı. Bu grup içerisinde sebze ve meyve satan manavlar önemli bir yere sahiptir. Daha sonra un üretimi yapan değirmenci esnafı gelmektedir. 1840 tarihli bir sicil belgesine göre, Çorum’da, 4 bakkal, 7 ekmekçi, 12 helvacı, 6 kasap, 5 leblebici, 29 manav, 16 tuzcu ve 14 adette uncu esnafı bulunmaktaydı 1845 yılında şehirde gıda imal eden ve satan esnaf sayısı 84’tür. Çorum’da Fatih devrinde ve 16. yüzyılın sonlarında debbağların hayli etkin oldukları görülmektedir. Bu dönemde satılan dükkânlar arasında debbağ dükkânlarından çok söz edilmesi, bu sanatın Çorum’da canlı olduğunu kanıtlamaktadır.

Diğer birçok Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi 1845’li yıllarda Çorum’da da dericilik ve yan iş kolları, şehrin ekonomisinde önemli bir yere sahipti. Bu dönemde Çorum’da dericilikle uğraşan 160 esnaf vardı. Dericilik faaliyetlerinde bulunan esnafın önemli bir kısmını (% 40,2) derileri sahtiyan haline getiren debbağlar oluşturmaktadır. Çorum’da olduğu gibi dericiliğin bulunduğu diğer Anadolu kentlerinde debbağ hanelerin işleyiş düzeninden ve kent mekânındaki yer seçiminden “debbağların” doğrudan tüketiciye satış yapmadıkları anlaşılıyor. Çorum’da, tabakhaneler topluca bir bölgede, ticaret merkezinin batısında yer almıştır. Bundan dolayı 1595’te bu yerin adı Debbâğhâne Mahallesi olarak geçmektedir. Sonra buranın adı Medrese Mahallesi olarak değiştirilmiştir. Debbağların işledikleri deriler muhtemelen şehirde kesilen büyükbaş ve küçükbaş hayvanlardan elde ediliyordu. Daha önce bahsedildiği gibi debbağların deri 180 ihtiyaçlarını karşılayacak kadar hayvan Çorum’da yetiştirilmektedir.

Debbağlardan başka deriyi malzeme olarak kullanan diğer bir meslek de ayakkabı yapımı ve ticaretiyle uğraşan esnaflardır. Bunlardan dikiciler, ayakkabı imal ederek ve dikerek geçinen, esnafların başında gelmektedir. Dikiciler, dericilikle ilgili meslekler içinde % 41,8’lik bir paya sahipti. Ayakkabıcılardan başka deriyi işleyen diğer esnaf serrâc ve semerciler idi. Serrâclar, debbağlar tarafından üretilen derilerden eyer, at takımı, araba koşumları yapan ve satan esnaf olup, Çorum’da deri sanayinde %7,8’lik bir paya sahiptiler. Bunun yanında 17 adet semerci esnafı da faaliyet göstermekte idi.

Çorum’da da Fatih döneminde 37 dalda faaliyet gösteren esnaf arasında dokumacılıkla ilgili mesleklerin çokluğu göze çarpmaktadır. Çorum’un en kalabalık meslek dalını o tarihte 23 kişi ile sofçular oluşturmaktadır. Ayrıca boyacı olarak çalışan 12 kişi, hiç şüphesiz ki zamanlarının önemli bir bölümünü sof boyamakla geçirmekteydiler. Bunun yanı sıra, 6 terzi, 9 bez ve ipek tüccarı, 5 külahçı, 1 abacı ve 4 kuşakçı dokuma dalında çalışmaktaydılar. Ancak bunun yanında pek çok kişinin, hiç değilse, kendi evlerinde kullanmak üzere kumaş dokudukları varsayılmalıdır. Çorum’da sofçuluk, 16. yüzyılın sonunda hayli gerilemiştir. Bu durumda Çorum’daki sofçuluğun Ankara’dan gelen rekabete dayanamamış olduğu varsayılabilir. 1845 yılında şehirde dokuma işinde çalışan 239 esnaf bulunuyordu. Dokuma sanayinin hammaddesi olan pamuk az miktarda Çorum’un köylerinde de ekilmekte idi. Dokunan bezler ise boyacılar tarafından boyanırdı. 16. yüzyıldan beri Çorum’da çok üretken boyahaneler olduğu görülmektedir. 16. yüzyılda Rum vilâyetinde Çorum, Tokat’tan sonra boyahanelerin yoğunlaştığı ikinci yerdi.

Osmanlı Devleti’nde madenî işlerle ilgili faaliyetler, dokumacılık ve deri işlerinden sonra gelmektedir. Bu alanda da, özellikle bakır ve demircilik yaygındı. Çünkü ülkede maden ocaklarının ürettiği demir ve bakırın memleket ihtiyacından fazla olduğu bilinmektedir. Çorum’da demircilik geleneksel üretim kollarından biridir. Demirciler, sicillerdeki tereke kayıtlarına göre, hemen hemen her evde bulunan, balta, kazma, tırpan, nal, maşa, ekmek sacı, sacayağı, ersin, keser, bıçak, kama, çekiç gibi ev eşyaları ile kesici aletleri yapan ve satan sanatkârlardı. Yapılan bu aletler Çorum ve köylerinin ihtiyacını büyük ölçüde karşılamaktaydı Çorum sancağında demircilik ve bakırcılık için geçerli olan hammaddeyi sağlayacak herhangi bir maden bulunmamaktadır. Bu yüzden, muhtemelen bunların hammaddeleri Çorum’a diğer yerlerden getirilmekte idi. 1845 yılında madeni işlerle ilgili 43 esnaf Çorum’da faaliyet gösteriyordu.

19. yüzyılın ortalarında Çorum’da bakırcılık mesleği daha sönüktür. 1845 yılında sadece iki bakırcı esnafı faaliyette idi. Çorum’da bakırcılık için gerekli hammadde ise Ergani’deki bakır yataklarından sağlanmaktadır. Ham bakırdan saf bakır elde edilmesi Anadolu kentlerinde genellikle haddâdhânelerde yapılırdı. Bu dönemde Çorum’da haddâdhâne bulunduğunu gösteren bir bilgi yoktur. Çorum’a en yakın bakırcılık merkezi olan Tokat kentinde 19. yüzyılın ilk yarısında bu işi yapan birkaç haddâdhâne bulunduğuna göre, Çorum bakırcıları için gerekli saf bakırın Tokat’tan getirildiği varsayılabilir. 19. yüzyılın ikinci yarısında Tokat’taki bakır üretiminin düşmesi, kentte bulunan dökümhanelerden en büyüklerinin kapalı olması, Tokat’taki bakırcılar kadar, Çorum bakırcılarının da üretimlerinin düşmesine neden olmuştur. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında Çorum’un işlenmiş mal üretim listesinde bakırcılığın bulunmaması kentteki bu geleneksel üretim faaliyetinin önemini yitirdiğini gösterir.

Tanzimat döneminde Çorum’da bölgelerarası ve yerel ticarette deve ve beygirlerin nakliye işlerinde kullanıldığı görülmektedir. Temettuât defterlerinde bu işi yapan esnaf deveci, katırcı ve yolcu gibi çeşitli adlarla belirtilmiştir. Şehirde 1845 yılında 20 katırcı esnafı olup, bunlar 41 beygirle yük taşıma işini yapıyorlardı. Yine şehirde 10 ve köylerde 5 kişi olmak üzere yolcu adı verilen 15 adet esnaf taşıma işinde çalışmaktaydı. Devecilerin tamamının köylerde yaşadıkları görülmektedir. 1845’te hizmet, inşaat, temizlik ve ısınma alanlarında çalışan esnaf sayısı 213’tür.

Çorum’da 1845 yılında 62 değişik iş dalında usta, kalfa, çırak olarak, 999 esnaf faaliyet gösteriyordu. Bu, Çorum’da azımsanmayacak çeşitlikte sanat kollarının varlığını göstermektedir. Toplam 999 esnafın 68’si Çorum’un değişik köylerinde faaliyet göstermekte idi. Bu tarihte şehirde en yoğun iş kolu % 32,4 ile dokumacılıktır. İkinci sırada % 25,6’lık bir oranla dericilik gelmektedir. Çorum’da bulunan esnaf arasında dikkat çekici başka bir husus da bazı müderris, imam, hatip, talebe gibi din işleriyle uğraşan kişilerin aynı zamanda terzilik, bezzazlık ve attârlık yaparak üretime katkıda bulunmalarıdır. Bunun yanında bezzaz, duhancı, terzi gibi esnaflardan bazıları muhtarlık da yapıyorlardı. Temettuât defterlerindeki verilere göre 1845 yılında Çorum’da faaliyet gösteren gayr-ı Müslim esnaf bulunmuyordu. Ama sicillerdeki kayıtlara göre, ticaret için Çorum’a gelip, hanlarda ikamet eden mühim miktarda gayr-ı Müslim tüccar vardı. 1840 Nisanında Çorum’daki hanlarda, 51 gayr-ı Müslim tüccar bulunmaktaydı. Bunlar, Kayseri, Kastamonu, Ankara, Tokat, Merzifon, Yozgat ve Amasya şehirlerinden gelen Ermeni tüccarlar idi. 1877-78 yıllarında da çok sayıda Ermeni tüccarın Çorum çarşısında dükkân sahibi olmaları Çorum’daki ticarî canlılığı göstermesi bakımından ilgi çekicidir. Gayr-ı Müslim tüccarın yanında, Müslüman tüccarların da ticaret için Çorum’a geldiği görülüyordu.

Bir şehrin ticarî öneminin göstergelerinden biri de o şehirdeki han sayısıdır. Hanlar tüccarın hayvanları ve eşyalarıyla beraber barınabildikleri ve yiyecek temin edebildikleri yerlerdir. Hanlarda 16. yüzyılda çeşitli besin maddeleri ticaretinin yapıldığı dükkânlar da bulunuyordu. Bu tip hanlar genellikle iki kat olup, zemin katları depo, ahır, tamirhane gibi servis kısımlarına ayrılmış, üst kat ise tamamen yolcuların ikametine tahsis edilmiştir.

Çorum’da 16. yüzyılın son çeyreğinde dört veya beş han çalışmaktaydı. Bunların arasından yalnızca Kanunî Süleyman zamanında Çorum’da sancakbeyliği yapan Gülabibey tarafından kurulan kervansaray, 1576-77 yılına ait olan vakıflar listesine alınmıştır. Gülabibey, camisine gelir getirmek üzere yapılan kervansarayda, 16. yüzyıl sonlarında bazen Çorum sancakbeyleri de hayvanlarını parasız olarak barındırmışlardır. Bu kervansarayın dışında 1595-96 yılında Çorum’da, Helvacıoğlu Mahmud Çavuş, Kapan, Kadıasker ve Taceddin hanları faaliyette idi. Ticarî kullanımın yanı sıra, Osmanlı idaresi altında buğday, arpa, yağ veya bal toplayan devlet görevlilerinin bu hanları depo olarak kullandıkları anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi isimlerini vermeden, 17. yüzyılda Çorum’da 7 hanın faaliyette olduğunu zikreder. Ankara vilayet salnamelerindeki bilgilere göre, Çorum’da faaliyet gösteren han sayısı 1890 ve 1893 yıllarında 7, 1902’de 13 ve 1907 yılında 6’dır. Sicillerde, Taşhan (Taceddin Hanı), Kapan (Penbe) Han, Ölçekzâde Mehmed Efendi Hanı, Dedeoğlu Hanı, Veliddin 182 Paşa Hanlarının adları geçmektedir.

Çorum’da çarşı ve pazarların iç içe olduğu görülmektedir. Çarşılar farklı esnafların ikametgâhlarına göre, bölümlere ayrılmıştır. Her sokak bir esnafa tahsis edilmiştir. Çorum’da da esnafın yaptığı işe göre isimlendirilen çarşılar mevcuttu. 16. yüzyılda Çorum’da en az 17 çarşı faaliyette bulunmaktaydı. Çarşı sayısının aslında daha yüksek olduğu varsayılmaktadır. Örneğin kasaplar çarşısından söz edilmediği halde, vakfa bağlı olan bir kasap dükkânı kayıtlara geçirilmiştir. Bu durumda bir kasaplar çarşısının bulunması mümkündür. Ayrıca ham pamuk satılan bir pamukçular çarşısının varlığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda 1575-1600 yılları arasında Çorum’da yaklaşık olarak yirmi çarşının çalıştığını varsaymak herhalde çok yanlış olmaz. Bunlar; bakkallar, ekmekçiler, helvacılar, börekçiler, allaflar, kazzâzlar, takkeciler, bezzazlar, terziler, boyacılar, debbağlar, pabuççular, haffâflar, serrâclar, demirciler, nalbantlar ve kuyumcular çarşılarıdır. Sicillerde çarşılar bazen çarşı bazen de sokak olarak kaydedilmiştir. 19. yüzyılda Çorum’da bulunan çarşıların bazıları ise şunlardır: Debbağlar, demirciler, bezzazlar, helvacılar, kuyumcular, kürekçiler, serçiler, dikiciler, tüfenkçiler, serrâclar, uzunçarşı, kürekçiler, attârlar, semerciler, leblebiciler, tahmis, celeb, tuzcular, eskiciler, mûytâblar, uncular, haffâflar, çarıkçılar, hamidiye, dülger, bakkâliyân. Çorum’da pazarlar muhtemelen Cami-i Kebir çevresinde kuruluyordu. Sicillerde, un, pekmez ve ekin pazarı olmak üzere üç pazar ismi geçmektedir.

16. ve 17. yüzyıllarda belirli bir büyüklüğe ve ticarî faaliyete sahip olan Osmanlı kentinde, muhakkak birer bedesten (kapalıçarşı) bulunmaktaydı. 1579-80 yılına ait olan bir belgede, Çorum’daki bedestenden kısaca söz edilmiştir. Ancak bu binanın yapılış tarihi hakkında, herhangi bir ipucu bulunamamıştır. Daha sonra depremden yıkılmış ve 1595-96 yılından önce tamir edilmiştir. O dönemde tüccar olmayan Çorum halkının bile, bedesteni değerli eşyası için bir çeşit kiralık kasa olarak kullandığı bilinmektedir. Bugün yeri dahi tespit edilemeyen bedestenin, ne zamana kadar faaliyette olduğu öğrenilememiştir. Şehirlerdeki ticarî faaliyetlerin canlılığı, o şehirde bulunan dükkân sayısıyla yakından ilgilidir. 16. yüzyıldan 20 yüzyılın başına kadar geçen sürede Çorum’daki dükkân sayısında sürekli bir artışın meydana geldiği görülmektedir.

Yalnız Tanzimat Döneminin başlarında 1840 ile 1845 yılları arasında dükkân sayısında büyük azalma olmuştur. Bu dönemde faaliyette olan 296 dükkân kapanmıştır. Sadece bu dönem arasında değil, 1840 yılından önce çeşitli sebeplerle Çorum’da 170 dükkân kapanmıştır. Kapanan dükkânların çoğunluğunu, terzi (46 adet), mûytâb (15), dikici (5), uncu (7), çulha (7) dükkânları oluşturmaktaydı. 19. yüzyılın ortalarında özellikle dış tesirler sonucunda Çorum’da ekonomik yapıda bazı değişmeler olmuştur. Şehirde işlenmiş mal üretimiyle ilgili sanat kollarında üretim azalmasından dolayı bu dükkânların kapanması söz konusu olabilir. Özellikle Sanayi Devrimini tamamlamış Avrupa ile el tezgâhlarına dayalı Osmanlı üretim yapısı arasındaki farklar giderek büyümüştür. Bunun dışında 1838 Serbest Ticaret Anlaşmasının imzalanması farkı daha da artırmıştır. Bu sebeple tezgâhlarında üretim yapan Çorum esnafı bunlarla rekabet edememiştir.

Çorum’da 1845 yılında faaliyette bulunan 412 dükkânın 209’u sahipleri 203 tanesi ise kiracılar tarafından işletilmekteydi. İkinci dükkâna sahip olanlar genelde dükkânlarını kiraya veriyorlardı. Ayrıca esnaf olmayan dükkân sahipleri dükkânlarını kiraya vermek zorunda kalıyorlardı.

1845’li yıllarda Çorum’da halkın un ihtiyacını değirmenler sağlıyordu. Değirmenlerde başta buğday olmak üzere çeşitli tahıllar su, yel ve kol gücü ile öğütülmekteydi. Çorum’da değirmenler su ile çalışmakta idi. Temettuât defterlerinde âsiyâb olarak ta belirtilen bu yapılar, Çorum ve köylerinde genellikle ortak işletilmekteydi. Şehirde sakin 81 kişinin ya tek başlarına ya da ortak oldukları birer değirmeni bulunuyordu Köylerde yaşayanlardan sadece 17 hanenin değirmeni vardı. Çorum’da bulunan değirmenler genelde 1 gözlü olup, yalnız 9 tanesi, 2 gözlü idi. Değirmenlerden başka 1840 senesinde Çorum’da faaliyet gösteren 1 adet kiremithane bulunmaktaydı. Sicilde belirtildiğine göre burası, senede 6 ay işletilmekteydi. Diğer bir işletme ise, mart ve kasım ayları arasında 6 ay işletilen Çömlekçi kârhanesidir. 1900 tarihli Ankara vilâyet salnamesine göre, şehirde 3 adet un fabrikası faaliyet gösteriyordu. Bu dönemde şehirlerde ticari canlılığı sağlamak üzere panayırlar kuruluyordu. Çorum’da, 1904 Temmuzundan itibaren her sene Mayıs ayının ikinci günü başlayıp on beşinci gününe kadar devam eden ve on üç gün süren bir panayır kurulurdu.


Çorum İlçeleri

Sungurlu : Çorum’a 72 km. mesafede olan Sungurlu İlçesinin, yüzölçümü 2.557 km². , rakımı 780 m.dir. 2013 Yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımına göre; ilçe merkezinde 32.585, İlçeye bağlı 106 köyde 21.514 olmak üzere toplam 54.099 kişi ikamet etmektedir.

İskilip : İskilip, Çorum’a 56 km. mesafede, yüzölçümü 1187 km². , rakımı 750 m.dir. İlçeye bağlı bir 64 köy bulunmakta olup; 2013 Yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımına göre nüfusu; merkezde 19.953, ilçeye bağlı 64 köyde 16.543 olmak üzere toplam 36.496 dır.

Laçin : Laçin, Çorum’a 29 km. mesafede, yüzölçümü 214 km². , rakımı 720 m.dir. İlçeye bağlı 13 köy bulunmakta olup; 2013 Yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımına göre nüfusu; merkezde 1.326, köylerde 4.004 olmak üzere toplam 5.334 dır.

Oğuzlar : Çorum’a 68 km. mesafede olan Oğuzlar İlçesinin, yüzölçümü 121 km². , rakımı 650 m.dir. 2013 Yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımına göre; ilçe merkezinde 3.384, İlçeye bağlı 6 köyde 2.991 olmak üzere toplam 6.375 kişi ikamet etmektedir.

Kargı : Kargı, Çorum’a 106 km. mesafede, yüzölçümü 1277 km². , rakımı 450 m.dir. İlçeye bağlı 58 köy bulunmakta olup; 2013 Yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımına göre nüfusu; merkezde 5296, ilçeye bağlı 58 köyde 10.675 olmak üzere toplam 15.971 dır.

Ortaköy : Çorum’a 57 km. mesafede olan Ortaköy İlçesinin, yüzölçümü 238 km². , rakımı 700 m.dir. 2013 Yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımına göre; ilçe merkezinde 2.656, İlçeye bağlı 1 belde ve 14 köyde 5.774 olmak üzere toplam 8.430 kişi ikamet etmektedir.

Osmancık : Çorum’a 59 km. mesafede olan Osmancık İlçesinin, yüzölçümü 1.187 km². , rakımı 430 m.dir. 2013 Yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımına göre; ilçe merkezinde 27.391, İlçeye bağlı 55 köyde 16.730 olmak üzere toplam 44.121 kişi ikamet etmektedir.

Mecitözü : Çorum’a 37 km. mesafede olan Mecitözü İlçesinin, yüzölçümü 942 km². , rakımı 750 m.dir. 2013 Yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımına göre; ilçe merkezinde 4.834, İlçeye bağlı 54 köyde 12.109 olmak üzere toplam 16.943 kişi ikamet etmektedir.

Uğurludağ : Çorum’a 66 km. mesafede olan Uğurludağ İlçesinin, yüzölçümü 596 km². , rakımı 775 m.dir. 2013 Yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımına göre; ilçe merkezinde 3.625, İlçeye bağlı 20 köyde 4.131 olmak üzere toplam 7.756 kişi ikamet etmektedir.

Alaca : Çorum İl Merkezine uzaklığı 52 kilometre olup; çift şerit bölünmüş yolu mevcuttur. yüzölçüme sahip İlçeye bağlı 95 köy bulunmakta olup; ilçe merkezinin nüfusu 20.751 toplam nüfusu 34.677 dir.

Bayat : İlçenin yüzölçümü 770 km², rakımı 625 metredir. Çorum’a uzaklığı 83 km olan ve 39 köyü bulunan İlçenin 2013 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımı sonuçlarına göre nüfusu; merkezde 6.524, köylerde 13.524 olmak üzere, toplam 20.048 dir.

Dodurga : Dodurga, Çorum’a 42 km. mesafede, yüzölçümü 191 km². , rakımı 510 m.dir. İlçeye bağlı bir 12 köy bulunmakta olup; 2013 Yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımına göre nüfusu; merkezde 2.751, belde ve köylerde 3.907 olmak üzere toplam 6.658’ dır.

Boğazkale : Yüzölçümü 260 km²., rakımı 1.036 metredir. Çorum’a uzaklığı 87 km olan ve 13 köyü bulunan ilçenin 2013 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, İlçe merkezinin nüfusu 1.349 ve köylerde 2.959 olmak üzere, ilçenin toplam nüfusu 4.308 tür.

Hitit Yolu

Çorum Ulaşımı

Karayolu : İlimize karayolu ile ulaşım Ankara-Samsun bölünmüş devlet yolu başta olmak üzere 785-05, 795-05, 180-03, 795-04 numaralı karayolları ile sağlanabilir. Çorum Ankara’ ya 240 Km, İstanbul’ a 614 Km, mesafededir. Otogar kent merkezinde bulunmaktadır. İlçelere de ulaşım otogardan sağlanmaktadır. Otogar Tel: 0 364 213 66 70

Havayolu : Çorum’a 60 km mesafedeki Merzifon Havaalanınından haftanın her günü saat 06.05’te İstanbul’a ve 22.30’da İstanbul’dan Merzifon’a seferler yapılmaktadır. Yine Çorum’a hava yoluyla ulaşmak için, 240 Km mesafedeki Ankara Esenboğa Hava Alanından ve 170 Km mesafedeki Samsun Havaalınından faydalanılabilir.

Demiryolu: Yapımı süren Kırıkkale-Çorum-Samsun hattı 2023 yılında aktif olması planlanmaktadır.

Yazılıkaya

Çorum Yeryüzü Şekilleri ve Bilgileri

Türbe Tepe : [Dağ] , Kargı İlçesi’nde bulunan tepe 1981 m rakımı ile ilin en yüksek ikinci noktasıdır.

Dede Çal : [Dağ] , Osmancık ilçesinde olup, 1730 m yüksekliğindedir.

Eymir (Gölünyazı) : [Göl] , Çorum ili Osmancık karayolu Kıkdilim mevkiinde olan göl 233 m2 alan kaplamaktadır.

Erenler Tepesi : [Dağ] , Kargı’da Hacıhamza Kasabası’nın güney sırtlarında Kös Dağının zirvesinde yer alan tepe 2097 m yüksekliğindedir.

Kara Tepe : [Dağ] , Mecitözü ilçesinde olup, 1846 m yüksekliğindedir.

Sıklık Boğazı : [Vadi] , Çorum-Samsun yolu üzerinde, 7 km. uzunluğundadır.

Hatap : [Vadi] , Hatap Çayı’nın geçtiği yerde, 16 km.dir.

Çorum : [Ova] , Çorum ve çevresindeki 500 km2’lik bir alana yayılan ova; Kösedağ, Zincirlidağı, Egerlidağ ve Karadağ’ın çevrelediği kabaca bir üçgene benzemektedir.

Çorum Çat Suyu : [Çay] , Derinçay adını da alan bu su, Eğerci Dağı’ndan ve Köse Dağı’ndan inen dere ve çayların birleşmesinden oluşur. 82 km’dir

Harami : [Vadi] , Dana Boğazı Seydim Ovası ile Dedesli Ovasını birleştirir. 6,5 km.dir.

Kırklar : [Dağ] , Kırklar Dağı Mecitözü ilçesinde olup 1791 m yüksekliğindedir.

Teke : [Dağ] , Teke Dağı İskilip ilçesinde olup 1700 metre yüksekliğindedir.

Kızılırmak : [Nehir] , Toplam uzunluğu 1355 Km olan Kızılırmak’ın 182 km’lik kısmı Çorum topraklarından geçmektedir.

Köse : [Dağ] , İl Merkezinin batısında olup en yüksek noktası 1750 metre yüksekliğindedir.

Mecitözü : [Çay] , Karadağ ve Ereğlidağ dan kaynağını alan çay 35 km uzunluğundadır. Amasya sınırlarında Çekerek Irmağı ile birleşir.

Çorum tarihçesi

TARİH ÖNCESİ VE TARİHÎ ÇAĞLARDA ÇORUM

Çorum bölgesi, tarih öncesi ve tarih çağlarında önemli medeniyetlere sahne olmuştur. Çorum, binlerce yıldır üst üste birçok medeniyete beşiklik etmiştir. Bu yüzden şehrin her tarafında bu uygarlıkların kalıntılarına rastlamak mümkündür. Bölge maden yatakları bakımından çok zengindir. Bu zenginlik özellikle tarih öncesinde yerleşmelerin yörede yoğunlaşmasının başlıca nedenidir. Coğrafî konumun da ticarete uygun olması gelişmeyi hızlandırıcı bir unsur olmuştur. Ancak bu kültür ve uygarlıkları bugünkü il sınırlarıyla çakıştırmak veya sınırlamak imkânsızdır. Bu sebeple Çorum’un eski çağ tarihini incelerken ili yöreden soyutlamadan bir bütünün parçası olarak düşünmek gerekmektedir.
Çorum ve yöresinin yazılı tarih öncesi dönemleri, Prehistorya biliminde “Kalkolitik dönem” denen evreden başlamaktadır.

Yörede kazısı yapılan merkezlerin hemen hepsinde kalkolitik çağa ait kap, kaçak ile bakırdan yapılma malzeme ele geçmiştir. Çorum ili içerisinde bulunan Büyük Güllücek, Boğazköy, Alacahöyük, Eskiyapar, Kayapınar, Kuşsaray’da yapılan sistematik kazılarda yerleşmelerin bu dönemden itibaren devamlılık gösterdiği anlaşılmaktadır. Hitit Devleti’nin başkenti Hattuşaş (Boğazköy) çevresindeki çalışmalarda rastlanan en erken yerleşme Kalkolitik döneme aittir. Ancak bu yerleşme tam olarak tespit edilememiştir.

Çorum ilinin antik tarihinde en önemli dönem, Tunççağ’ıdır. (MÖ 3000-1200) Eski Asur kaynaklarından çıkartılan bilgilerle MÖ 3000 yıllarında Anadolu’da etrafı surlarla çevrili en az on yedi şehir devletinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Çorum ve çevresinde böyle etrafı surlarla çevrili küçük ve zengin beylikler halinde pek çok kent devletinin varlığı yapılan arkeolojik kazılarla belirlenmiştir. Çorum yöresinde Tunççağı yerleşmelerin başında Boğazköy, Eskiyapar, Pazarlı ve Alacahöyük gelmektedir.

Erken Tunç’un son safhalarında yaşamış olan Hattiler Anadolu’nun ismi bilinen en eski yerli kavmi olarak karşımıza çıkmaktadır. Hititler egemenlikleri altına aldıkları topraklardan söz ederken Hatti deyimini kullanmışlardır. Hattiler kendilerine özgü bir dil kullanan, bütün görüntüleri ile yerli bir kavimdir. Alacahöyük buluntularının gösterdiği gibi çok yüksek bir uygarlık düzeyine eriştikleri halde Hititlere yenilmekten kurtulamamışlardır. Eski Tunççağı’nın sonları ile Orta Tunç’un başlarında Neşa-Kaniş, Hattuş, Zalpa, Kuşşara, Puruşanda gibi yerli kent adlarının yanı sıra Hattilerden başka Luvi, Pala, Hurri gibi grupların varlığını daha sonra Hititlerce kaleme alınmış belgelerden öğreniyoruz.

Bu kavimlerin hemen hepsi zamanla eyaletler halinde Hitit idari teşkilatına bağlanmışlardır. Bu yörede siyasal birleşme ve devlet kurma Hititler tarafından gerçekleşmiştir (MÖ 1650-146). Bu dönemin en önemli özelliği kent beyliklerinin yerini tek ve büyük bir merkezi devletin alması, Asurlu tüccarların sahneden çekilmesidir. Karışıklıklardan yararlanmasını bilen, siyasal bir güç olarak ortaya çıkan kavim Hititler olmuştur. Bu kavim, Anadolu’nun otantik halkından Hint-Avrupa dili konuşmaları bakımından ayrılırlar. 19. yüzyılda Boğazköy’ün keşfi ile varlığı kesinleşen kavme Hitit denmesinin nedeni şöyledir: MÖ 3000’nden beri Hatti ülkesi olarak bilinen toprakları, daha sonra da gerek kendileri gerekse Asur ve Mısırlılar aynı adla anmaktadırlar.

Asurlular sık sık Hatti ülkesinden söz edip Mısırlıların Heta ile sürüp giden savaşlarını anlatırlar. Heta Mısır hiyograliflerindeki Ht’nin Sami dillerinde okunuşudur. İbranice kutsal kitapta da Hittimlerden söz edilir. 19. yüzyılın arkeoloji ve tarih bilimcileri bütün bu kaynaklardaki Hatti Ht ve Hittim kelimelerinin aynı adlar olduklarını kabul etmiş, Avrupa dillerine çevrilişinde Hitit’i kullanmışlardır. Hititli yazıcılar tarafından ele alınan çivi yazılı tabletlerde, Hitit Krallarının ataları olarak Pithana ve Anitta’dan söz edilmektedir. Bu iki kral Asur ticaret kolonilerinin geç safhalarında yaşamışlardır. İmparatorluk devrine kadar geçen 400 yıllık süreçte 19 kral Hitit Devleti’ne egemen olmuştur. Ancak bu krallardan pek azı hakkında gerekli bilgi edinilebilmekte çoğunluğu ise isim olmaktan öteye gidememektedir.

Büyük Hitit Kralı Hattuşil eski Hattuş’u kendine başkent yaparak eski Hitit Krallığının temellerini attı. Eski Hitit Krallığı’nın yükseliş dönemi Orta Tunççağ’ının sonudur. Bu dönemde I. Hattuşil (MÖ 1650-1620) krallığın sınırlarını genişletti. Bu kral, Arzava ve Halep seferleri ile Hitit Devleti’nin Akdeniz ticaretine etkin olarak katılmasını sağlamıştır. Sınırları kuzeyde Karadeniz’e güneyde Halep, doğuda Fırat’a, batıda Ege’ye kadar genişletmiştir. Ölümünden sonra yerine geçen veliaht Murşili, zamanının en büyük kültür merkezi olan Babil’i alarak Hitit egemenliğini Mezopotamya’ya kadar uzatmıştır. Ancak I. Murşili Babil’den Hattuşaş’a döndüğünde kız kardeşinin kocası Hattili tarafından öldürülmüştür. Hattili’nin başa geçmesi ile Hitit sülalesi sona ermiş yeni bir gasp krallar devri başlamıştır. Bu dönem uluslararası siyasal ilişkilerin yoğun olduğu bir dönemdir. Eski Ön Asya’ya ait çivi yazılı arşivler arasında siyasal ilişkiler bakımından en önemli yeri Hitti başkenti Hattuşaş ile Mısır’ın başkenti Amarna’da bulunmuş belgeler almaktadır.Bu dönemin en büyük krallarından olan Şuppluliuma’yı (MÖ 1375) en çok uğraştıran kavim Çorum-Amasya illerinin kuzeyinde ve Kastamonu’nun kuzey doğusunda oturan Kaşkalılar olmuştur. Şuppluliuma, gerek Suriye seferleri sırasında gerekse bu seferlerden sonra, Kaşkalılarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Hititler Suriye’deki küçük devletlere karşı siyasetlerini, Hitti mandası bir devlet olan Kargamış’tan idare etmektedir. I.Şuppluliuma Anadolu’da durumu sağlamlaştırdıktan ve bağımsız Mitanni Devleti’ni yıktıktan sonra iktidarının doruğuna yükselmiştir. Şuppluliuma yetenekli bir kumandan ve iyi bir idareci olması yanında iyi bir diplomattır. Kazandığı zaferlerle yetinmemiş yenik krallara kızlarını, kız kardeşlerini vererek bu kralları tam anlamıyla kendisine bağlamasını bilmiştir. Ayrıca birçok kentte oğullarını ve yakın akrabalarını küçük kral olarak tayin etmiştir.

Şuppluliuma’nın ölümünden sonra, Hitit egemenliği altında bulunan Mitanni, Kizvatna ve Arzava gibi devletler bağımsızlıklarını kazanmaya çalıştılar. Kral Muvattaliş Suriye’yi ele geçirmeye çalıştı. Aynı zamanda Mısır Firavunu olan II. Ramses de Suriye’yi ele geçirmek istiyordu. Muvattaliş, Anadolu halklarını etrafında toplayarak ordusunu güçlendirdi.17 Hitit ordusunda 4500 harp arabası da vardı. Ramses’in ordusu ise 20,0000 kişi civarında idi. Kadeş Savaşını Mısırlılar kendilerinin kazandığını söylüyorsa da, harbin nedeni olan Amurra devleti Hititlere geri verildiğine göre, savaşın Mısırlılardan çok Hititler için bir zaferle sonuçlandığı anlaşılmaktadır. İki devlet arasında büyük barış ancak MÖ 1269 yılında yapılmıştır.

Hitit İmparatorluğu yaklaşık MÖ 1200 tarihlerinde seri akınlarla yıkılmıştır. Başkent Hattuşaş’ın Alacahöyük‘ün ve Alişar’ın yağma edildikten sonra günlerce süren yangınlara sahne olduğu yapılan arkeolojik kazılarla bilinmektedir. Hatti yurdunu her zaman taciz eden başkent Hattuşaş’ı iki kez yakıp yağmalayan Kaşkalıların mı yoksa batıdan gelen başka istilacıların mı bu güçlü imparatorluğu ortadan kaldırdığı tartışma konusudur. Kaşkalılara karşı büyük kraldan yardım isteyen yazışmalar Hitit Devleti’nin yıkılmasında Kaşkalıların payının büyük olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Hititlerden sonra bu bölgede egemen olan güç Frigler’dir. Çorum ilinde bugüne kadar yapılan kazılarda Frig yerleşmeleri ( M.Ö 8-6 yüzyıllarda) Pazarlı hariç hemen hepsi eski Hitit yerleşmeleri üzerinde görülmektedir. Bundan dolayı önceleri Friglerin Hitit İmparatorluğu’nu yıkmış olabileceği kanısı yaygındı.

Bütün yerleşmelerde arada zamanla birikmiş yıkıntılar ile iki kültür arasında 300 yıl gibi farkın bulunması bu kanının doğru olamayacağını göstermektedir. Çorum’da Frig yerleşmeleri Boğazköy, Alacahöyük, Eskiyapar, Demircihöyük, Kalehisar ve Kalınkaya’da görülmektedir. Frigler yıllık tutmadıklarından bugüne kadar kalmış olan yazılı belge çok azdır. Friglerin Fenikelilerden almış oldukları bir yazı çeşidini kullandıkları Gordion’dan çıkan kalıntılardan anlaşılmaktadır. Ayrıca Çorum yöresinde Frig yazısına da rastlanmıştır. Alacahöyük ve Pazarlı’da bulunan yazıtlar dışında Kalehisar’da yüksek bir kayalığın üzerindeki sunak, çift başlı arkalığı ile Midas kentindeki Kybele-Attis taht sunaklarının benzeridir. Frigler MÖ 690’da Kimmerler tarafından yıkılmıştır.

Friglerden sonra, Çorum, Tokat, Amasya, Yozgat, Sivas, Nevşehir, Kayseri, Malatya illeri o dönem Pers hâkimiyetindeki Kapadokya sınırları içinde yer almaktaydı.19 Çorum ve civarının dahil olduğu bu satraplıkta sivil işleri yürütmekte bir başyazıcı ile yerel ordunun başında bir komutan bulunuyordu. Bu üç görevli tamamen birbirinden ayrı olarak Pers Krallığı’na bağlı olup saraydan doğrudan emir almakta idiler. Perslilerin Çorum’u da içine alan bu bölgeye özellikle önem verdikleri anlaşılmaktadır. Ticaret yollarının bulunması ve ekonomik potansiyelin yüksek olması verdikleri önemin sebepleri olabilir.

Persliler, Anadolu’ya ayak bastıkları MÖ 6. yüzyıldan Darius III’ ün İskender’e yenilmesine kadar geçen 250 yıl süresince Kapadokya’ya Pers kültürünün ve dininin yerleşmesine özen göstermişlerdir. İskender’in Pers imparatorluğuna son vermesi ile yeni bir dönem başlamıştır. Helenistik çağ olarak adlandırılan bu dönem Anadolu için siyasal karışıklıklar dönemidir. Pont ve Kapadokya krallıkları yanı sıra birçok eyalet bağımsızlığını almış, Orta Avrupa’dan gelen Galatlar Anadolu’ya yerleşmişlerdir. Kapadokyalıların İskender’in hâkimiyetini kabul etmediği, gönderdiği Satraba baş kaldırarak Pers soylularından birini kral yapıp bağımsızlıklarını ilan ettikleri anlaşılmaktadır. MÖ 332-330 Ariates Çorum ilinin kuzey-doğusu ile Amasya illerini içine alan bölgede o dönemler için oldukça güçlü bir devlet kurmuştur.

ROMA ve BİZANS DÖNEMİ

Roma devleti, MÖ 133 yılında ölen Bergama Kralı III. Attaios’un vasiyetinde topraklarını Roma’ya bırakmasıyla Anadolu’ya ilk adımını atmış ve bu topraklar üzerinde kendisine bağlı Asya eyaletini kurmuştur. MS 74 yılında ölen Bitinya Kralı IV. Nikomedes’de vasiyetnamesi ile topraklarını Roma’ya bırakmıştır. Fakat Nikomedes’in oğlu buna karşı çıkarak, Pontus Kralı Mıthradetes’ten yardım istemiştir. Roma devleti ile yapılan savaş sonucunda Pontus ve onun tarafını tutan Kapadokya Kralı yenilmiştir. MÖ 67 yılından sonra tüm Anadolu Roma Devletinin hâkimiyeti altına girmiştir. Küçük Asya’da Roma’ya bağlı Asya, Bitinya ve Pontus eyaletleri dışında kalan topraklar Roma’nın müttefiki olan krallıklara bırakılmıştır.

İÖ 27 yılında Roma senatosunun Octavianus’a “Augustus” ünvanı vermesiyle Roma devletinin cumhuriyet olan siyasi rejimi değişmiş ve İmparatorluk dönemi başlamıştır. Agustus, Roma topraklarına bağlı eyaletleri Senato ve İmparatorluk eyaletleri olmak üzere ikiye ayırmıştır. Roma ordusunun bulunduğu stratejik önemi olan sınır eyaletleri İmparatora bağlı iken, tehlikeden uzak, Roma yönetimini benimsemiş, askeri sorunu olmayan eyaletlerin yönetimi de Senatoya bırakılmıştır. Agustus’un sahip olduğu yetki senato eyaletlerinde de aynı hakkı sağlamaktaydı.

MÖ 25 yılında Agustus Anadolu’da kendisine bağlı Galatya eyaletini kurmuştur. Antakya, Yalvaçta bulunan ve 1. yüzyıla tarihlendirilen bir kitabede Galatya eyaletinin sınırları hakkında bilgi verilmektedir; Küçük Asya’nın ortasındaki topraklar üzerinde, kuzeyinde Pafloganya Dağları’ndan, Güneyde Toros Dağları’nın kuzey yamaçlarına kadar uzanan Likonya, Asya eyaletine bağlı Isaura ve Pamfilya’yı içine almaktaydı.

Galatya eyaletinin kuzeyinde yer alan Pafloganya eyaleti MÖ 6-5. yılında ve Pontus eyaleti MÖ 3-2. yılında Galatya topraklarına eklenmiştir24. Pafloganya ve Pontus eyaletleri arasında Kızılırmak nehri doğal bir sınır olmuştur. Bugünkü Çorum iline bağlı toprakların Kızılırmak’ın batısında kalanların Pafloganya, doğusunda kalan yerlerin ise Pontus olarak adlandırıldığı anlaşılmaktadır. Pontus ve Pafloganya sınırındaki Pimolisa’da (Çorum, Osmancık) bulunan Pontus krallarına ait bir kale, Strabon zamanında tahrip edilmiş durumdadır.

Anadolu’daki eyalet sınırları MS 2. yüzyıldan itibaren değişmeyip, yarım yüzyıl sabit kalmıştır. Diokletianus’un (MS 284-305) hükümdarlığı sırasında eyaletlerin yeniden düzenlemesi yapılmıştır. Bundan sonra tüm eyaletlerin idaresi sadece imparatorun emrine verilmiştir. Fakat bu döneme ait bilgilerin yetersiz olması nedeniyle eyalet sınırları hakkındaki gelişmeler tam bilinmemektedir.

İmparator Theodosios MS 395 yılında Roma imparatorluğunu doğu ve batı olmak üzere ikiye ayırdı. Doğu bölümüne büyük oğlu Arkadios’u, batı bölümüne ise Honorius’u hükümdar olarak tayin etti. Böylelikle doğu ve batı arasında kesinleşen tarihi sınır çizilmiş bulunuyordu. Roma tarihinin bu evresi daha sonraları aradaki bu farkı belirlemek amacıyla tarihçiler tarafından Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olan Konstantinopolis’in (İstanbul) ilk ismi olan Byzantiondan esinlenilerek Bizans olarak adlandırılmıştır. Küçük Asya toprakları, Doğu Roma yani Bizans devletinin hâkimiyeti altındadır.

MS 4. yüzyıldan itibaren eyaletlerin isimleri kesin olarak saptanabilmekte ve MS 6. yüzyılın ilk yarısına kadar eyaletlerin isimlerinin değişmediği bazı listelerin yardımı ile anlaşılmaktadır. Bunlar; İznik Konsili (325) Piskoposluk kayıtları, Kadıköy Konsil’i (451) Piskoposluk kayıtları, Hieroclos listesi (525) ve Justinianus Kanunlarıdır. (535)29. MS 325 yılında yapılan İznik Konsili’nde tutulan Piskoposluk listelerinde yeni bir eyalet adı görülmektedir: Hellenopontus. MS 3. yüzyıl adı Pontus olarak bilinen bu eyaletin adı 4. yüzyılda İmparator Constantine’nin annesinin adının ilave edilmesi ile Hellenopontus olarak kabul edilmiştir. Anadolu’da, Orta Karadeniz bölgesinde yer alan Hellenopontus eyaleti sınırları içersinde sekiz şehir adı geçmektedir. Bunlar; Amaseia (Amasya), Iboran (Turhal, Tokat), Zela (Zile, Tokat), Leontopolis (Alaçam, Sinop), Andrapa (Vezirköprü, Amasya), Amisis (Samsun), Sinope (Sinop), Euchaita (Çorum).

Euchaita kentinin ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekte fakat bağlı olduğu Aziz Theodoros kültü nedeniyle 5. yüzyılda itibaren giderek önem kazanan dinsel bir merkez haline geldiği anlaşılmaktadır. Şehrin adının nereden geldiği konusunda kesin bir ipucu yoktur; 1973 yılı Çorum il yıllığında, Euchaita adının Galat egemenliği döneminden kalma olduğu ve bu adı taşıyan bir Galat prensesinin adını yaşatması için konulduğu belirtilmiştir31. Euchaita kelimesi, Hellen dilinde “Bol saçlı, bol tüylü, bol yapraklı” anlamlarını taşımaktadır. Bu ad büyük bir olasılıkla Anadolu’daki bir adın Hellen dilindeki uyarlamasıdır. Buna göre, kentin Anadolulu adının Augaida/Augainda gibi bir şey olması gerekir.

Bizans döneminde Helenopontus eyaleti sınırları içersinde yer alan, Euchaita’nın bulunduğu yer ile ilgili olarak kaynaklarda farklı görüşler bulunmaktadır. M. Doublet, Safranbolu’da (Kastomonu iline bağlı) bulunan bir kitabeye istinaden Euchaita’nın burası olduğunu belirtmiştir33. J.G. Anderson ise Euchaita’nın Amasya şehrine bir günlük mesafede olduğunun belirterek Çorum ili yakınlarında bir yerleşme olması gerektiğini ileri sürmüş ve Elvan Çelebi köyünü önermiştir34. H. Greogorie ve H.Cumont ise Bizans döneminden kalma çok sayıda buluntuya işaret ederek, Çorum ili, Mecitözü ilçesine bağlı modern ismi Avkat köy olan yerin Euchaita olabileciğini ifade etmiştir. Dernschwam’ın, Aelkat dediği yer Avkat Köyüdür. Bu köye yakın Sagana adındaki bir köyün olduğunu belirtir ki bu günümüzdeki Çağna köyüdür. W. M. Ramsay’ın, Euchaita kentinin bugünkü Çorum ili sınırları içersinde yer aldığı görüşü, S.Vryonis tarafından da kabul görmüştür.

Semavi Eyice’ye göre Euchaita, Avkat Köy olurken köyün yakın civarında bulunan Elvan Çelebi Köyü de Euchaita’nın koruyucu azizi olan Theodorus’un manastır yeridir. Çünkü Elvan Çelebi zaviyesinin duvarlarında ve yakınlarında, Antik ve Bizans dönemine ait birçok taş eser bulunmaktadır . 1963 yılında Mango ve Sevcenko tarafından Mecitözü İlçesi, Atatürk ilkokulu bahçesinde bulunan kitabeli taş eser Euchaita’nın yerine ve tarihine ışık tutan önemli bir kanıttır. Yaklaşık on yıl önce Avkat Köyünden getirildiği söylenen bu taş, Euchaita’nın yerinin Avkat Köy olduğunu göstermektedir. Kitabeden İmparator Anastasius I (MS 491- 518) döneminde bir piskoposluk merkezi olan kentin surlarının yaptırıldığı anlaşılmaktadır (1972: 380)

Bu kitabeli taş eser, halen Mecitözü ilçesi kaymakamlık bahçesi önünde durmaktadır. Dikdörtgen formdaki taş eser üzerinde kabartma olarak yapılmış tabula ansata çerçeve içersinde sekiz satırlık, kazıma olarak yazılmış kitabesi bulunmaktadır. Çok iyi korunmuş durumdaki eserin kitabesinde harf yüksekliği 4.5cm, satırlar arasındaki boşluk 2.5cm’dir. Kitabenin sonunda bir vazodan çıkma asma sarmaşığından oluşan süsleme vardır. Ansatanın iki yan kenarının ortasında dikdörtgen çerçeveye bitişik olan üçgen formdaki kulpların içersinde kazıma olarak yapılmış Latin haçları görülmektedir. Taşın kitabesi şöyledir:

“†OψΗΦωθΤωΝΟΛωΝΚΡΑΤωΝΑΝΑСΤΑСΙΟСЄ¥СЄßΗСΑ¥ΤΟΚPΑ
ΤωPΤΟΝΔЄΤΟΝΙЄPΟΝΧωPΟΝΠΟΛІΖΙΚΑІΤΟΚΑΛΛΙΟΝЄΝΠΝЄΥC
θЄΙCΠΛPΑΤΟΥΜΑPΤ¥PΟCЄΠPЄΙΤωΠΟΛΙCΜΑΤЄΙΤЄΙΧΟC
ΑC¥ΛΟΝΜЄΝЄΠΙΠΑCΙΝΗΝΠΡωΤΟCΑΥΤΟCЄІΛΡ¥CЄΝ
ĀΡΧІЄΡΑΤІΚΗΝΚΑθЄΔΡΑΝΤΗΡωΝΑ¥ζІΟΝΔЄΔωΡΟΝθωІΡΟC
ЄΝЄΓΚΑCΚΑІΜΑΡΤΥΡΑCΤΗCЄΥCЄΡІΑCΤΟΥCЄΥΠΑθΟΝ
ΤΑCΠΤωΧΟΥCΤΟΥΤΟΝΦΥΛΑΤΤΟІΤΑCΟΜΟΟ¥CІΟCЄΝ
ΤΟІCCΚΗΠΤΡΟΙCΝІΚΗΤΗΝΑΝΑΔΙΚΝΥCΑ†”

Kitabenin çevirisi şöyledir:

“TANRI’NIN İLAHİ TAKDİRİ İLE DÜNYAYA HÜKMEDEN DİNDAR İMPARATOR ANASTASİUS BU KUTSAL YERDE BİR ŞEHİR YAPTI. MARTİR TARAFINDAN MUTLULUKLA VAHYEDİLDİ. O, PİSKOPOSLUK KOLTUĞUNUN TÜM SAYGINLIĞINI KORUYACAK ŞEKİLDE KASABADA İLK KEZ BİR SUR İNŞA ETTİRDİ. O, DİNDARLIĞININ BİR KARŞILIĞI OLARAK DEĞERLİ BİR HEDİYEYİ TANRIYA SUNDU, ÖYLE Kİ; FAKİR, İYİ YİYİP İÇMİŞTİ. ÜÇLÜ BİRLİK ONU KORUDU VE KRALLIĞINDA ZAFER KAZANMASINI SAĞLADI.”

Bizans Döneminde, Euchaita olan yerleşimin ismi, Türk döneminde Avkat Köy, 1962 yılından itibaren de Beyözü Köyü olarak geçmektedir40. Çorum ilinin doğusunda, Mecitözü ilçesinin kuzey batısında, Avkat Dağının eteklerinde kurulmuştur. Euchaita kentinin ise Avkat Dağ üzerinde, tüm ovaya hâkim bir noktada, savunmaya elverişli bir arazide kurulmuş olduğu görülmektedir.

Coğrafi konumundan dolayı Anadolu, tarih boyunca önem kazanmıştır. Doğu ve Batı dünyası arasındaki yolların geçit yerini oluşturan Anadolu’da yaşam, genelde yol şebekesi üzerindeki şehirler ve bu şehirlerin ulaştığı limanlarda yoğunlaşmıştır. Roma İmparatorluğu döneminde Anadolu’da esas olarak doğu-batı, kuzey-güney eksenlerinde yer alan ana yolların kullanımı Bizans İmparatorluğu döneminde de devam etmiştir42. İstanbul’un başkent olması, önceden var olan bu yollara bazı yeni yollar ve ara bağlantılar eklenmiştir43. Ticari, askeri ve hac nedeniyle kullanılan önemli ana yollardan birisi de Euchaita’nın bulunduğu yerin yakınından geçmektedir. Roma döneminde kuzey sahilinde Amisos’dan (Samsun) başlayarak güneye Caesareia’ya (Kayseri) doğru uzanan ve buradan da Güney sahiline inan “Kuzey yolu” veya “Ticaret yolu”, Euchaita ve Alaca’dan geçmektedir. Özellikle Bizans döneminde “Hacılar Yolu” olarak tanınan ikinci bir yol Doğu- Batı yoludur. Hacıların yanı sıra askeri ve ticari amaçlarla da kullanılan bu yol Nikomedia (İzmit)’ten başlıyarak Gangra (Çankırı) üzerinden Euchaita ve oradan Amaseia’ya (Amasya) doğru devam etmektedir44. Elvançelebi Köyü, Hacıköy (Mecitözü İlçesinin önceki adı) ve Figani Köyünde bulunan Roma Dönemine ait mil taşları da Roma döneminde Amasya’ya doğru izlenen yol güzergâhını göstermektedir.

Euchaita, Asker Aziz Theodoros’un IV. yüzyılın başında öldükten kısa bir süre sonra röliklerinin buraya getirilmesi ve adına bir manastır inşa edilmesiyle önem kazanmıştır46. V. Yüzyıldan itibaren önemli bir ziyeratgâh yeri olan şehir, aynı zamanda İstanbul ve Antakya patriklerini de kapsayan, seçkin din adamları için bir sürgün yeri olarak hizmet etmekteydi.

515 yılında bir Hun kabilesi olan Sabiriler; Kapadokya, Galatya ve Pontus’u istila ederek Euchaita yakınlarına kadar gelmiştir. Görevine son verilen ve Euchaita’ya sürgün için gönderilen İstanbul Patriği II. Makedonios, Hun’ların saldırısı nedeniyle Çankırı’ya kaçmak zorunda kalmıştır 48. Süratle hareket eden Sabirilerin şehirleri kuşatmak için teçhizatlarının yeterli olmamasına ve Euchaita surlarının böyle bir saldırıyı karşılayacak güçte bulunmamasına rağmen. Euchaita yakınlarına gelen Sabirilerin birden ilerlemekten vazgeçerek geri dönmeleri Aziz Theodoros’un bir mucizesi olarak kabul edilmiştir. Bunun üzerine İmparator Anastosios (MS 491- 518) Euchaita’ya şehir statüsü vererek, surlarını inşa ettirmiştir.

Bizans İmparatorluğu içersinde Hristiyanlığın giderek kuvvetlenmesi ile kilisenin etkinliği giderek artmış ve erken dönemden başlamak üzere kilisenin taşra bünyesi İmparatorluğun yönetim biçimine göre yeniden düzenlenmiştir. İstanbul’daki patriğe bağlı olarak metropolit, başpiskoposluk ve piskoposluklar kurulmuştur. En küçük yönetim birimi olan kentler piskoposluk merkezleri haline getirilmiştir. Piskoposluk merkezi olan bu kentler çevrelerindeki köylerle birlikte bir başpiskoposluğa, başpiskoposluklar da bir metropolite bağlanmış ve belirli aşamalarda kentler bu basamaklarda yükseltilmiştir 50. Euchaita’nın isminin geçtiği en erken yazılı kaynak Justinianos (527- 565) dönemine ait Justinianos Novel’idir51. Geltzer, Euchaita’ya başpiskoposluk payesinin 536- 553 tarihleri arasında verildiğini ileri sürerken, Ramsay Bizans döneminde Helenopontos’un bir şehri olan Euchaita isminin Hierocles listesinde52 yer almamasından ötürü, başpiskoposluk payesinin listenin yazıldığı MS 535 yılından önceki bir tarihte verilmiş olduğunu düşünmektedir53. Euchaita’nın ilk piskoposu Epıphanıus’dur.

6. yüzyılda Amasya Metropolitliğine bağlı bir piskoposlukken önemi, St. Theodoros kültünün etkisiyle giderek artmış ve 7. yüzyılda bağımsız başpiskoposluk (Aotucephalos) olmuştur. Aotucepholus olarak “Notitiae Episcopatuum55”da geçmektedir.

İmparator Herakleios (MS 610-641) döneminde, Antakya yakınlarında İmparatorluk ordusunun MS 613 yılında Sasaniler ile yapılan savaşta büyük bir yenilgiye uğramasının ardından Sasaniler her yerde hızla ilerleyerek, MS 614 yılında Kudüsü işgal etmişlerdir. Şehri yağmalamaları, Büyük Konstantin (MS 324-337) tarafından inşa ettirilen Kutsal mezar kilisesini yakmaları, İsa’nın gerildiği çarmıhın Ktesiphon’a götürülmesi Hristiyan dünyasında manevi açıdan derin yaralar açmıştır. MS 615 yılında Sasaniler tarafından Anadolu’ya yeni akınlar başlatılmış ve bu saldırılar sırasında Euchaita şehri işgal edilip yakılmıştır.

Euchatia askeri açıdan, Kilikya geçidinden Karadeniz üzerindeki Amisus’a kadar tüm Kapadokyayı içine alan, Armenia themasına bağlı şehirlerden biriydi.57 Suriye ve Mezopotamyayı işgal eden Araplar Armenia ve Anadolu’ya göz dikerek 642/643 yılında Armenia’ya yeni akınlar yapmış, 58 663/4 kışı boyunca Euchaita işgal edilmiştir. Araplar, bu son münasebette şehri yağmalamış ve St. Theodore Kilisesini yıkmıştır. Ahali yakındaki tepeler üzerinde kurulan kaleye sığınmak zorunda kalmıştır. Fakat her şeye rağmen şehir geri alınmış ve kilise yeniden inşa edilmiştir.

Euchaita’nın, MS 680/81 yılında yapılan 3. İstanbul Konsiline katıldığı kayıtlarından anlaşılmaktadır60. Şehrin isminin yer aldığı bir diğer konsil kayıtı, MS 787 yılında yapılan 2. İznik Konsili’dir.61 Ayrıca, şehrin adının 8. yüzyıldan itibaren kilise kayıtlarında da yer aldığı görülmektedir.

Armenia (Ermenistan) Strategosu (vali) Leon’un, themanın hazinesi ile Euchaiti’da olduğu bilinmektedir. MS 810 yılında Araplar, Vali’ye pusu kurarak temanın hazinesini ele geçirmiştir.

Ramsay, kentin Bizans İmparatoru VI. Leo (MS 886-912) döneminde metropolit olduğunu ileri sürmektedir 63. Vryonis ise şehrin 11. yüzyılda metropolit olduğunu ve 45 metropolit arasında yer aldığını belirtmektedir64. Çorum şehrinin 1075 yılında Danışmentliler tarafından kuşatıldığı, kuşatmayı izleyen depremden sonra gelen yağmur ve selin etkisiyle kenti tamamen yok ettiği söylenmektedir65. Bu felaketlerin, direkt veya dolaylı olarak Euchaita’yı da kapsadığı düşünülebilinir.

11. yüzyıldan sonra Euchaita tarihi ile ilgili olarak kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır.

Aziz Theodoros Kültü

Azizler ve kutsal kişiler Geç Antik çağdan başlayarak Bizanslıların toplumsal ve bireysel yaşamlarında önemli bir rol oynamışlardır. Kusursuz bir Hristiyan yaşamı sürdürerek, Tanrısal dünya ile yakın ilişki kurduklarına inanılan ve bu yolda mücadele veren insanlar öldükten sonra Aziz olarak kabul edilmiştir. Azizler insan olma niteliği ile insanlara, kutsallıkları nedeniyle de Tanrı’ya yakın olan kişilerdir. Bizanslılar dünyasal ve dinsel istekleri için azizlere başvurmuşlardır. Aziz öldükten sonra bedeninden artan kemikleri, kullandığı eşyalar ya da onlara ait parçalar ve azizin fiziksel görünümünü betimleyen ikonalar halk tarafından kutsal sayılmıştır. Zamanla halk arasında azizlerin öldükten sonrada mucizeler gerçekleştirdiği inancı yerleşmiş, insanlar bu azizlere dua edip, dilekte bulunmuşlar ve kendilerine yardım yaptığına inandıkları azizler adına ekonomik güçlerinin yettiği oranda kiliseye hediye getirip, bağışta bulunmuşlardır.

Azizlerin toplumda büyük otoriteleri vardır. Kentleri ve insanları kötülüklere karşı koruyan, hastaları iyileştiren, mucizeler yaratan Azizler, tıpkı imparatorlar gibi, sıradan insanlar için ulaşılması güç bir yetke olarak algılandığından, Bizans toplumunda insanlar Tanrı’ya doğrudan ulaşmak yerine bu kutsal kişiler aracılığı ile ulaşmayı tercih etmişlerdir69. Koruyucu olarak kabul edilen Azizin himayesindeki kent ve bu Azizin gerçekleştirdiğine inanılan mucizeler kente Hristiyanlık dini içersinde ayrıcalıklı bir yer ve ün kazandırmıştır. Bu Azizlerden biri de Euchaita kentinin koruyucusu, Aziz Theodoros’dur.

Euchaita kentinin Koruyucusu Aziz’i olarak Theodoros Stratelates ve Theodoros Teron isimleri geçmektedir. Hangi azizin Euchaita kentinin koruyucusu olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Her ikisi de asker olan bu azizlerin başlarından geçen olaylarda benzerlikler bulunmaktadır. Bir hipoteze göre Theodoros Stratelates kültü Euchaita’da Theodoros Teron olarak devam etmiştir.

Theodoros Stratelates’in doğum tarihi bilinmemektedir. Roma İmparatoru Licinius (MS 312-324) döneminde idam edilmiştir. Stratelates, literaturde ilk kez MS 9. yüzyılda görülmektedir. Onun en erken biyografisini Niketas David Paphlagon yapmıştır. Daha sonraları biyografisi Theodoros Teron model alınarak geliştirilmiştir. İddiaya göre Theodoros’un çağdaşı olan Hagiographer Augaros, Stratelatos’un en erken vitasını yazmış ve onun Euchaita’da gömülü olduğunu yazmıştır. Bizanslı Hagiographer Symeon Metaphrastes ise Stratelatos’un Euchania’da gömülü olduğunu belirtmiştir. 10. yüzyılda C. Euthymios Protasekretis, Stratelates’i, Teron’un “enkomion”luğu ile birleştirmiş ve Licinius döneminde idam edilmesi gibi gerçekleri ihmal etmiştir. 11. yüzyılda hala devam eden bir hikâyede, Theodoros Euchaita kentinden Eusebia adındaki bir kadının yardımıyla bir ejderhayı öldürür.

Muhtemelen Aristokrat ve askeri toplumun artması ile sıradan bir asker olan Teron, yeni toplumsal eğilimleri tatmin etmediği için Stratelates kültü olarak 10. yüzyılda popüler olmaya başlıyor. Bizans İmparatoru John Tzimizkes (MS 969-976) Balkanlar’da 970 yılında Ruslarla savaşırken, Stratelates festival günü olan 7 şubat’da askerin yanına gelerek savaşın kazanılmasına yardımcı olmuştur. Bunun üzerine İmparator Euchaina’ya gelerek burada Azizin adına bir tapınak inşa ettirir ve kente Thedoros’un şehri adını verir. II. ve X. Piskoposluk listelerinde Euchania ve Euchaita birbirinden ayrı iki metropolis olarak gösterilir ve Euchaita’nın 886 ile 911 arasında ve Euchaina’nın MS 1035-1054 yılları arasında Metropolislik derecesine çıkmış olduklarını kaydeder.

Theodoros Teron’un ne zaman ve nerede doğduğu kesin olarak bilinmemektedir. Amasya’da Maximianus’un (MS 286-305) hükümdarlığı zamanında ölmüştür. Festival günü 17 Şubatdır. Aziz öldükten kısa bir süre sonra Eusebia adındaki bir kadın Azizin röliklerini Euchaita’ya getirmiş ve az zaman sonra burası mucizeler yarattığına inanılan bir yer olarak ün kazanmış ve Azizin ziyeratgahı yakınında ona ithaf edilen bir manastır inşa edilmiştir. Bu alan giderek hacılar için popüler bir yer olmuştur. Teron’un kültünde, MS 9. yüzyıl’da değişiklikler görülmüştür. Theodoros’un mızrakla bir canavarı öldürdüğü ve ona Eudokia adında bir prensesin yardım ettiği yazılıdır. Nikephoros Ouranos, Theodoros hakkında çeşitli hikâyeleri birleştirir. XI. Yüzyıl’da Euchaita Başpiskoposu Ioannes Mauropos bir vaazında Aziz Theodoros’a dair Homilie’ler, Euchaita ve manastır hakkında bilgi verir, hatta buradaki kiliseyi tasvir eder.

Büyük Perhiz’in (Lent) ilk pazarındaki gün için yazılan bir vaaz yanlışlıkla İstanbul Patriği Nektarios’a atfedilmiştir. Bu vaaz Jülien’in hükümdarlığı sırasında Theodoros’un yaptığı bir mucizeyi tanımlar; Theodoros, Piskopos’a görünerek “pazardaki yiyeceklerin kanla lekelendiğini” söyler. Bu yüzden festival şenlikleri yapılamaz.

Aziz Thedoros Stratelates ve Aziz Theodoros Teron Anıtsal resim sanatında tasvir edilirken eşleşmektedir. İki Aziz de zırh içersinde İsa’ya dönük olarak, cennet kemerinden krallık tacına uzanmaktadır. Aradaki tek fark Teron’un sakalının ucu çatallı değildir. Stratelates’in kahverengi sakalının ucu nadiren çatallıdır. Theodoros Teron 6. yüzyılın başlarında sakalının ucu koyu (Comsa Damiona içindeki Roma Kilisesi); Calabria’da, bulunan 6. yüzyıl’ın sonu 7. yüzyıl’ın başına tarihlendirilen bir altın madalyon üzerinde bir ejderhayı öldürürken, 10-11. yüzyıllarda martirium’u ateşli fırın içinde tasvir edilmektedir (II. Basileos’un Menologyası, s. 407). Aziz Thedoros Stratelates’in tasvir edildiği en erken örnekler fildişi eserler üzerinde ve 10-11. yüzyıla ait minyatürlü el yazmalarında (örneğin II. Basileos’un Menologyası, s. 383) görülmektedir. O, mızrak, kılıç ve kalkan tutarken, bir subay olarak betimlenmiştir. Onun martirium’u ise (Theodoros Psalter içerisinde, 39v) kırbaçlanırken tasvir edilmiştir. Bazı zamanlar hakim giysisi ile ve Aziz George gibi at üzerinde, elinde bir yılanlı mızrak tutarken görülmektedir.