50 yıldır yuvarlanıyorlar!

Sanatçılar
Bugün Rolling Stones’un ilk sahneye çıkışının 50’nci yılı… Alelade bir grup yıldönümünün çok ötesinde bir durum söz konusu. Ne de olsa rock’n roll’dan rock’a geçişi...
EMOJİLE

Bugün Rolling Stones’un ilk sahneye çıkışının 50’nci yılı… Alelade bir grup yıldönümünün çok ötesinde bir durum söz konusu. Ne de olsa rock’n roll’dan rock’a geçişin miladından, 50 yıldır ufuk açan Mick Jagger sayesinde rock yıldızlığı mefhumunun ortaya çıkışından bahsediyoruz. Grup üyeleri hazır olmadıklarından 50’nci yıl turnelerini 2013’e ertelemiş olabilir ama dünya, popüler kültürde çığır açılan bu tarihi ıskalamıyor.

Grubun 700 fotoğrafının ve Stones’çuların kendi ağzından tarihlerini anlattıkları ‘The Rolling Stones – 50’ bugün İngiltere ‘deki kitapçılarda satışa sunuluyor. Yine grubun yapımcısı olduğu, Brett Morgen’in yönettiği Rolling Stones belgeseli de eylülde gösterime giriyor. Stones tarihini layıkıyla bu sayfalara taşımak imkânsız ama o tarihin başlangıcı, 12 Temmuz 1962’de Londra’daki ilk Rolling Stones performansının grubun biyografi yazarı Christopher Sanford’un sözleriyle aktarılmış hali aşağıda.

1962’de Londra’daki bir sinemanın yöneticisi izleyicileri, birazdan görecekleri filmin, John Wyndham’ın katil bitkileri konu alan romanından uyarlama ‘The Day of the Triffids’in korku unsurları içerdiği ve sinir sistemi hassas olanları etkileyebileceği konusunda uyarma gerekliliğini hissetmişlerdi.

Wyndham’ın mutant çalı çırpısı artık gayet akıllı, uslu geliyor göze. Ancak aynı senenin 12 Temmuz Perşembe günü, söz konusu sinemanın birkaç metre aşağısındaki Marquee kulübünde çok daha tekinsiz bir macera başlamak üzereydi.

Gösterişten uzak kıyafetleriyle 80 erkek ve 30 kadın, Rolling Stones’un ilk konserini görmeye hazırlanıyordu o gün. Her iki cinsin de giyim zevkini şekilsiz, hibe edilmişe benzeyen kıyafetler, şapşal bir görüntü veren kemik gözlükler belirliyordu (O dönemde bu kadar genç erkeğin Buddy Holly’yi andırdığını görmek ne etkileyici). Fotoğraftaki keçi sakallıların yoğunluğuna bakılırsa bu kalabalığın büyük bir kısmını da ölümüne caz tutkunları oluşturuyordu.

Grubun resmi ismi ‘Mick Jagger and the Rollin’ Stones’tu. Jagger, okul arkadaşı Keith Richards ve ‘Cheltenham P.çi’ kişiliğiyle Brian James (grubun isim babası da oydu) ön cephedeydi. Halen London School of Economics’te öğrenci olan Mick Jagger’ın üzerinde çizgili bir süveter ve kadife pantolon vardı. Richards, kopkoyu bir takım elbise giymişti. Jones ise bir taraftan kadınları süzerken diğer taraftan sahnede bir aşağı bir yukarı, zıplayıp duruyordu. Arkalarında ise bu hareketle karşılaştırıldığında gayet komik duran donukluklarıyla ritim grubu, basta, Richards’ın sanat okulundan arkadaşı Dick Taylor ve davulda daha sonra The Kinks’e katılacak Mick Avory, bir geceliğine gruba destek için oradaydılar.

Jagger ve Richards 18, Jones ise 20 yaşındaydı. 23 yaşındaki sevk memuru Ian Stewart ise sahnenin bir yanında bir eliyle domuz böreğini yerken diğer eliyle meyhanelerdekine benzer bir ritimle piyanosunu çalıyordu.

1962 Britanyası’nda gençler halihazırda bir dehşet atmosferi yaratmaya başlamışlardı. Belki de Hank Marvin and the Shadows’un İngiltere ‘deki hitlerinin etkisiyle elektrogitar gayet revaçtaydı. Surrey banliyölerinden birinde Eric Clapton isimli ergen, ilk Kay gitarını o yaz aldı örneğin. The Beatles , ilk single’ını çıkarmak üzereydi. Kabul edilmiş kültürel değerlere karşı isyanın en azından tohumları atılmaktaydı.

1962 sonbaharında ‘Arabistanlı Lawrence’, ‘Dr. No’, ‘Gemide İsyan’ filmleri gösterime girmişti. Kasımda Anthony Burgess, ‘Otomatik Portakal’ı yayımladı. Londra’da 2471 lisanslı eğlence mekânından 300’ü Stones gibi Muddy Waters ve Chuck Berry’nin R&B geleneğinden etkilenmiş genç grupları ağırlıyordu.

Marquee’deki o sıcak temmuz gecesinde tüm bu gelişmelerin hepsi ayan beyan ortada değildi belki ama daha geniş kapsamlı bir sosyal devrimin izleri yine de hissediliyordu. Neredeyse herkesin elindeki sigaraların ve izleyicilerinin yün ceketlerinin de birleşimiyle mekandaki koku pişmiş lahananınkinden farksızdı. Konser de yarı başarılıydı. Grup üyeleri çaldıkça sinirlerini yatıştırmak için kendilerini brandy’ye ve scotch’a vermişlerdi.

Taylor, muhtemelen grubun çok fazla prova yapma imkânı olmamasından kaynaklı aksaklıklar dolayısıyla birkaç kere yuhalandıklarını bile hatırlıyor. Ne var ki sonlara doğru Chuck Berry stili çaldıkları ‘Down the Road Apiece’teki gürültülü patlamayla işler tersine dönmeye başladı. Piyanist Ian Stewart’ın günlüğüne bakılırsa Rolling Stones, son 15 dakikada ritmi bir vites daha yükseltti, Elmore James’in ‘Happy Home’uyla büyük bir kapanış yaptı. O zamanlar bile hareketi solisttense siyah takımlar içinde sivilceli haliyle davulcuya "Daha hızlı, daha hızlı" diye bağıran gitarist sağlıyordu. Daha o zamandan Stones’un müthiş bir ritmi vardı.

Gösteri sonrası grup sinemanın fuayesinden dışarıya çıktı. Hiç tanınmadan sokağı geçip bir pub’a girerek içkilerini içti. O zamanlar part time olarak davulculuk yapan ve konseri seyretmiş Charlie Watts yanlarına geldi. "Benim grubum tam bir gülünçlük abidesiydi. Bu tayfa ise sınırları aşmıştı. Onlar gerçekten birer rock yıldızına benziyordu."

O sırada kimsenin, hatta Rolling Stones’çuların kendisinin bile bu grubun 21. yüzyıla kadar devam edeceği konusunda en ufak bir fikri yoktu. O senenin Noel ‘inde Taylor ve Avory gruptan ayrılınca yerlerine Bill Wyman ve Charlie Watts geldi. Nisan 1963’te grubun menajerliğini Andrew Loog Oldham aldı ve Decca’dan ilk single’larını, Chuck Berry’nin ‘Come On’unun cover’ını çıkardılar. Gerisini ise zaten biliyorsunuz…

Guardian’dan çevrildi.

Radikal