Edirne Hakkında Genel Bilgiler

Türkiye'nin İlleri
Edirne İli Trakya Yarımadasında; Kuzeyde Istıranca Dağları, Güneyinde Koru Dağları ve Ege Denizi-Saroz Körfezi, Batısında Meriç Nehri ve Meriç Ovası, Doğusunda da Ergene Ovasını içine alan 41º 40̸...
EMOJİLE

Edirne İli Trakya Yarımadasında; Kuzeyde Istıranca Dağları, Güneyinde Koru Dağları ve Ege Denizi-Saroz Körfezi, Batısında Meriç Nehri ve Meriç Ovası, Doğusunda da Ergene Ovasını içine alan 41º 40′ Kuzey enlemleri ile 26º 30′ Doğu boylamları arasında yer almaktadır. Ergene ve Meriç ovalarını içine alan ilimiz topraklarının % 80’ı tarıma elverişlidir. Doğuda Kırklareli ve Tekirdağ illeri, Batıda Yunanistan, Kuzeyde Bulgaristan Devletleri, Güneyde Çanakkale İli ile komşu olan ilimizin Güneyinde Ege Denizi yer almaktadır.

-Türkiye’nin İlleri Hakkında Genel Bilgiler Tam Liste-

İklim

Edirne, her Akdeniz ikliminin hem de Orta Avrupa’ya özgü kara ikliminin etkisi altında kalan bir geçiş bölgesidir. Bölge Karadeniz, Ege ve Marmara denizlerin de etkileriyle zaman zaman ve yer yer farklı iklim özellikleri gösterir. Kışları, Akdeniz iklimi etkisini gösterdiği zamanlarda ılık ve yağışlı, kara iklimi etkisini gösterdiğinde de oldukça sert ve kar yağışlı geçmektedir. Yazlar sıcak ve kurak, bahar dönemi yağışlıdır. İlin bitkisel üretim açısından önem taşıyan Ergene Havzası’nda ise sert bir kara iklimi egemendir. Çevresi dağlara sınırlı olan bu yörenin denizlerden gelen yumuşatıcı etkilere kapalı olması bu iklim yapısını ortaya çıkarmaktadır. Yıllık ortalama sıcaklık 13,4 °C, en yüksek sıcaklık 41,5 °C Temmuz ayında, en düşük sıcaklık –22,2 °C Ocak ayında gerçekleşmiştir. Yıllık ortalama yağış miktarı 585,9 mm ve yıllık ortalama nispi nem % 70’dir.


Bitki Örtüsü

Bitki örtüsünü incelerken Edirne ilini ele alırsak, il topraklarının % 47’si tarım yapılan topraklar, % 13’ü ağaçlık ve ormanlık % 34’ü çayır ve otlaklar, % 6’sı da ürün vermeyen topraklardır.

Trakya’da orman yalnız Istıranca dağlarındadır. Buradaki ormanlar keresteden çok mangal kömürü olmaya elverişli meşelerdir. Edirne ilinin % 11-13 dolayı küçük bir kısmı ormanlıktır.

Bitki örtüsünü, Meriç havzası bakımından ele alırsak, bitki örtüsü havzanın iklim, toprak ve rölyef gibi çevre şartlarına uymaktadır.

Havzanın yağış alma miktarı, kış aylarında fazlalaşır, yaz aylarında ise azalır. Bu suretle, tabii bitkilerin gelişim devrelerinin ilk aylardaki su noksanlığını, kış aylarında toprakta birikmiş bulunan nemden karşılanmaktadır. Havzada nisbi nem oldukça yüksektir. Bu durum havza bitki örtüsü üzerinde olumlu bir etki yapmaktadır.

Rüzgarlar, bitki gelişimi bakımından, arttırıcı nitelikte değildir.

Meriç havzasında tesbit edilen altı büyük yoprak grubu içerisinde en yaygın olanlar, Kalkersiz Kahverengi Topraklar ile Kalkeriz Kahverengi Orman Topraklarıdır. Bunlardan sonra Vertisolle, Alüvyaller, Kahverengi Orman Toprakları ve Hidromorfik Alüvyal topraklar gelmektedir.

Alüvyaller genel fiziksel ve kimyasal karakteristikleri itibarıyla tabii bitki türlerinin hepsine uygun bir nitelik gösterir.

Havzanın kuzey ve güneyindeki yüksek arazilerdeki dağnık olan Kahverengi Orman Toprakları, tabii bitki türlerinden birçoklarının gelişimi için uygun nitelik göstermektedir.

Hidromorfik Alüvyal topraklar, yüzey ve dahili drenajları bozuk olduğundan, ancak suyu seven Carex, Thyphae ve kamışlar gibi bitkilerin gelişme ve büyümesine uygun nitelik taşımaktadır. Tuzu seven bazı tabii bitki türleri de, bu toprakların tuzlu ve bozuk drenajlı kısımlarında gelişebilmektedir.

Istıranca dağlık kütlesinin güney yamaçlarında, kuru ormanların meşe ve gürgen ağacı toplulukları; Koru dağlarının kuzey yamaçlarında ise yine kuru ormanların meşe ve çam ağacı toplulukları yer almaktadır. Her iki dağlık arazinin çevresindeki platolarda da dağınık meşe toplulukları vardır. Az olarak da gürgen topluluklarına rastlanır. Bu ormanların Belgrat ormanlarından farkı Fagus Orientalis’in eksikliğidir. Burası nemoral kademedir ve deniz kenarında dar bir şerit içinde bulunan Akdeniz vejeterasyonuna inkılap eder.

Ergene havzası kuzey ve güneyden oldukça yüksek dağlarla çevrili bulunduğundan, etrafındaki arazilere göre daha az yağış almaktadır. Sırtlar ve yüksekçe tepelerin tahrip görmeyen kesimleri meşelerle kaplıdır.


Meriç Köprüsü

Flora

Centaurea kilea (Asteraceae: Papatyağiller), Helleborus vesicarius Noel gülü (Ronunculaceae: Düğün çiçeğigiller), Paronychia argyroloba (III ecebraceae), Fraxinus ornus ssp. cilicia (Oleaceae: Zeytingiller), Anchusa heterophylla ssp. incana (Boraginaceae), Asperula Lilaciflora ssp. phrygia (Rubiaceae), Crocus biflorus ssp. pulchriclor (Iridaceae: Süsengiller)


Fauna

Edirne İlinin faunasını iç su balıkları, semender, kurbağalar, sürüngenler, kuşlar, memeliler oluşturmaktadır. Faunistik çalışmalar Omurgasız Hayvanlarda; tayyare böcekleri, hap  böcekleri, karıncalar, parazitoit arıcıklar; Omurgalı Hayvanlarda; kuyruklu ve kuyruksuz kurbağalar, kuşlar ve özellikle kemirici memelileri içermektedir.


Ekonomik Yapı

Edirne’nin ekonomisinde ağırlık tarıma dayanır. Faal nüfûsun % 73’ü tarım, balıkçılık, avcılık ve ormancılıkla uğraşır. Gayri sâfi hâsılasının % 42’si tarımdan elde edilir. Sanâyi hızla gelişmektedir. Avrupa’yı Ortadoğu’ya, Anadolu ve İstanbul’a bağlayan transit yol buradan geçer. DPT’nin 2011’de açıkladığı illerin sosyo-ekonomik gelişmişlik tablosuna göre 12. sıradadır. Yurt içi ve yurt dışı ulaşım imkanlarının fazlalığı, İstanbul’a yakınlığı Edirne’nin sanayi büyük sanayi şirketleri için bir cazibe merkezi olmasını sağlamaktadır.

Tarım: Edirne’de çeşitli tarım ürünleri yetişir. Ovaları çok bereketlidir.Tarla tarımı çok gelişmiştir. Tahılda buğday, sanâyi ürünlerinde şekerpancarı ve ayçiçeği ön sırayı alır. Meyvecilikte, kavun, karpuz yetiştiriciliği ve bağcılık ileridir. Son 10 senede tarım ürünleri bir kat artmıştır. Buğday, pirinç, ayçiçeği, şekerpancarı, fasulye, susam, kolza, domates, patlıcan, pırasa ve lahana ilde yetiştirilen başlıca tarım ürünleridir.Meyve olarak kavun, üzüm, karpuz, elma, armut, erik, kızılcık ve bâdem önemli yer tutar. Sulama, gübreleme ve modern tarım araçları kullanma husûsunda önde gelen iller arasındadır.

Hayvancılık: Çayır ve mer’aların gittikçe azalmasına rağmen hayvan potansiyeli yüksektir. Koyun, kıl keçisi, sığır ve manda beslenir. Koyunların çoğu kıvırcıktır. Eti yağsız, sütü bol ve yapağısı kalitelidir.Kışın Balkanlardan gelen yaban ördek sürüleri boldur. Beyaz peyniri meşhurdur. Ormancılık: Yüzölçümünün % 25’i orman ve fundalıklarla kaplı ise de Edirne orman bakımından zengin sayılmaz. 160 bin hektara yakın orman sahasının 20 bin hektarı koruluktur. Her sene bu ormanlardan 25 bin m3 sanâyi odunu ile 20 bin m3 yakacak odun elde edilir.

Mâdenleri: Edirne’de çıkarılan başlıca mâden linyittir.Keşan, Demirhanlı, Küçük Doğanca, Enez ve Meriç linyit ocaklarından senede yaklaşık 50 bin ton linyit çıkarılır. Türkiye ihtiyâcının yarısını karşılayacak tabiî gaz rezervleri Trakya’da bulunmaktadır. Edirne’de tabiî gaz ve petrol aramalarına devâm edilmektedir.Sanâyi: Yakın zamâna kadar Edirne’nin sanâyii tarıma dayalı, yağ, un, beyaz peynir ve kaşar peyniri fabrika ve mandıralarından ibâretti. Son 10 senede sanâyi hızla büyümüştür. Mühim kısmı imâlat, gıdâ, tarım, sıhhi tesisat malzemeleri, dokuma ve deri sanâyiine âittir.

Ulaşım: Edirne Türkiye’nin Avrupa’daki sınır kapısıdır.Anadolu’yu, İstanbul’u, Ortadoğu’yu Avrupa’ya bağlayan kara ve demiryolları Edirne’den geçer. Avrupa’dan Türkiye’ye giren 4 sınır kapısından 3’ü Yunanistan ve biri Bulgaristan sınırındadır. Kapıkule sınır kapısından başlayan E-5 Karayolu, Edirne-Havsa-Babaeski-Çorlu-Silivri-İstanbul güzergâhını tâkip eder. İpsala sınır kapısından başlayan yol, İpsala-Keşan-Malkara-Tekirdağ-Silivri güzergâhını tâkip eder ve E-5 Karayolu ile birleşip İstanbul istikâmetine devâm eder. Edirne ile ilçeleri birbirine asfalt yollarla bağlanmıştır. Köy yolları düzgündür. Motorlu araç sayısı hızla artmıştır. Demiryolu bakımından da Edirne işlek bir yerdedir. Hergün İstanbul- Sofya-Venedik-Paris, İstanbul-Sofya-Belgrad-Zagreb-Viyana, İstanbul-Sofya-Bükreş- Moskova seferleri karşılıklı olarak Kapıkule’den yapılır.Ayrıca İstanbul-Selanik-Atinatren seferleri Uzunköprü ve Eskiköy üzerinden yapılır. 230 km’lik düzgün bir yolla İstanbul’a bağlıdır.


Selimiye Camii

Edirne İlçeleri

İpsala : İpsala, Marmara Bölgesi’nin Trakya kesiminde, Edirne İli’ne bağlı, yüzölçümü 753 km² olan bir ilçemizdir. Kuzeybatıda Meriç, Kuzeydoğuda Uzunköprü, Doğuda ve Güneyde Keşan, Güneybatıda Enez ilçeleri ile çevrilidir. İlin Güneybatısında yer alan İpsala, alçak tepelerle engebeleşmiş, dalgalı düzlüklerden oluşan bir doğal yapı gösterir. Kuzey ve Doğu kesimlerinin 100-300 metre arasında değişen yükseltiler, Batı kesimini ise aşağı Meriç ovasının bir parçasını oluşturan İpsala Ovası kaplar.

Meriç Irmağı ve kollarıyla sulanan ve sık sık su baskınına uğrayan ova, 1960’larda Meriç Irmağı boyunca yapılan setlerle ilin en büyük ve verimli tarım alanlarından biri durumuna getirilmiştir. Batıda Meriç kuzeybatıda da Ergene Irmakları ilçenin doğal sınırını çizer. Ergene Irmağının kollarından Basamaklar Deresi üzerinde sulama ve taşkın önleme amacıyla kurulan Altınyazı Barajı göl alanının bir bölümü, Yeni Karpuzlu Göleti ve Sultanköy Barajı da ilçe sınırları içindedir. İklim yazla kış, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkları ile dikkati çeker. Karasal iklim hüküm sürer. Yağışlar kış ve bahar aylarında toplanır. Çeltik ekimi nedeniyle yazın nem oranı fazladır.

İpsala İlçe Merkezi, İpsala ovasının kuzeydoğusundaki bir tepenin yamacında kurulmuştur. İlçenin 2 km güneyinden geçerek Yunanistan sınırındaki İpsala Sınır Kapısına ulaşan E-25 karayolu, Keşan’da Eceabat’tan gelen E-24 karayoluyla kavşak yapar. Bu karayolu kasabadan geçen bir yolla Havsa ve Silivri yakınlarındaki iki yerden E-5 karayoluyla birleşir. İpsala İlçesi İl Merkezi Edirne’ye 108 km uzaklıktadır.İlçenin komşu ilçelerle bağlantısı kara yoluyla olup, ilçenin bütün köyleriyle ulaşımında bir problem yoktur. İlçe merkezinden Edirne, Tekirdağ, İstanbul ve Ankara’ya düzenli olarak otobüs seferleri yapılmaktadır. İpsala ilçesine Keşan ilçesinden ulaşılır. Yollar asfalt olup, ilçe merkezi ve köyler arasındaki ulaşım yıl boyu yapılmaktadır.

Meriç : İlçenin Adı Meriç ırmağından gelmektedir. Meriç ırmağı İlçeyi Yunanistan’dan ayırmaktadır. İlçe Alibey, Karahamza ,Yakupbey ,Karayusuflu gibi kurucularının isimlerini taşıyan köylerin oluşturduğu 21 köy ve 2 beldenin bağlı olduğu şirin bir sınır ilçesidir. İlçe İl’ in güneyinde olup, kuzeyini ve doğusunu Uzunköprü ilçesi,batısını Türkiye -Yunanistan hududunu teşkil eden Meriç nehri, güneyini Uzunköprü ve İpsala İlçeleri çevrelemektedir. İlçe arazisi kuzeyde ve batıda Meriç, güneyde Ergene nehirleri arasında kalmaktadır.İlçemiz Coğrafyası alçak tepelerden, geniş düzlüklerden, yassı sırtlardan ve hiç bir engebesi olmayan geniş ovalardan oluşmaktadır. İlçede dağ ve yayla yoktur. Başlıca ovaları Meriç ve Ergene olup her türlü bitki yetiştirilmektedir. İlçenin yüzölçümü 448 km2 dir. Deniz seviyesinden yüksekliği 34 m. en yüksek noktası 133 m.dir. (Paşayenice köyü ile Kavaklı Köyü hudutlarının birleştiği nokta.) İlçenin batı hududunda Yunanistan olup sınır uzunluğu 56 km.dir. Meriç Nehrini takip eden sınırımız 1923 yılında Lozan Anlaşması ile çizilmiştir

Keşan : İlçemiz Keşan, çok eski bir yerleşim yeri olmasına rağmen, Keşan ismi ile anılmaya Osmanlılar’dan sonra başlamıştır. Zira, mevcut bilgi ve kaynaklar bu ismin şehrimize Osmanlılar tarafından verildiğini göstermektedir. “Keşan adı nereden geliyor” sorusuna cevap vermeden önce kelime anlamı üzerinde durmak yerinde olacaktır. Keşan kelimesi Farsça bir kelime olup, “Keş” kelime kökünden türemiştir. Keş kelimesi sözlükte, çekmek olarak tanımlanıyor Sonuna gelen “–an” eki kelimeye çoğul anlamı katarak, çekenler anlamı vermektedir,örnekleyecek olursak: Cefakeş: cefa çeken Dilkeş: Gönül çeken, Keşan: çeke çeke, sürükleyerek götürme, şeklinde örnekleyebiliriz. Anadolu’da halk arasında, işlev aynı olmak üzere, değişik nesnelere de bu ismin verildiğini görmekteyiz. Bazı yörelerde atların tüm deri koşumlarına “keşan” denmektedir. Ayrıca Keşan ismiyle, komşumuz İran’da iç kısımlarda bir şehir bulunmaktadır.

İlçemizin antik çağlardaki adı, pek çok kaynakta geçtiği gibi, “Zorlanis” dir. Bölgeye M.Ö. 30 yy’dan itibaren gelmeye başlayan LUVİLER’in bu ismi verdikleri en eski kaynaklardan anlaşılmaktadır. Zorlanis ismi Roma döneminde de kullanılmıştır. Kent 1359 tarihinde Osmanlılar tarafından fethedildikten sonra, buraya Anadolu’dan göçmen getirtip, yerleştirildi. “GACAL” tabir edilen eski yerlilerin bunların torunları olduğu söylenir. Trakya’nın güneyine yoğun olarak yerleştirilen bu Yörüklere “Topkeşan Yörükleri” deniliyordu. Bunlar yoğunluklu olarak ilçemizde toplandıkları için, şehir ismine de “Topkeşan” denilmeye başlandı. Zamanla kısaltılarak, “Keşan” olarak söylenir oldu ve öyle kaldı.

Tarihsel olarak bakıldığında, yörede ilk yerleşimin M.Ö. 1200 yıllarında bölgeye gelen Traklarca gerçekleştirildiği sanılmaktadır. Büyük İskender’in ölümünden sonra kurulan Trakya Krallığı içinde yer alan Keşan, daha sonra Perslerin, Helenlerin, Roma ve Bizanslıların egemenliğinde yaşadı. Trakya Krallığının başkenti, Enez’in Vakıf köyü yakınlarındaki “Lizimimakya” idi. 2. Trak Devletinin başkenti “Bizye” (Vize) oldu. M.S. 1. yüzyılda Doğu Trakya, Roma Donanmasının üssü olan “Perintos”ta (Marmara Ereğlisi) oturan bir Roma Valisi tarafından yönetiliyordu. Keşan, Büyük Roma İmparatorluğu zamanında “Via Egnatia Yolu”(Egnata şehri yolu) üzerinde, küçük bir mola ve konaklama kasabasıydı. Bölgede en çok Trakların bir kolu olan “ODRİSLER”in etkisi olmuştur. Edirne’yi kuran Odrislerdir. Başkentleri “KYPSELA” (İpsala) idi.1354 yılında meydana gelen depremde, önemli ölçüde yıkıma uğrayan Keşan’ın nüfusu da azalmıştı. İlk kez Gazi Süleyman Paşa zamanında Osmanlı yönetimine girdi. Fatih Sultan Mehmet devrinde Keşan’ın yönetimi, “HAS” olarak, Hersekzade Ahmet Paşa’ya verilmiştir.

1829 ve 1877’de iki kez Ruslarca işgal edildi. 20. yüzyıl başlarında önce Bulgarların, sonra Yunanlıların saldırısına uğrayan Keşan 19 Kasım 1922’de işgalden kurtuldu ve özgürlüğüne kavuştu. 1310 Edirne yıllığına göre, 19. yüzyılda 10427 olan nüfusun 2140 kadarı Türktü. 1877 Türk – Rus savaşlarından sonra ilçe olmuştur. Gelibolu Livasına (Sancak) bağlı idi. İlçede Tasavvufçu Şeyh Süleyman Zati ve Rüstem Babanın türbeleri ile Hersekzade Ahmet Paşa Camii vardır.

Lalapaşa : İlçemizin kuzeyinde ve batısında Bulgaristan, doğusunda Süloğlu ilçesi, güneyinde Edirne ili yer almaktadır. İlçemizin yüzölçümü 536.788 dekar , rakımı ise 72 metre olup , Edirne’ye uzaklığı 27 km.dir . İlçe arazisi genelde düz olmakla birlikte balkan (hudut) kesimleri engebelidir. Tepelerin üst kısımlarında aşınma ile oluşmuş sivri dişli granitler bulunmaktadır. Kış yağmurları ile beslenen dereler Tunca nehrine dökülmektedir. İlçemizde bir çok derecik olmasına rağmen önemli bir akarsuyu yoktur. İlçe iklimi tipik karasaldır.ilçemize düşen yıllık yağış miktarı 350-450 mm. Dir. İlçemiz aynı zamanda serhat bölge konumundadır . Türkiye’nin Bulgaristan ile olan sınırının 55.455 metresi Lalapaşa bölgesindedir . Edirne-Lalapaşa-Hamzabeyli hudut devlet yolu ise ilçemiz sınırları içerisinden geçmektedir.

Enez : Bir kıyısı Meriç nehri ile Yunanistan sınırı, bir kıyısı Saroz körfeziyle , iki kıyısı Keşan ve İpsala İlçeleri ile sınır, geçimini tarım, hayvancılık, balıkçılık, turizm ve ticaret ile sağlayan sıcak neşeli insanların yaşadığı küçük şirin bir Trakya ilçesidir. Kış aylarında kendi kendi ile baş başa yazları ise herkesin yaşamak istediği denizi, güneşi , plajları ile kendine saklı kent dedirtebilecek kadar bakir bir turizm kasabasıdır.

Havsa : Havsa ilçesi Romalılar tarafından kurulmuştur.İlçenin Romalılar zamanındaki adı “NİKİ” idi. Roma İmparatorluğu ikiye ayrıldıktan sonra Bizanslıların elinde kalmıştır. 1356 yılında Rumeliye geçen Türkler burayı I.Murat vasıtasıyla Türk topraklarına katmışlar ve ilçeye “HOSA” adını vermişlerdir. Edirne Osmanlı Devletinin Hükümet merkezi olduktan sonra Hosa’da bulunan Rumlar, Padişah I.Murat’ın ikamet ve din serbestisi ile ilgili fermanlarına aldırmadan burayı terk ederek İstanbul ve Selanik taraflarına göç etmişlerdir.Fetihten sonra Anadolu’dan getirilen göçmenlerle kasabanın Türkleştirilmesi sağlanmış,Sokollu Mehmet Paşanın buraya önem vermesiyle gelişmiştir.

Bugün Hacı isa, Hacı gazi ve Helvacı baba mahalleleri o dönemde getirilen göçmen ailelerin isimlerini taşımaktadır. Tarihi eserler halen 1577 yılında Sokollu Mehmet Paşa tarafından oğlu Kazım Paşa adına Mimar Sinan’a yaptırılan Sokollu Camii,Fukaraya Bektaşilerinden olduğu söylenen Kurt bey Anıtı, sadece kemeri kalan kervansaray,Harap vaziyetteki Sokollu Hamamı ve bugün de kullanılmakta olup bütün tesisleri Mimar Sinan tarafından yapılan çeşmedir. Tarihi eserlerden Hafsa Hatun ve Abdülselam Camiinden hiç bir iz kalmamıştır.Padişah II.Beyazıt’ın hanımlarından Hafize Sultan ilçeye yerleştikten sonra ilçeye bir müddet “HAFSE” denilmiş,daha sonra bu iki isim karışımından HAVSA ismi doğmuştur.

Uzunköprü : İlçemiz Uzunköprü’de kaymakamlık örgütü 1868 yılında kurulmuş ve günümüz jandarma dairesinin bulunduğu yerde 1888 yılında Uzunköprü’de bilinen en eski hükümet konağı kuruldu.Kaymakamlığın personelini alamaz hale gelmesiyle Askerlik Şubesi, 1939 yılına kadar Hükümet Konağı olarak kullanıldı.1939 yılında yapımı tamamlanan Hükümet Binası 29 Ekim 1939 yılın’da açıldı.Halen bu binada faaliyet göstermektedir.

Süloğlu : Osmanlılar 14. yy’ın II.çeyreğinde Rumeli’ye geçtikten sonra, Türk akıncıları Şehzade Süleyman, Hacı İl Bey ve Lala Şahin Paşa komutasında fetih hareketlerine girişmişlerdir. Fethettikleri topraklara adaletli yönetim ve hürriyeti taşımaları, Süloğlu ve çevresinin de kolayca Türklerin eline geçmesini sağlamıştı. Anadolu’dan gelen Oğuz Türkleri boyundan Kocacık Yörük ve Türkmenleri Süloğlu çevresinde iskan edilmişti. Böylece geniş araziler üzerinde kasabalar, köyler, çiftlikler kurulmuştu. Yeni kurulan bu yerleşim yerlerine büyük ailelerin reislerinin adları verilmişti. Süloğlu çiftliğinin 16. asırda kurulduğu tahmin edilmektedir.

Edirne’nin Kirişhane Mahallesi’nin kurucusu Hacı Süle Çelebi’dir. Hacı Süle Çelebi 1559 Ekim ayında (Hicri 967 yılının Muharrem ayında) burada bir cami yaptırmıştı. Hacı Süle Çelebi 1568 yılında (Hicri 976) yılında vefat etmiştir. Süle köyü tımarının Süle Çelebi’ye babası Hacı Sinan’dan kaldığı anlaşılıyor. Bundan sonra oğluna kaldığı için bu yöre Süleoğlu adını almıştı. Evliya Çelebi Kırım dönüşünde, Muhittin Baba ve Sarıdanişment Köyü üzerinden Hasköy’e gekdiğini yazmaktadır. Yolculuğunda Süloğlu çiftliğinin güzelliğinden bahsetmektedir. Süleoğlu ve yöresi 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşında yıkıma uğrar. Bimlerce insan savaş sırasında ve sonradan meydana gelen salgın hastalıklar sonucu ölür. daha sonra 93 Harbi diye anılan 1878-1879 Osmanlı-Rus savaşı sonundaysa, göçmenler yerleştirilir. Böylece iskan günümüze kadar çeşitli ülkelerden gelenler ile devam etmektedir.

Yöre en acı günlerini Balkan savaşı’nda yaşar. 1913’te esaret sona erer. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun mağlup olması üzerine, 1920’de bu defa Yunan işgaline uğrar. İşgal 22 Kasım 1922’de sona erer. Süleoğlu, Cumhuriyetin ilanından sonra 1934 yılına kadar Tatarlar nahiyesine bağlı köy; 1934 yılında Edirne’ye bağlı nahiye, 1967 yılında belediye, 1990 yılında da ilçe olmuştur. 1990 yılında T.B.M.M’nde ilçe oluşu ile ilgili kanun tasarısı görüşülürken Süleoğlu adı Süloğlu olarak değiştirildiği için, bundan sonra ismine Süloğlu denilmiştir.

Edirne Ulaşımı

Demiryolu : İstanbul’dan Edirne merkezine trenle ulaşım, İstanbul Sirkeci Garı’ndan her gün 15:20’de sefer olup, yolculuk ortalama 5 saat sürmektedir.Bilet fiyatları konusunda güncel bilgi için 444 8233 numaralı telefondan TCDD Danışma Hattı’nı arayabilirsiniz.

Karayolu : İstanbul-Edirne karayolu ulaşımında TEM otobanı ve E5 (D100) karayolu tercih edilebilir. TEM otobanından Edirne (İstanbul /Mahmutbey-Edirne mesafesi) 228 kilometre, E5 (D100) karayolu üzerinden (İstanbul /Topkapı-Edirne mesafesi) 217 kilometredir. TEM otobanı, oldukça modern ve kaliteli bir yol olmasından dolayı İstanbul’dan direkt olarak Edirne’ye ulaşmak isteyenlerin birinci tercihi durumundadır. Kendi aracıyla seyahat edecek olanlar için TEM otobanı dışında E5 (D100) karayolu da diğer bir alternatiftir.

Edirne Yeryüzü Şekilleri ve Bilgileri

Çandır Dağları : [Dağ] ,

Dalyan Gölü : [Göl] ,

Saros Körfezi : [Körfez] ,

Meriç Nehri : [Nehir] ,

Uzunköprü Dağları : [Dağ] ,

Pravadi Deresi : [Çay] ,

Koru Dağları : [Dağ] ,

Süloğlu Deresi : [Çay] ,

Ergene Nehri : [Nehir] ,

Tunca Nehri : [Nehir] ,

Gala Gölü : [Göl] ,

Arda Nehri : [Nehir] ,

Muzalı Deresi : [Çay] ,

Istıranca Dağları : [Dağ] ,

Rüstem Paşa Kervansarayı

Edirne tarihçesi

Edirne’nin en eski halkı, Traklar soyundan Odrisler’in yörede, Meriç ve Tunca ırmaklarının birleştiği bugünkü Edirne’nin bulunduğu yerde bir kent kurdukları bilinmektedir. Odrisler’den sonra yöreye egemen olan Makedonyalılar Dönemi’nde kent, büyük bir olasılıkla Odris yada Odrisia adının değişmesi sonucu, Orestia/Orestas olarak anılmaya başlanmıştır.

İS II. yy’ da Roma İmparatoru Hadrianus, (117-138) Orestia Kasabası’nın stratejik önemi nedeniyle buraya kent statüsü verdi ve kendi adını koydu. Böylece, Roma Dönemi’nde kent Hadrianopolis/Hadrianupolis/Adrianupolis/Adrianapolis adlarıyla anıldı. Adrianopolis zamanla Adrianople/Adrianopel olarak değişti.

Osmanlı dönemi başlarında Edrinus/Edrune/Edrinabolu/Endriye diye anıldı. 1476’da yazılan Aşıkpaşazade Tarihi’nde kentin adı Edrene olarak geçer. XVI.yy başlarında kentin Edirne olarak adlandırıldığı görülür. Edirne 1361 yılında I.Murat tarafından fethedilmiş ve İstanbul’un alınışına kadar 88 yıl(1365-1453) boyunca Osmanlı Devleti’nin başkenti olmuştur.

Tarihinde çeşitli unvanları hak etmiştir. Edirne, mutluluk dönemlerinde “Der-i Saadet” (Mutluluk Kapısı) bir “Şenlikler Şehri” dır. II. Murad’dan IV. Mehmet’e kadar zafer kutlamaları, sünnet şenlikleri, II.Mehmet’in evlilik törenleri “İstanbul’u kıskandıracak kadar” olurdu. Edirne tabii ki her dönemde hatırlarda bir “Der-i Saadet” olarak kalmadı. Bu “Serhat Şehri” Evliya Çelebi’nin sözleriyle “Bir İslam Duvan” tarihinde birçok kez felaketle de tanıştı. En fazlada kuşatma ve işgallerden bunaldı. Şenlikleriyle “Mutluluk Kapısı” olarak hatırlanan Edirne’nin yanına “Daima bağrı yanık olan Edirne’yi de koymak gerekir.

Edirne her zaman kültür olaylarının yoğun yaşandığı bir kent olmuştur. Mimari yenilikler bu kentin yapılarıyla gelmiş; hat ve süsleme sanatının en güzel örnekleri burada verilmiş, çok sayıda medresesi yoğun tartışmalara tanık olmuş, tıp tarihine geçen ilk uygulamalar burda başlamıştır.

Kimliğini asıl Osmanlı döneminde bulan ve imparatorluğun ikinci kenti olan Edirne, kültürel mirasımızın en yoğun hissedildiği bir kenttir.
Edime, camileri, çarşıları, köprüleri, tarihi evleriyle ve özellikle de Muhteşem Selimiye ile ülkemize gelenleri ilk karşılayan ve bir sınır kenti olma özelliğini en iyi yansıtan kentimizdir.