Saray mutfağından Ramazan lezzetleri

Kitap
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş., Osmanlı Saray Mutfaklarında pişirilen ve sarayın Ramazan sofralarını süsleyen en özel lezzetleri, “İstanbul’un 100 Lezzeti” isimli kitapta...
EMOJİLE

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş., Osmanlı Saray Mutfaklarında pişirilen ve sarayın Ramazan sofralarını süsleyen en özel lezzetleri, “İstanbul’un 100 Lezzeti” isimli kitapta  meraklıların ilgisine sunmaya devam ediyor. Bu kapsamda kitabın yazarı Nilgün Tatlı’nın katılımıyla 31. Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı’nda (Beyazıt) 27 Temmuz Cumartesi günü saat 21.00’de imza günü ve “Osmanlı Saray Mutfağında Ramazan” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirilecek. 

Ramazana özgü enfes lezzetlerin yer aldığı kitapta, bir yandan bu özel mutfakta  pişirilen yemeklerin çeşitliliği anlatılırken diğer yandan da farklı kültürlerin Osmanlı Saray  Mutfağına etkileri anlatılıyor. 

İşte Saray Mutfağına Ait İlginç Bilgiler…

Kitapta yer alan bilgilere göre Osmanlı Saraylarında Sultanlar, Has Oda’da veya Has Bahçe’de yemek yerlerdi. Özel hazırlanan altın işlemeli örtü üzerinde zehirlenmelere karşı önlem olarak özel porselen tabaklarda yemek servisi yapılırdı. Zaman zaman Sultan’a altın yemek tabaklarda servis yapıldığı, ancak Sultanların ramazan ayında altın tabaklarda yemek yemeyi tercih etmedikleri dikkat çekiyor. Aynı şekilde sofraların Sultan’ın ailesi için de özenle hazırlandığı, sırmalı örtüler ve sedef kakmalı sehpa üzerinde, sinilere konan değerli taşlarla bezeli çatal-kaşık, kristal bardak, tas, fincanlar vb. malzemelerle ikramların yapıldığı anlatılıyor.

Ramazan’da Sultan’ın İltifat Göstergesi 

10 Yeniçeriye 1 Tepsi Baklava

Osmanlı’da, Ramazan ayının ortasında tepsilerle baklavalar yaptırılıp (17.-18. yy) Sulta­n’ın iltifat göstergesi olarak her 10 yeniçeri için koca bir tepsi baklava Yeniçeri ocağına gönderilirmiş. Saray mutfağının önü­ne gelen Silahtar Ağa (1 numaralı yeniçeri), ilk tepsiyi Sultan adına aldıktan sonra, her bölüğün amiri diğer tepsileri alır, önde baklava sinilerini taşıyanlar, arkada ise bölükle birlikte kışlalara doğru yürürlermiş.

Üç ayda bir Yeniçerilerin maaşlarının dağıtıldığı günlerde, İstanbul Yeniçerilerine maaşlarının konduğu altın dolu kırmızı meşin torbalar verildikten sonra, tepsi tepsi bakla­va vermek de adet olmuş. Yeniçeriler paraları omuzda, baklava tepsilerini başlarının üstünde taşırken serhat türküleriyle marş­lar söyleyerek kışlalarına dönerlermiş. Bu alaya “Baklava Alayı” denirmiş.
 
Osmanlı’nın Dünya Sofralarına Armağanı
 
“Şerbet”
 
Kitabın şerbetlerle ilgili bölümünde verilen bilgilere göre Topkapı Sarayı’na sonradan eklenen helvahane, mutfağı adeta bir tatlı, şurup ve şerbet laboratuvarı haline getirmiş. Sarayın en gözde şerbetleri, çiçeklerden gül, zambak, menekşe, fulya, yasemin, muhabbet, iğde ve nilüfer çiçeklerinden yapılırmış. Özellikle tatlı suda yetişen ve çok kısıtlı miktarda bulunan nilüfer çiçeğinden yapılan şerbet akıllara durgunluk verecek bir reçete niteliğindeymiş.
 
Şerbet yapımına bu kadar önem veren Osmanlı Sarayı, doğal olarak kuyumcu marifeti ile yapılmış pahalı avadanlıklar kullanmış.
 
Genelde saray ve halk mutfağı arasında büyük uçurumlar olmasına rağmen mesele şerbet olunca bu uçurum çok derin değil. Zira şerbet her hanede her zaman ansızın gelen misafire sunulması gereken en önemli ikramların başında geliyor.
 
Şerbetin, Osmanlı İmparatorluğunda altın tombak şerbetliğinde sunulacak kadar itibar görmesi yemek kültüründeki değerini ortaya koyuyor.