Eserleri tekke yazısı diye sergiden indirildi

Görsel Sanatlar
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın dört yılda bir verdiği Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü bu yıl, Cahide Keskiner (minyatür), Hüseyin Öksüz (hat), Çiçek Derman (tezhip), Salih Balakbabalar (sed...
EMOJİLE

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın dört yılda bir verdiği Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü bu yıl, Cahide Keskiner (minyatür), Hüseyin Öksüz (hat), Çiçek Derman (tezhip), Salih Balakbabalar (sedefkar), İslam Seçen (cilt), Alparslan Babaoğlu (ebru) aldı. Keskiner: “1970’li yıllarda açtığımız bir sergide ‘bunlar tekke yazıları’ diye tablolarımız indirildi. Dönemin bakanını zor ikna ettim.” diyor.

Minyatür sanatçısı Cahide Keskiner, 60 yıllık sanat hayatında devlet düzeyinde pek çok ödül aldı. En son ödülü de çarşamba günü Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın dört yılda bir verdiği Kültür Sanat Büyük Ödülü’ydü. Keskiner, bugünlere çok kolay gelmediklerini söylüyor ve 1970’li yıllarda yaşadığı olayı şöyle anlatıyor: “O zamanlarda sergiler Ankara Zafer Çarşısı’ndaki Kültür Bakanlığı’na ait galeride açılırdı. Minyatür, hat, tezhip ve hilye-i şeriflerden oluşan karma bir sergi hazırlamıştık. Dönemin kültür bakanı Cihat Baban’ın talimatıyla gelen yetkililer, bunlar ‘tekke yazıları’ diyerek tabloları indirdiler. Minyatürlerin çok fazla dini içerikli olmasını istemezlerdi. Sergiyi ben koordine ettiğim için Cihat Baban’ın yanına çıktım. Siyasi bir amacımız olmadığını anlatıp kendisini ikna ettikten sonra tablolar tekrar asıldı. O günlerden bu yana hep sanatımızı tanıtmak için uğraştık.”

Keskiner, ‘bu sanatlar bizim kültürümüz, değerlerimiz… Öz varlığımız onlara bağlı diye’ nasıl çırpındıklarını anlatırken dönemin önemli gazetecilerinden Burhan Felek ile aralarında geçen konuşmayı da aktarıyor: “Hiç unutmam rahmetli Burhan Felek’le bizimle röportaj yapması için görüşmeye gittik. Kendisi önemli bir isim. Bana dedi ki: ‘Cahide Hanım, bunlar sizin için önemli. Bizim için hiçbir önemi yok.’ O kadar çok mücadele ettik ki!”

Sadece Keskiner değil, ödül alan ebruzen Alparslan Babaoğlu’nun on yıl önce Amerikan İstanbul Başkonsolosu ile yaşadığı olay, bir sanatçı için rencide edici. Kendisinden dinleyelim: “David Arden ve eşi ebrunun nasıl yapıldığını merak etmişler. Bir akşam evime beni seyretmeye geldiler ve çok etkilendiler. Arden dedi ki: ‘Eski kültür bakanı Fikri Sağlar  yakın arkadaşım. İsterseniz yeni kültür bakanı İstemihan Talay ile sizi tanıştırmasını söyleyeyim.’ Kendisine ‘İkisi de benim çok yakın dostumdur. Gerek yok.’ diye cevap verdim. Oysa kimseyi tanıdığım yok, utancımdan yalan söylemek zorunda kaldım. Bir Amerikalının beni kültür bakanımızla tanıştırmayı teklif etmesi zoruma gitti. Bu ödül beni ziyadesiyle memnun etti.”

‘Ödülü alırken içimde burukluk hissettim’

Tezhip sanatçısı Çiçek Derman, ilk defa bakanlık düzeyinde ödüle layık görülmenin sevinci içinde ama sanatının yükselerek devam etmesi onun için daha mühim. Ödülünü alırken içinin burkulmasının da haklı bir nedeni var. Bu ödülün aslında en zor zamanlarda, hiç yılmadan mücadele eden hocalarının hakkı olduğunu düşünüyor. Derman, 1980’li yıllarda eşi Uğur Derman’la birlikte Avrupa Dışı Sanatlar Birliği tarafından tezhip ve hat sanatını tanıtmak üzere bir ay üç ülkede atölye çalışması yapmışlar. Önce Cenevre, sonra Londra, en son da Milano’da. “Karı-koca bizlere 24 saat tercüman tahsis edildi, önümüze kırmızı halılar serildi. İnsanlar ne yapacaklarını bilemediler.’ derken Avrupalıdan gördükleri ilgi karşısında çok üzülmüşler!

İlk kez bir cilt sanatçısı ödüllendirildi

Mimar Sinan Üniversitesi’nde Cilt Ana Sanat Dalı’nda klasik ciltçilik dersleri veren Prof. Dr. İslam Seçen, yazma ve matbu eserlerin restorasyonu konusunda Türkiye’nin en yetkin isimlerinden. Kendisi ders veriyor ama öğrencisi fazla yok. Toplam 8-9 kişi. Zaten işin ruhu da ancak bu kadar bir mevcudu kaldırabiliyor. “Artık kendimizi eski eserlere adadık. Arşivimizi korumamız ve zenginleştirmemiz lazım. Arşivi olmayan bir devlet yaşayamaz.” diyen Seçen, cilt sanatı dalında ödüllendirilen ilk isim.

Marangoz atölyesinden sedefkârlığa

Sedefkârlık, Salih Balakbabalar’ın ifadesiyle zanaatı bol, sanatı az olan bir dal. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde bu işin hocalığını yapan sanatçı, sedefkarlığın akademik bir hüviyet kazanmasında önemli katkıları oldu. Hat ve tezhipte üstatlarla çalışan Balakbabalar, sedef kakmacılığında kendi kendine yol kat etti. Bir ustasının olmadığını söylüyor. Önce İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, sonra İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nı bitirdi. Öğrencilik yıllarında bir marangozluk atölyesinde çalışması ona sanata uzanan yolu açtı. İnci Ayan Birol ve Çiçek-Uğur Derman çiftiyle tanışınca işlerinin üslup kazanmaya başladığını ifade ediyor. “Sanatımızın karşılık görmesi sevindirici.” diyen Balakbabalar’ın birçok özel koleksiyonda ve müzelerde eseri bulunuyor.

İcazet almak  için Hamit Aytaç’la 10 yıl mektuplaştılar

Hat dalında ödül alan Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Öksüz (69), Konyalı. Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde akademisyenlikle sanatçılığı bir arada sürdürüyor.

1966’da İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ni kazanan Öksüz, Osmanlı döneminin son hattatlarından Hamdi Aytaç’ın öğrencisi.

1970 yılında fakülteyi bitirdiğinde hocası Aytaç’ın yanına giderek, ‘Efendim benim okulum bitti, Konya’ya dönüp mesleğimi icra etmek istiyorum.’ der.

Aytaç ise “Evladım, git ama yazmayı bırakma. Yazdıklarını mektupla gönder. Ben meşkini yazar geri gönderirim.’ diye cevap verir. Konya’ya dönen Öksüz, 10 yıl boyunca yazdıklarını hocasına göndererek icazetini alır.

Türkiye’nin dört bir yanındaki camilerin tezyinatında da dünyanın birçok ülkesindeki camilerde de onun hatları var. Daha önce birçok ödül alan Öksüz, “Kalem vesilesiyle her istediğime ulaştım. Devletin zirvesinin sanat erbabını ödüllendirmesi de güzel bir uygulama.” diyor.

Zaman